|

Hayattaki her şey şiire vesiledir

Beş şiir ve bir anlatı kitabıyla okurları kucak dolusu şiirle selamlıyor Alper Gencer. Geçtiğimiz günlerde Ülke Edebiyat Yayınları tarafından yayınlanan kitapları, derin ve insanî damarıyla şiire büyük katkı yapıyor

Muhammet Safa
00:00 - 14/12/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:01 - 13/12/2011 Salı
Yeni Şafak
Hayattaki her şey şiire vesiledir
Hayattaki her şey şiire vesiledir

Alper Gencer'in beş şiir kitabı birden çıktı. Ah!, Ölmek Gibi Sevmek, Garibin, Şah'a Kalkan Gemiler ve Mestane, ayrıca bir anlatı kitabı Hüseyni Bakış. Kitaplar Ülke Edebiyat etiketiyle okura sunuldu. Gencer'in şiir anlayışını, şiire bakışını, kitaplarını konuşmaya çalıştık. Yeni şiire, akımlara, üsluba, şiir ödüllerine değindik. Şiirde hakikatin elzemliği üzerinde duran şair, şiirin ilhamla vücut bulduğuna dikkati çekiyor. Her söylenmiş sözün önemine vurgu yapıyor. Kaybolmayacak söz insana yakın, insandan olandır, Alper Gencer'in savı.

Ölmek Gibi Sevmek adlı kitabınızda resimler ve fotoğraflar var. Şiire katkısı var mı ya da bir araç mı bunlar?

Ölmek Gibi Sevmek kitabında yer alan şiirleri daha önce internet ortamında yayınlarken resimlerle sunmuştuk. Kitabı hazırlarken de tekrar o şekilde yayınlamak fikri hâsıl oldu. Resmin şiire, ya da şiirin fotoğrafa katkısı, kattığı, etkisi… Bunlar tanzim edilebilir şeyler değil benim kafamda. Birini ötekinden ayırt etmeksizin düşünmek, bir bütün halinde kavramak gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde bir mülakatta sormuşlardı “Madde şiir olur mu?” diye; ben de şiir her şey olur, demiştim. Her şey birbirinden doğar, gelişir. Einstein'ın arıların yeryüzünden kaybolursa dünyanın sonunun geleceği, şeklinde bir iddiası vardı. Ben neden arılar, diye hiç düşünmedim. Bir hikmeti vardır, diye düşündüm. Sonuçta bir tarafı eksilen bir tabiatın, ona bağlı tarafının yıkıldığını düşünüyorum ben. Her şeyi bir bütün olarak algılamak lazım. Bütün sanat türevleri birbirinin içine geçmiş durumdadır. Hayattaki her şey şiire vesiledir, şiir de hayata…

Her dönem şiir tanımları yapılıyor. Akımlar oluşuyor. Bu çerçeveler doğru mu?

Ben şiir tanımlarından hazzetmeyen biriyim. Yeni dönem, eski dönem şiirini okuma zevki açısından hiçbir fark yok benim için. Bir Halk Edebiyatı şiirini ya da Divan Edebiyatı şiirini, modern bir şiir okur gibi şevkle okuyorum. Gündelik hayatımızın yansıması olan şiir elbette daha çok çekiyor bizi. Aslına bakılırsa şairlerin çoğu kendisinin ve şiirinin tanımlanmasından pek hoşlanmamıştır. Mesela ben İkinci Yeni'yi çok severim dediğimde, İlhan Berk'le Turgut Uyar'ı aynı seviyorum anlamına mı geliyor? Bence böyle olmamalı. Çünkü tanımların kalın çizgileri vardır. Her şeyin iç içe olduğu bir sanatta bu denli keskin çizgiler bana doğru gelmiyor. İkinci Yeniciler de İkinci Yeni olarak adlandırılmaktan hazzetmezler mesela. Şiirde tanım ya da akım meselelerini, kendi güzergâhında yol alan bir nehrin bazen daralıp bazen genişleyen, bazen sağa doğru bazen sola doğru kıvrılması, zaman zaman yokuş yukarı, zaman zaman şelaleye dönmesi gibi bir akıbet olarak görüyorum. Buna bir isim verme gereğinin olduğunu düşünmüyorum. İyi şiir iyi şiirdir. Mecid Mecidi diyor ki: “İnsana en yakın duran sinema en iyi sinemadır.” Şiir de öyledir. İnsana en yakın duran şiir en iyi şiirdir. İnsandan uzaklaşan şiir, entelektüel oyunlar içinde bir oyalamadır, birilerinin numara yapmasıyla alakalı bir durumdur. Mesela birinin yazdığım şiire kötü demesi beni çok ilgilendirmez; ama biri kalkıp da bu adam numara yapıyor, derse buna itiraz ederim. İyi şiir-kötü şiir ayrımı yoktur. Bu ayrımı edebiyat dünyasında köşe başlarını tutan eleştirmenlerin belirli kurallarla iştahlarına karşılık gelen şeyleri onamaları gibi geliyor bana.

