|

'İzin verin kendimi size takdim edeyim'

20. yüzyılın önemli yazarlarından Bulgakov, Üstat ile Margarita'sında Stalin rejimini aslında sıkı bir dille eleştirerek dünya edebiyatında hakkettiği yeri alıyor. Üstat ve Margarita, Everest Yayınları arasından çıkarak okuyucuyla yeniden buluşuyor.

İrem Ertuğrul
00:00 - 25/07/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:20 - 24/07/2012 Salı
Yeni Şafak
'İzin verin kendimi size takdim edeyim'
'İzin verin kendimi size takdim edeyim'

İnsanın konu edildiği çoğu sanat eserinin "kamberi"dir Şeytan. Sinemada, tiyatroda, resimde, heykelde, müzikte... En çok da edebiyatta. Bazen Faust'taki gibi doğrudan girer sahneye, bazen de Dorian Gray'in Portresi'ndeki gibi dolaylı olarak varlığını hissettirir. İnsanın suç ortağı, günahlarının hafifletici sebebi, kendine en çok benzeyeni... Şeytan da şimdi nereden çıktı mı diyorsunuz? O her yerden çıkar efendim. Elinizdeki kitap Mihail Bulgakov'un Üstat İle Margarita'sı olunca Şeytan çıkmakla kalmaz, ortalığı karıştırır, tozu dumana katar; mazallah altınızda süpürgenizle uçan bir cadıya dönersiniz de haberiniz olmaz.

Bulgakov'un 20. yüzyılın en iyi yazarları arasında anılmasının müsebbibi olan Üstat İle Margarita, bu övgüleri elbette bir çok yönüyle hak ediyor. İnsan ruhunu derinlemesine kavramış bir yazarın elinden çıkması bu yönlerden sadece biri. Çıplak gerçekler, ironinin spor giysisiyle yürüyüp geçiyor önümüzden. Fantastiğin incili kaftanı bu spor giysinin üzerinde nedense hiç de sırıtmıyor. Bir de ayaklara doğru kamerayı indirdiğimizde, o da ne, İsa'nın çarıkları değil mi bunlar? Kafa karıştırıcı değil mi? Kafa karışıklığı iyidir neyse ki.

Toplumsal eleştirinin edebiyatı

İnsan ruhu dedik, gerçekler dedik... Şimdi Üstat İle Margarita'nın asıl bombasına gelelim: Toplumsal eleştiri. Bulgakov Stalin'e edebiyat dünyasının yozlaşmış yapısını yerle bir ederek vuruyor ilkin. Edebiyat kanonlarının, dinden pek de farklı olmadığının altını çiziyor. Bulgakov'un hayatına baktığımızda bu karşı duruşunun bedelini, hayattayken Üstat İle Margarita'yı yayımlatamayarak ödediğini görüyoruz. Tıpkı romanda deliler hastanesinde karşımıza çıkan Üstat gibi. Ve yine, Cemil Meriç'in "Havarilerini yaratamayan İsa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil." sözünün karşılığı gibi.

Roman üç farklı boyutta ilerliyor. Bunlardan biri, Şeytan'ın ziyaretinin yarattığı kaosun hüküm sürdüğü, -Bulgakov'un da hemşehrisi olan Bakhtin'in edebiyat sözlüğüne kazandırdığı kavramla söyleyecek olursak- "karnavalesk" boyut. Üstat'ın romanından parçalar şekilde okuduğumuz Pontius Pilotus dönemi. Ve absürdün tavan yaptığı, Şeytan ve yandaşlarının baloları vesilesiyle içine çekildiğimiz karanlık boyut. Çok katmanlı oluşuyla postmodern roman olarak rahatlıkla niteleyebileceğimiz Üstat İle Margarita -1937'de tamamlanandığı düşünülürse- büyülü gerçekçilik akımının da ilk örneklerinden biridir denebilir.

Şeytan'ın dediği gibi; "El yazmaları asla yok olmaz!" Ama siz yine de elinizi çabuk tutun, malum Şeytan'ın sözüne güven olmaz.


12 yıl önce