|

Kıraathaneye gitmeyenin tahsili yarımdır

Bir dönem yazar ve aydınların günlük siyasi olayları tartıştığı kahvehaneler bir kitapta toplandı. Cem Sökmen'in yazdığı Eski İstanbul Kahvehaneleri'nde kahvehanelerin tembeller okulu olmadığı ifade ediliyor

Aysel Yaşa
00:00 - 11/01/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:54 - 10/01/2012 Salı
Yeni Şafak
Kıraathaneye gitmeyenin tahsili yarımdır
Kıraathaneye gitmeyenin tahsili yarımdır

Genleriyle oynanmış 'cafe'ler çıktığından bu yana kahvehaneler unutuldu gitti. Tabi bahsettiğimiz kâğıt oynanıp, zamanın boşa harcandığı kıraathaneler değil. Bir döneme tanıklık eden, yazarların ve şairlerin uğrak mekânı kahvehanelerden söz ediyoruz. Artık unutulan bir gelenek kahvehaneye gitmek. Hatta zor olsa da entelektüel sohbetlerin yapıldığı kahvehaneler bulmak, o günlere dair anılar taptaze. Günümüzde daha çok Ankara'da bulunan bu kahvehanelerin tarihine, Ötüken Neşriyat'ın editörlerinden Cem Sökmen sayesinde gidiyoruz. Geçtiğimiz ay yayımlanan kitapta Sökmen, aydınların iletişim ortamı olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri'ni ele alıyor. Yüksek lisans tezinin üzerine eklemeler yapılarak okuyucuya sunulan kitapta, kahvenin Türkiye gelişinden başlanarak, ilk kahvehanelere gidiliyor, oradan da aydınların ülke meselesine dair tartışmalar yaptıkları, fikirlerin ve dahi tartışmaların havada uçuştuğu aydın kahvehanelerine yakından bakılıyor. Aydın kahvehanelerini Beyazıt, Babıâli, Şehzadebaşı ve Beyoğlu Mekânları olarak bölümlere ayıran yazar kahvehanelerin sanıldığı gibi tembellerin okulu olmadığına işaret ediyor. İlk başlarda kıraathane olarak anılan kahvehanelerin Avrupa'dan ve özellikle Paris'ten esintiler taşıdığını da yazardan öğreniyoruz.

10. Yıl Marşı Küllük'de yazıldı

Bu bilgiyi de not düştükten sonra gelelim yazarların mekânlarına. Yazar Sarafim Kıraathanesi'ni anlatmakla başlamış ama biz 10. Yıl Marşı'nın da yazıldığı Küllük'ten bahsedeceğiz. İstanbul Üniversitesi'nde ders veren birçok hocanın müdavimi olduğu mekâna Reşat Nuri, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Özdemir Asaf, Neyzen Tevfik, Sait Faik Abasıyanık da sıklıkla gidermiş. 1955'de ortadan kalkan Küllük'ün yerini ise Marmara Kıraathanesi almış. Yazar, Küllük'ün tüm müdavimlerinin bugün yerinde Özdemir Marmara Çarşısı olan mekâna geçiş yaptıklarını belirtiyor. Mustafa Miyasoğlu ise kitapta “1960'lı ve 70'li yıllarda Marmara Kıraathanesi Türk fikir hayatında çok önemli yere sahiptir. Burada akşam üzerleri toplanan pek çok gazeteci, aydın, akademisyen ve üniversiteli genç memleketin meseleleriyle siyasi gelişmeleri ve fikir hayatını ilgilendiren hususları tartışılardı” diyor. Muhabir ve edebiyatçıların ortak bir diğer mekanı ise Meserret Kıraathanesi. Mehmed Kemal Meserret'in bir kuşağı bir araya getiren mekan olduğuna vurgu yapıyor: “Meserret bizim için de önemliydi. Kuşağımızın ne kadar ünlü-ünsüz edebiyatçısı varsa, burada toplanırdı. Burası adeta bir ucuz buluşma yeriydi. Bir kahve parası verdik mi, birkaç saat bekleyebilirdik. İstanbul yağmurundan ince pardösüsü ile tiril tiril kaçan Orhan Veli buraya sığınırdı. Cahit Sıtkı'nın 'cümle eş dost, ressam, şair, serseri' dedikleri buraya gelirdi.” Hem medyanın kaynağı hem de mekânı olan kıraathanelere ilişkin en anlamlı sözü sanırım Sait Faik söylemiş. “Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım” diyen Abasıyanık o dönemde bu mekânlara verilen önemin de altını çiziyor. Peyami Safa ise sıklıkla bulunduğu bu meclisler için ”Gerçekten o devirde kahve akademinin, meslek cemiyetinin, kulübün, salonun, fikir ve sanat meclisinin, bütün vazifelerini, küçük tahta masalarının etrafında elinden geldiği kadar yapıyordu. O zaman anladım ki, bir bir kahve milletiyiz. Köyde kahve, mahallede kahve, mektebin önünde, cezvesinde bütün milli ve dini şuuru pişiren, ibriğinde kolektif vicdanı demlendiren, tezgâhın dibinde halkı ve münevveri birbirine kenetleyen, iptidai olduğu için basit, fakat ananesi olduğu için derin ve canlı, tek ve tam cemiyet mihrakıdır” cümlelerini kurmuş.

Elit'in genç edebiyatçıları

Günümüze baktığımızda 'Nerede kaldı o aydın mekânı kahvehaneler' sözünü söyleten kitapta, 1940 kuşağı olarak bilinen edebiyatçılara ev sahipliği yapan Elit için Sait Faik'in dillendirdiği şu cümlelere de yer verilmiş: “Asmalımescit, Paris'in sanat mutihi olan Montparnesse mi olacak dersiniz? Beyoğlu'nun gürültülü pastanelerinde iki şair birbirine şiir okusa, yanlardaki masadan o şairlere hayretle bakarlar. Biraz gürültülü konuşulsa, pastane sahibiyle birlikte boyalı bir dilbere gözlerini dikmiş bey sinirlenir.” Yazar bu cümleleri kurmasına rağmen yine de Elit'te toplanan genç edebiyatçılardan umutlu olduğunu da sözlerine eklemiş. Alıntı yapılacak bir çok mesele var ama en iyisi siz Adliye, Meserret, Eftalikus Kahvehanesi, Lebon, Baylan ve Markiz Pastahanelerine dair de farklı bilgilerin yer aldığı bu kitaba bir göz atın.

12 yıl önce