|

Kayıp Şiir'i ararken

Kayıp Şiir, bir yudum su gibi. Şairin duruşu, mesuliyeti, eserin, sarraf hassasiyeti ile ele alınmasında etkili olmuş

Yaşar Beçene
00:00 - 9/06/2010 Çarşamba
Güncelleme: 22:31 - 8/06/2010 Salı
Yeni Şafak
Kayıp Şiir'i ararken
Kayıp Şiir'i ararken

Edebiyata ilgisi olan ve bu hususta biraz gayreti olanlar bilir. Kitapçılarda, internet sitelerinde, adım başı, şiir başlığı altında birçok çalışmaya kolayca rastlamak mümkündür. Tabi biraz edebî mürekkep koklamış, biraz neyin şiir olacağı ya da olamayacağı hakkında kanaat belirtebilen nitelikli bir zümre de yok değil. Çok şükür, eski ihtişamı kadar olmasa da günümüzde, yeniden zevki edebî sahibi insanların sayısının giderek arttığını görmekteyiz. Toprağı her yönden mümbit, Osmanlı mirası bu coğrafyada, pek yakın bir zamana kadar edebiyat alanında keskin ayrım ve ayrışmalar olmazdı. Fakat gelin görün ki her alanda olduğu gibi –maalesef- edebiyat alanında da böyle hoş olmayan kamplaşmaların yaşandığı bir gerçek. Bir kesimin kabul ettiği ve edebiyat çevrelerinin ilgisine sunduklarının diğer kesim(ler) tarafından iradî olarak göz ardı edildiğini –üzülerek- görmekteyiz.

Böyle bulanık bir dönemde herkesin takdirini toplamayı başarabilen, fikirleri kadar, sanatı, edebî kişiliği ile de edebiyat çevrelerinin takdirini kazananlar da var. İşte, Kayıp Şiir'in şairi de nev-î şahsına münhasır, edebiyata gönül veren, herkesin ve her kesimin önemsediği takdir ettiği mümtaz kişilerden biri..

'Kayıp Şiir', Bir yudum su gibi bitirilebilecek bir şiir kitabı. Şairin duruşu, mesuliyeti, eserin, sarraf hassasiyeti ile ele alınmasında etkili olmuş.

Şair, Kayıp Şiir hakkında düşüncelerini ifade ederken “Hayata şiirle uyandım; şiirsiz bir hayat düşünmezdim. Denemediğim tarz, kullanmadığım vezin ve şekil kalmadı. Divan tarzında da yazdım, halk tarzında da; bazen Garip'le, bazen İkinci Yeni'yle flört ettim, yeni bir ses bulabilmek için. Fakat çok erken tanıdığım eski şiir, yani klasikler, beni kendine mıknatıs gibi çekiyor, kulaklarım kafiye ve vezin, gözlerim şekil arıyordu. Bunlar mevcut şiir ortamına ve kanon'a aykırı şeylerdi. Aslında şair olduğumu biliyordum; fakat içimde kaynayıp durduğunu hissettiğim şiir akmak için uygun bir kanal bulamamıştı. Anakronizme düşme kaygısıyla kulaklarımın ve gözlerimin aradığından kaçıyor, kaynaklardan kopmamak için yazılmakta olan şiirden mümkün olduğunca uzak duruyordum. Şiirim bu zalim kıskaçta kısırlaştı; yazdıklarımın çok azını beğendim.” diyor.

Kayıp Şiir'de, şair, her şairin yaşadığı 'arayış' dönemini hiç çekinmeden bizimle paylaşmaktadır. Bu samimi ifadeleri, bizi, Kayıp şiir'e ve şairine daha da yaklaştırmaktadır.

Beşir Ayvazoğlu, kendisine göre haklı nedenlerle ertelemiş hep duygularını. Fakat, şiirin efsunlu dünyasına yolu düşenlerin, ondan bir daha kurtuluşunun mümkün olamayacağını herkes bilir.. Er ya da geç, şair, şiirin esiri olup çıkacaktır.

Bu minvalde, Ayvazoğlu, geçmişte, farklı zamanlarda yayımladığı şiir serüvenini 1995'te, son yazdığı, 'Kayıp Şiir'le noktaladığını ve artık kendisini şair olarak görmediğini ifade ediyor. Fakat uzunca bir aradan sonra suskunluğunu bozuyor ve Kayıp Şiir'i niçin yayımladığı hakkında düşüncelerini ifade ederken poetikasının ipuçlarını da bizimle paylaşıyor.

