|

Hikâye içinde hikâye

Asılsız Hikâyeler, genç öykücü Naime Erkovan'ın üçüncü kitabı. Farklı türlerde yazılmış metinlerle yeni bir deneyişe çıkıyor Erkovan. Merkezine 'insan'ı alan öykücü, seçtiği konular kadar konulara yaklaşımıyla da dikkatleri çekiyor.

Rahşan Tekşen
00:00 - 15/02/2014 Cumartesi
Güncelleme: 16:41 - 15/02/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Hikâye içinde hikâye
Hikâye içinde hikâye

Asılsız Hikâyeler, Naime Erkovan'ın üçüncü kitabı. 2011 yılında Beşinci Düğme, 2012 yılında Soğuk Taht kitaplarıyla hikâyede sağlam adımlar atarak ilerleyen yazar, genç ve sağlıklı bir kalemin temposundan ödün vermeden ilerleyişini gösteriyor edebiyat dünyasına.

Yeni kitabında yine hikâyeler kaleme alan yazarın bu kez elini taşın altına koyduğu ve zor bir işe soyunduğu belli oluyor. Diğer kitaplarından farklı olarak, hatta yazılmış bütün hikâye kitaplarından farklı olarak bir ilke imza atıyor Naime Erkovan. Her hikâyesini farklı türlerde yazarak hikâyenin edebiyattaki gücüne ve sınırlarına dikkat çekiyor. Hikâyenin edebiyat içindeki yerini sayfalarca anlatarak teorik boyutuyla yetinenlerin aksine, çeşit çeşit hikâyeler kaleme alarak pratiğini gösteriyor. Asılsız Hikâyeler bu boyutuyla değerlendirildiğinde, eğitim alanında bir gün mutlaka kendisine yer açacak başarıda bir kitap.

Yazar, kitabının son sayfalarında hikâyelerinin çeşitliliğinden bahsediyor ve bunun gözden kaçmasını istemediğinin altını çiziyor. Fakat bunu yaparken bile kendine özgü üslubu ve hayal gücü hemen fark ediliyor. Prospektüs adını verdiği bölüm, yazarın okurun karşısına geçip onunla konuşmaya başladığı bölüm. Yazar bu bölümü sona bırakarak ustalığını bir kez daha ortaya koyuyor. Çünkü kitabın bittiğini zanneden okur, Naime Erkovan'ı birden karşısında görünce, onun yönlendirmeleriyle kitabı tekrar eline almadan edemiyor:

'Dikkatli okuyucular her öykünün seçilmiş bir üslupla yazıldığını fark etmişlerdir. Fark etmeyenlerse bu satırları okurken dikkatli okuyucu sınıfına dâhil edilmişlerdir. Böylece elimde ve karşımda yalnızca dikkatli okurlar var şimdi. Her bir öykü farklı tekniklerle, farklı türlerde yazıldı. Kafanız karışmasın, hepsi elbette hikâye.'

HAYAL GÜCÜNÜN ÜLKESİNDE

Kitapta yer alan hikâyelerin türlerini açıklıyor yazar, fakat hangi hikâyenin hangi türde yazıldığını asla söylemiyor. Her hikâyenin içinde türüne dair bir ipucu olduğunu söyleyerek geri çekiliyor. Okur, yazarın kendisinde uyandırdığı merak ve bulmaca çözen kişilere has bir iştiyakla her hikâyenin içinde izler aramaya başlıyor. Türünü keşfettiği her bir hikâye, zaferin tadını alan bir komutan gibi onu kitaba daha da bağlıyor. Bu sayede okur, etiyle kemiğiyle örneklendirilmiş olarak bir sürü hikâye türüyle tanışmış olmanın yanında, gerçek anlamda edebî kalitesi olan hikâyeler de okumuş oluyor.

