|

İstanbul Ortası'ndan sesler, yüzler, renkler

Kapı Yayınları Malik Aksel külliyatını yayınlamaya İstanbul'un Ortası isimli kitapla devam ediyor. Beşir Ayvazoğlu'nun yayına hazırladığı kitap, Aksel'in çoğunu suluboya resimlerinde anlattığı konular hakkındaki incelikli yazılarından oluşuyor

Mehtap Güneş
00:00 - 10/08/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:45 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
İstanbul Ortası'ndan sesler, yüzler, renkler
İstanbul Ortası'ndan sesler, yüzler, renkler

Eski İstanbul'un eğlence hayatı, gelenekler, terbiye, İstanbul'u İstanbul yapan değerler.

Direklerarasında bir kantocuya vurulmuş İmam Hakkı Efendi, tek sazlı saz şairi Aşık Cemal, dokunduğu her ürünü bereketlendiren Pazarola Hasan Bey, Güllü Agop, Kel Hasan, Dümbüllü İsmail, Ramazan davulcuları, fotoğrafçılar, meddahlar... Hayal bir şehirden hayal kadar gerçek, gerçek kadar hayal yazılar...

Bu sözler, Malik Aksel'in İstanbul'un Ortası adlı Kapı Yayınları'ndan okurun zevkine sunulan kitabından... Yayına hazırlayan Beşir Ayvazoğlu. Hani "Üzerine basıp geçtiğin yerleri tanı" diyor ya şair, işte üzerinde nefes aldığımız, ömür tükettiğimiz, kırgınlıklarımızı yutkunduğumuz, saadetlerimizi yudumladığımız bu toprakların, İstanbul'un bir zamanki hali yansıyor sayfalara. Kitap, usta ressam Aksel'in çoğunu suluboya resimlerinde de anlattığı konular hakkındaki incelikli yazılarından oluşuyor.

Tarihin tasvirinde tarihi anekdotlar kadar doğal ne var? Kitabın en önemli özelliği derkenar bilgileri ve dönemi yansıtan fotoğraflar. Örneğin Direklerarası'nda aşıkları tasvir ederken kitabın yan tarafından bir açıklama uzatıyor başını bizlere doğru, 'beni görmeden geçme' diye...

Kantonun babası

"İtalyanca şarkı söylemek anlamındaki 'centare' kökünden gelen kanto sözcüğü, Osmanlı dünyasında 19. yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkan popüler şarkıların genel adıdır. İstanbul'a gelen gezginci bir İtalyan tiyatrosunca söylenen şarkılardan etkilenen Ermeni asıllı sanatçı, Peruz Terzakyan tarafından başlatıldığı söylenir. Peruz'un yeğeni Şamram Hanım'ın ve diğer kantocuların devam ettirdiği bu şarkı, ritmik yapısıyla bir dönem Şehzadebaşı'nda odaklanan Osmanlı eğlence hayatının vazgeçilmeziydi."

Ferah Tiyatrosu

Osmanlı Devleti'nin son yılları ile Cumhuriyet'in ilk yıllarını içine alan bu hatırat dönemin sosyokültürel hayatını aktaran en değerli kaynaklardan biridir. İşte size bir örnek:"5 tiyatro sade 200 adımlık Direklerarası'nda hemen hemen yan yana gibi bir şey. Kütüphaneler, mektepler, medreseler de eğlence yerleriyle bitişik sanki. O kapalı devirde buranın tiyatroları Ramazan'da kadınlara dahi açıktır. Camiye, teravihe giden başında abani sarık bulunan Abdi (Abdürrezzak) namazdan sonra Kel Hasan'la birlikte tiyatroya koşuyordu; oyuncu seyretmeye değil, oynamaya... Cemaat de onları takipten geri kalmıyordu. İstanbul'un hiçbir yerinde devamlı gazino tiyatro tutunamazken, Direklerarası meşhur kahveler, tiyatrolarla doludur."

Pazarola Hasan Bey

Yazar düz sıradan bir kronolojiyle hayat hikayelerine boğmuyor yapıtını, tiyatroya damgasını vurmuş şahsiyetleri eğlenceli olaylar örgüsüyle de süslüyor zaman zaman, sanatçıların lakaplarının nereden ve niçin geldiğine dair ipuçları veriyor. İşte onlardan biri, Pazarola Hasan Bey, zamanımızın modern insanından biraz farklı; hatta herkesin kendini kayırdığı şu zaman diliminde insanın bazen 'gerçekten böyleleri de dünya üzerinde hayat sürmüş mü?' diyesi geliyor: “İşportacılara elini değdirmeden yayından ayrılmazdı. “Pazorala işportacıbaşı”, “Pazarola esvapçıbaşı”, hatta kör dilenciye “Pazarola dilencibaşı” demeden geçmezdi. Ona göre herkes bir işi başı, büyüğüdür.”

..."Pazarola Hasan Bey'e büyük küçük, Müslüman Hıristiyan, kadın erkek, zengin fakir diye bir şey yoktur. Herkes birdir ve Allah'ın (CC) kuludur, herkes iyi insandır. Bazen unutkan, yolunu şaşırmış bir kimseye söylediği bir söz, ilahi bir irşad gibi gelir, derhal dediği yapılırdı. Bazılarınca o cezbeye tutulmuş bir derviştir, her sözü gerçektir, tekke, tekke şeyhi yoktur. Nereye giderse gitsin her gittiği mekana izzet-i ikram götürür, başköşeye alınır, paşalar beyler gibi ağırlanırdı. Eline hemen bir kahve verilir, yanından kalabalık eksik olmazdı. Ona göre mevki makam diye bir şey yoktu, ona her gün düğün bayramdı. İş yapmaz; velakin yapanlara sonsuz bir gayret aşılardı. Yüzü dert tasa nedir, hiç; ama hiç bilmezdi..."

Eski Müslüman seyyahlar, Tek Telli Saz Şairi Aşık Cemal gibi sokak sanatkarları, Divanyolu konakları, giyim, kuşam ve terbiyeye dair izahlar kitabın en dikkat çeken bölümleri.

Mimari ve kuşevleri

İnsanın elinde okunası bir kitap varmış hissi yerine; sanki tarihi tatlı bir helecanla bir film gibi izliyormuş izlenimi uyandıran Malik Aksel'in 304 sayfadan oluşan eseri, "İstanbul'un Ortası", "Masal Olmuş Gerçekler" ve "İstanbul Mimarisinde Kuş Evleri" bölümleriyle renkleniyor. Açtıkça bambaşka hikayeler, çevirdikçe bambaşka duygular, daldıkça bambaşka hayaller bu kitapta size göz kırpıyor.

13 yıl önce