“Şairin çok, şiirin ve şiirden zevk alanların yok denecek kadar az olduğu bir zamanda yaşadığımız kanaatini hâlâ koruyorum. Bu tuhaf gerçeği bir edebiyat dergisini yönetmeye başladığınız zaman daha iyi anlıyorsunuz. Modern olduklarını söyleyenler, iliklerine kadar yaşadıkları çağın karmaşıklığını, akıl dışılığını yansıtmaya çalışırken, kendi yazdıklarının dışında şiir olamayacağı iddiasıyla farklı arayışları yok sayıyorlar. Göz ardı ettikleri gerçek, büyük şairlerin kendi çağlarını aşarak bütün zamanlara hitap edebildikleridir. Bugün yazılan ve kendi kanonunu kuran şiir, yarın yazıldığı çağ hakkında elbet bir fikir verecektir; fakat şiir olarak var olabileceğinden şüpheliyim. Vezin ve kafiyeye bağlı şairler de binlerce yıldır söylene söylene bayatlamış, hatta kokuşmuş lâfları üstelik eskilerle mukayese edilemeyecek kadar kötü bir biçimde söyleyerek şiir ortamını kirletmekten başka bir şey yapmıyorlar.”

Şair, başkalarına karşı çektiği keskin kılıcını gözünü hiç kırpmadan kendisine ait eski şiirleri için de kullandığını belirtiyor. Bu bakış açısı ile eski şiirlerin molozları arasından 'Kayıp Şiir'i çıkarmayı, pörsümez şiiri bulmayı hedeflediğini anlatıyor. Böyle bir girişimi yaparken kendisine Paul Valery'yi örnek aldığını, sonuçta, şiirlerin kendisine ait olduğunu ve istediği gibi tasarruf edebileceğini belirtiyor.

Kitap, altı bölümden oluşturulmuş. İlk bölüm, aynı zamanda kitaba adı verilen şiirle başlamış; İnci devşiren dalgıcım ben –şiir okyanus-/ Dalarım derinlere, gözüm ve kalbim açık./ Bakarsınız ses verir Şirazi bir sedeften/ Rindane üç beş gazel yahut birkaç kıssacık

Kayıp Şiir'le ruh dünyasına girdiğiniz şairin, mısraları ile farklı iklimlerde yol alıyorsunuz. Önce "Sus"uyorsunuz, sonra 'Cesur Şair'le 'Yaşanmamış Sevdalar'a açılıyorsunuz. Eski şiirin rüzgârı usul usul kendisini hissettiriyor. Yüreğinizde ince bir sızı, yanağınızda hep esrik bir tebessüm size eşlik ederken bir 'Sihirbaz' Doğ, Aşk'tır, Beklenen deyiveriyor. Ve derin bir nefes alıyor 'Eski Zaman Yolcuları.'

Kitabın 'Baharla Gelen' adı verilen ikinci bölümündeki bazı dörtlükleri görünce, şairin, eksiltilmiş şiirlerle yola devam ettiğini düşünüyorsunuz. Gece Sesleri, Kâbus bölümlerinde birbirinden ilgi çekici şiirleri ile bizleri selamlayan şair, Çerkes'in Kahvede Bir Kış gecesi adını verdiği altıncı bölüme iki ve Bir İstanbul Rüyası adını verdiği son bölüme de bir şiir koymayı uygun görmüş. Epeyce uzun soluklu olan bu şiirini de Koro'dan Sondeyiş'le tamamlamış;

Şimdi susun, dostlarım

Yumun gözlerinizi

Güzel rüyalar görün


Güneş yeniden çağsın

Çiçekler açsın kardan

Yine yağmurlar yağsın

Sular coşsun, bırakın!

Uzaklar yakın olsun

Yakınlar daha yakın

Burada, İstanbul'da

Görülsün, görülmemiş,

Bütün güzel rüyalar!


Ve tutuşun elele

Bütün bu rüyaları

Ekleyin birbirine

Büyük bir rüya örün

Bir İstanbul rüyası,

Bütün insanlık için!

Bir İstanbul rüyası!

Bir İstanbul rüyası!


14 yıl önce