Hayal gücünün ne kadar geniş olduğu ve hikâyelerinin hayal gücünden ne kadar beslendiği gözden kaçmıyor. Şişeyle Sohbet hikâyesi bunun en bariz örneklerinden biri. Hikâyenin kahramanı, antikacıda bulduğu bir şişenin içindeki cinle konuşan bir kadın. Hayatta onu sevip onun için endişelenecek kimsesi olmayan, hatta ona bağırıp çağıracak bile kimsesi olmayan bir kadın... Yalnızlığını şişe ciniyle konuşarak bastırmaya çalışıyor kahraman. Ve cinin ısrarlarına rağmen sırf yalnızlığına dönmemek için yedi yıl boyunca hiçbir dilekte bulunmuyor. Çünkü dilekte bulunması demek, cinin azat olması anlamına geliyor. Bir insanın yalnızlığını anlatırken, bunu hüzün yumağı şeklinde sarmıyor yazar. Kendi doğallığı ve sadeliği içinde, ama okurun da o yalnızlıktan pay almasını sağlayacak kuvvette örüyor hikâyesini. O kadar ki, kahramanın hissettiklerinden okur da nasibini alıyor.

Kontrolör hikâyesinin kahramanı, doktoru tarafından hayal kurması yasaklanan biri. Ne zaman hayal kursa, eline batırılan iğneyle cezalandırılan kahramanın şahsında, aslında hayal kurmayı unuttuğumuzu; eşyayı ve insanı sadece dış görüntüsüyle algıladığımızı hatırlatan bir hikâye. Hayal kurmanın, var olanı görmekle yetinmemenin bedelini ödetiyor yazar kahramana. Acı çekmek pahasına, gerçek bir insan çıkarıyor hikâyeden. Bu sayede modern dünyanın sığlaştırdığı insan tipine yine hikâye aracılığıyla itiraz ediyor Naime Erkovan. Sesini yükseltmeden, sanatçı ağırlığı ve üslubuyla sadece kalemini kullanarak yapıyor bunu.

Asılsız Hikâyeler'in merkezinde 'insan' var. Doğal olarak insanın türlü türlü hallerinden haller... Yazar, Ne Biçim hikâyesinde yazmanın kendisini küstahlaştırdığı bir insanı; dolayısıyla bir zaafı ele alıyor. Yazmanın bir yetenek olduğunu, fakat insan olmak için bunun yetmeyeceğini; bir ailenin içine girerek, onların sofralarına oturarak, onlardan biri gibi evin içinde dolaşarak anlatıyor.

HAYATA DAİR DİPNOTLAR

Bir öğretmen, bir bilge, güngörmüş bir insan edasıyla cümleler kurmadan edemiyor Naime Erkovan. Hayata dair sağlam tespitler yapabilmek için yaş ve tecrübe gerektiğine dair önyargıları yıkarak, bir hikâyeci derinliği ve tecessüsüne sahip olmanın da ne kadar mühim olduğunu Asılsız Hikâyeler'e serpiştirdiği cümlelerle ispatlıyor:

'…Sözler ağzımdan çıktığı anda her şey değişebilir diye korkuyorum. 'Korkunla yüzleş!' Yüzleş ki korkmayasın. Yüzleş ki korkunun da bir yüzü olduğunu göresin. Onun yüzünün seninkine benzemesi korkutmasın seni...'

Kendini Anlatan Öykü'de hikâye yazmanın tekniklerini bir hikâye yazarak kurgulayan yazar, hastasını masaya yatıran, öğrencilerini etrafına toplayan bir cerrah titizliğiyle işini yapıyor. Makale türünde kaleme aldığı bu hikâye, yazarı amacına ulaştıran en başarılı hikâyelerden biri. Konusu hikâye olan bir hikâye yazarak, ip üzerinde sıçramalar yapan yazarın zoru başardığı, burada bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

Asılsız Hikâyeler, tek tek ele alındığında fark edilecektir ki özgün bir üslûpla kaleme alınmış bir eser. Naime Erkovan ise, bu hikâyelerde kullandığı dil, konuları ele alış şekli ve çeşitliliğiyle yeni olan'ı yakalamış bir yazar.

Kitabın Künyesi:

Asılsız Hikâyeler

Naime Erkovan

Şule Yayınları

2013

119 Sayfa

10 yıl önce