|

İbn Arabi ve Mevlana'ya göre İnsan-ı Kamil

Osman Nuri Küçük, İnsan-ı Kamil isimli kitabında tasavvufun en esaslı meselelerinden birini, İbnü'l-Arabi ve Mevlana'nın iki önemli eserinden hareketle irdeliyor

Ali Akbulut
00:00 - 14/12/2011 Çarşamba
Güncelleme: 21:44 - 13/12/2011 Salı
Yeni Şafak
İbn Arabi ve Mevlana'ya göre İnsan-ı Kamil
İbn Arabi ve Mevlana'ya göre İnsan-ı Kamil

İnsan-ı kamil konusu, tasavvufi düşünce geleneğinin önemle üzerinde durduğu esaslı konulardan biridir. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Osman Nuri Küçük, İnsan-ı Kamil adlı kitabında konuyu Sultanu'l Arifin İbnü'l-Arabi'nin ve Kutbu'l-Aşıkin Mevlana'nın iki önemli eserinden hareketle irdeliyor ve okuyucuya bu hususta ışık tutmaya çalışıyor. Üç bölümden oluşan kitabın birinci bölümde yazar, İnsanın Ontolojik Kemalatı başlığı altında, İbnü'l-Arabi'ye ve Mevlana'ya göre ayrı ayrı olmak üzere, varoluş bakımından insanın konum ve değerini inceliyor. İkinci bölüme geldiğimizde, 'Külli İnsan-ı Kamil: İnsani Hakikat' konusunun irdelendiğini görüyoruz. Son bölümde ise; Fiili Kemalat başlığı altında İbnü'l-Arabi'ye göre fiili kemalatın ölçüsü içinde insan-ı kamilin özellikleri ele alınıyor. Aynı konu Mevlana'nın Mesnevi'sinden yola çıkarak da incelenip okura sunuluyor.

Tasavvufi düşünce ve insan

Tasavvufi düşünce geleneğinin, insanı ve insani tecrübeyi böylesi merkezi bir konuma yerleştirmesi hasebiyle, ilk dönemlerden bu yana üzerinde çokça konuşulan konulardan biri de 'insan' olmuştur. Zamanla edinilen bilgi ve tecrübeler de bu düşünce sistemindeki insan algısının şekillenmesini sağlamıştır. Allah-insan-alem örgüsü etrafında şekillenen 'insan', İbnü'l-Arabi'den itibaren 'insan-ı kamil' kavramıyla ifade edile gelmiştir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, yazar iki önemli eseri kitabına kaynak almıştır. Bu eserler; insan-ı kamil konusunun esaslarını vermesi ve ana fikir üzerine yazılmış olması nedeniyle İbnü'l-Arabi'nin Fususu'l-Hikem'i ile; insan-ı kamil teriminin değil, içeriğinin üzerinde duran Mevlana'nın Mesnevi'sidir. Yazar açıklamalarında öncelikle Fususu'l-Hikem'den sonrasında Mesnevi'den faydalanmış ve okuyucuya da bu şekilde sunmuştur. Çünkü Mevlana'nın yanlış anlaşılma endişesinden dolayı bir şey söylememeyi yeğlediği durumlarda İbnü'l-Arabi gerekli izahatı yapmıştır.

Üç önemli mertebe

İbnü'l-Arabi eserinde üç farklı varlık mertebesinden bahseder. İlki 'ilk ve külli insan'dır ki bu Hz. Muhammed aleyhisselamdır ve insan-ı kamil mertebesinin asıl sahibi de O'dur. İkincisi; 'alem insan' olarak tanımlanmıştır. Bu da insanın varoluşuyla birlikte varlık aleminin insan-ı kebir olarak adlandırılmasını ifade eder. Sonuncusu; 'adem insan'dır ki insanın fert olarak türünü ifade eder. İbnü'l-Arabi insan kelimesini Arapça'nın etimolojisine göre inceler. Bunun neticesinde şöyle bir yoruma ulaşır: İnsan kelimesinin köken itibariyle 'üns' kelimesinden geldiği, bunun da kemal sıfatı ile ilişkili olduğu ve Allah'ın sıfatlarındaki kemalatı ortaya çıkarmada kemal mertebesine en uygun tarzda ünsiyet edenin insan olduğudur. Bu sebepten mütevellid, insan Allah tarafından böyle isimlendirilmiştir. İnsan, Allah'ın farklı isimlerini üzerinde taşıması itibariyle, O'nun yeryüzündeki halifesi olarak beyan edilmiştir. Tasavvuf geleneğinde de bu husus ayna metaforu ile açıklanmaya çalışılmıştır. Buna göre; bir odanın parça parça ayna ile döşendiğini düşünelim. İçeriye giren bir insanın her bir ayna parçasında farklı uzuvları farklı yönleriyle gözükecektir. İlk bakışta ortamda milyonlarca insan varmış gibi gözükse de işin gerçeği tek bir insanın olduğu ve ayna parçalarının durumu farklılaştırdığıdır. İbnü'l-Arabi'den destekle verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere; oda dünyayı, aynalar insanları, insan ise Allah'ı karşılamaktadır. Tek ve Bir olan Allah, farklı insanlar üzerinde sıfatlarını yansıtmıştır. Varlıklar içinde bu konuda en yetkin olan insan da Allah'ın sıfatlarındaki kemalatı zuhura getirmektedir.

12 yıl önce