|

Huzuru kaçmış kelimelerin şairi

Selis Yayınları'nın şiir kategorisinde yayınladığı ilk kitap olan Sevgili Huzursuzluğum üst bir dille hayata dokunma ihtiyacı hissedenlere yeni kelimeler armağan ediyor

Zeynep Kamilov
00:00 - 18/07/2010 Pazar
Güncelleme: 20:33 - 17/07/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Huzuru kaçmış kelimelerin şairi
Huzuru kaçmış kelimelerin şairi

Acının silinmez izler bıraktığı bir kaderi, hamallara yakışan mahcubiyetle taşımak zorunda kalan bir adam, şiir yazarsa; kelimler bize ne söyler?

Bülent Parlak'ın Sevgili Huzursuzluğum isimli ilk şiir kitabı Selis Yayınları'ndan çıktı. Yayınevinin de şiir kategorisinde yayınladığı ilk kitap olan Sevgili Huzursuzluğum üst bir dille hayata dokunma ihtiyacı hissedenlere yeni kelimeler armağan ediyor.

22 şiirin yer aldığı kitapta Bülent Parlak'ın huzurunu kaçıran yorgunlukların, kişisel dertlerin yanında post modern şehrin huzursuz yanı olduğu dikkat çekiyor. Şairin hayatına dair kitapta verilen tek bilgi şöyle; “İstanbul'da yaşıyor.” Bu cümleyi biraz daha uzatmak gerekseydi; İstanbul'da yaşamanın huzursuzluğunu yazıyor denebilirdi.

Bülent Parlak'ın şiirleri her ne kadar ilk okunduğunda 'şimdi'nin diliyle yazılmış gibi görünse de satırlara daha derinlikli göz atıldığında, geleneğin ruhunun, bugünün huzursuzluğuna eklendiği gözlemleniyor.

“Biraz geç kalsam vaktinde kalmış sayar mısın?” ve “Akciğer kanserine yakalandığını bilmeden ölür bazı anneler” gibi bölümlere ayrılan kitapta şairin annesine, eşine ve yakın dostuna yazdığı birer şiir yer alıyor.

Kimi zaman çıldırmış bir gemiyi jilet olmaya gönderen Bülent Parlak, noter huzurunda ölmeyi de kabul ediyor. Noter Huzurunda Ölüm'den şairin kendine dair bize söyledikleri şöyle; Yaşamım/ Kaza süsü verilmiş bir cinayete benziyor/ Affedin beni/ Doğmuş olduğum için affedin/ Aslında dönmezdim gittiğim yollardan/ Hüzünlü çıraklara denk gelmeseydim// Kötülük yapmak için sırasını beklemeyenlerin/ Acelesinden yapılmış ihanetler asılı/ Boynumda/ Hep kalbimden vuruldum yaşadığım bunca yıl

Haritası Kayıp isimli şiirinde “Gazze'ye şiir yazılmaz” duruşuyla karşımıza çıkan şair, Filistin davası ile ilgili daha önce yazılanları da sorgulamamıza vesile oluyor. Şiirin satır aralarına daldıkça da kendimizi samimiyet testine tutmaya mahkum oluyoruz.

“Gazze'ye şiir yazılmaz” derken tam olarak ne söylemek istediğini kendisine sorduğumuzda ise: “Birileri bombalar altında ölürken, rampalardan atılan füzelerin altında kalırken, akşamları pijamalarımızı giyip çekirdek yiyerek onlara şiir yazmamızı çok doğru bulmuyorum” diye açıklıyor.

Farklı ifadeleri ve farkın şuurumuzda oluşturduğu katmanlı anlam dünyasını, kendine has üslubuyla kurgulayan Bülent Parlak'ın “Aradan Çıksın Diye” başlıklı şiirine ise, kolaylıkla aradan çıkarılabilecek dertler olarak bakamadım.

Haritada ülkesini bulamayan Yugoslav'ı intihara yakıştıran Bülent Parlak, futbolcu Guiza'yı üvey İspanyol olarak görüyor. 40 nisanı işçi bayramı ilan eden şairin dile getirdiği bir çay bardağının söylediklerini düşünürken yüreği raflarda kalıyor insanın. Şairin “Mahalle ortasında söylenmeyecek sözler” isimli şiiri ise utangaç bir çocuğun kızgınlık halini hatırlatıyor.

Huzursuz kelimelerin sahibi Parlak'ın düşündürdüğü birkaç şey;

Kim tercüme edecek yana düşmüş kollarımı / Tanrım bari sen konuş, en çok dili bilen sensin.

Nereye gitsem yakışmadım beni kim aklayacak / Ne büyük bir yanılgıyım bu şehrin ortasında.

Yaklaşık beş yıldır Dergâh Dergisi'nde de şiirleri yayınlanan Parlak'ın 30 yaşına gelene kadar oluşturduğu huzursuz yorgunluğuna ait kelimelerden duyulacak çok ses var.

14 yıl önce