Şiirlerinizde geçen isimler var. Bunların şiirdeki işlevi, mahiyeti nedir?

Şiiri tamamlarsınız. Şiir, kendi manasıyla, hakikatiyle gelir ve onu alıp bir askıya asmak durumunda kalırsınız. Hani yeni bir ceket alırsınız ve bunu nereye assam diye düşünürsünüz ve şu köşe uygun, deyip asarsınız. Şiiri asacağımız yerdir isimler. “Deli gibi uykum var Nermin” dedim, kim ulan bu Nermin dediler. Öyle birini tanımıyorum ki. Nermin güzel kadın demek sadece onu biliyorum. Çağrışımları var. Ben işte bu isimle dünyayı simgeledim falan gibi saçma sapan açıklamalar yapamam. Cem Yılmaz'ın gösterilerinin birinde geçiyor hani, ressam tablosunun karşısına geçiyor ve ben bu tablomda mutluluğu anlattım, diyor. Bence boyan bitmiş, diyor Cem Yılmaz. Anlatabiliyor muyum? Paul Cezanne'ın dediği gibi “Görünen göreni içerir.” Yani sadece şiirde yoktur bu. İnsanlara nasıl baktığınla da ilgilidir. Tarkovski'nin bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen zamanını çekin, bu sinemadır, sözü doğrudur. Sanat böyle bir şeydir. Bir film yapacağım hikâyesi yok, bir şiir yazacağım duygusu yok. Böyle bir şey olamaz bence. Neye bakıyorsanız onun bir hikâyesi vardır. Yaratılmışların en şereflisi olarak dünyaya gelip o hayatta, ne kadar şerefsiz yaşasa da yaratılmış bir hikâyenin içinde bir başrol oyuncusudur. Ahmet, Mustafa, Gülten, Nermin… bunların hepsinin benim muhayyilemde bir karşılığı vardır; ama okuyan için ne olacağını ben bilemem.

2005 yılında Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü aldınız. Bu ödülün karşılığı ne şair için? Birçok şairin öz geçmişinde ödüller dikkati çekiyor. Elzem midir ödül?

Baştan beri aynı şeyi söylüyorum; ama hakikatten yana, insandan yana bir şey söylüyorsanız bunun kıymeti bilinir bir şekilde. Kaybolmaz. Ödül de lazım olan bir şey değildir. Şiirlerim Varlık, Dergâh, Kırklar gibi dergilerde yayınlanıyordu. Sonra k. İskender beni aradı, tanıştık, Yasak Meyve'de yayınlanmaya başladı şiirlerim. O arada da Yaşar Nabi Nayır Ödülü'nü duydum, acaba şiirlerim başkalarına da ulaşıp, onlara bir yol olur mu, diye düşündüm. Sadece o beş kişilik jürinin okuması için bile gönderilebilir. Varlık dergisinin ödüle katılma sebebiniz neydi, sorusuna, 'meşhur' olmak, cevabını vermiştim. Meşhur kelimesinin anlamı şehirli olmak demektir, ben taşralıyım, Vanlıyım. İyi saz çalıyorsanız başka bir köye çağırırlar, sonra başka bir yere ve en sonunda şehre çağırırlar ve 'meşhur' olursunuz. İnsanın bu aşamalardan geçmesi lazımdır. Bunun için ödül almaya mı ihtiyacı vardır insanın? Bence yok. Bu benim 25 yaşında yapmış olduğum bir tercihti. Bir getirisi de olmadı. Varlık dergisinden ödül aldım. Dergi sol cenaha yakın, Dergâh'ta, Kırklar'da şiirlerim yayınlanıyor, onlar sağ kesime yakın, ben de böyle ortada kaldım. Halen daha çekimserim. Sen bizim mahalledensin dediklerinde, ben sizin mahalleden değilim, diyorum. Varsa ashabın gezinmiş olduğu mahalle, gidelim o mahalleli olalım; ama ben Müslüman'ım diyenlerin mahallesinin ashabın mahallesi olduğu konusunda çok şüphem var.

Müslüman şair, Müslüman şiir, Müslüman şairin tavrı… size ne anlam ifade ediyor bunlar?

Bu ayrıma da çok karşıyım, Can Yücel'e sormuşlar kadın şairler hakkında ne düşünüyorsunuz, diye o da, neyse… (Gülüyoruz) Yani şair Müslüman olmaz bence. Sanatçının cinsiyeti yoktur, dini yoktur, o'su yoktur bu'su yoktur. İnsandır. Varlığından bir şeyler bırakan insandır. Mesela Mehmet Âkif Müslüman bir şair midir, mükemmel bir insan mıdır? Ülküleri ya da davranışları İslam temelli olabilir. Yani ateist bir şairin şiirini okumayalım mı? Şiir ona ait bir şey mi ki okumayalım. Şiir şairin midir? Müslüman şairin şiiri Müslüman mıdır? Bence öyle değil. Bu tavır zalimlik ve mazlumlukla ilgilidir. Zalimin karşısında mazlumun yayınında olmalıyız. Netanyahu mazlum olsun onun yanında dururum. Mecburum buna. Mazlum sınırlarına girmişse artık o koruma altına alınmalıdır. Önceki günahları beni ilgilendirmiyor. Ben intikamcı değilim. Müntakim olan Allah'tır. Biz O'na sevk ederiz. İslâm adına hücum ediyor olmayı bir haddini bilmezlik olarak görüyorum. Resululah'ın bütün savaşları defansiftir. Mekke'nin fethinde kan dökülmedi. Bir insan Müslüman olarak yaşarsa yeterlidir. Resulullah'ın manasını içimizde yaşatabiliyorsak o bize yetmeli.

Üç ayaklı masa gibi tedirgin misiniz?

Evet, bir şiirimde geçen mısra… Yezit'ten çok tedirginim. Çünkü Yezit yapmış olduğu şeyi peygamberi için yapmış olduğunu söyleyen bir kâfirdir. Bu insanda tedirginlik yaratır. Tam kılıcını kaldırmışsın, karşındaki Müslüman'ım diyor. İşte o an tedirgin olursun, ya öyleyse diye. Müslüman mısın, diye sorulunca kendinden geçerek elhamdülillah, diyenler var. Biz inşallah Müslüman'ız diyoruz. Allah'ın izniyle. Yarın Hak divanın da belli olacak. Siyonist'ten hiç tedirgin olmam. O zalimdir. Açıktır, nettir. Bir masanın üç ayaklı olması ve her an devrilmeye müheyya olması sıkıntılıdır. Hatta bu üç ayaklıların bazıları devlet bile yönetiyor. Benim bütün tedirginlik parantezim budur. Yezidi tedirginlik…

Şiir neyle beslenir?

Şiir sabahları peynir zeytin, öğlen melemen, çay cigara… (Gülüyoruz) Bir kez daha yineliyorum ve altını çiziyorum: Şiir hakikatle beslenir. Hz. Hamza şiiri yazmak istiyorum ve Âlemlerin Amcası geliyor, sonra Hz. Ali'ye Hz. Hamza kılıç öğretmiştir diye düşünüyorum,bilmiyorum, öyle geliyor. Şairin böyle gaybla bir ilişkisi var bence ve buradan besleniyor. Yalan mı yanlış mı bilemem; ama kulağa hoş geliyor.


12 yıl önce