|

Kırk kapılı oda

Genç şair Harun Atak'ın ikinci şiir kitabı 'Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah' okuyucuyu hemen içine çekmiyor. Her okunuşunda yeni çağrışımlar uyandırıyor. Kitap ancak tekrar tekrar okunduğunda, şifreleri çözülüyor.

Ömer Yalçınova
00:00 - 14/02/2013 Perşembe
Güncelleme: 17:08 - 13/02/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Kırk kapılı oda
Kırk kapılı oda

Harun Atak, şimdi de Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah'la karşımızda. Kolay okunan ama hemen içine dahil olunamayan bir şiiri var Harun Atak'ın. Kitap, isminden başlanarak kodlama yoluyla yazılmış gibi. Belki şu şekilde söylersek, onun şiirine bir adım daha yaklaşabiliriz: Kendini gizleyen bir şiiri var Harun Atak'ın. Kitabın okuyucuyu hemen içine çekmeyişi, bu kodlamayla birlikte oluşturulan dilden kaynaklanıyor. Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah bir sürü işaret ve bilinmeyen kelimelerle dolu. Kitaptan okuyucuda ilk planda sadece bir atmosfer ve duygu yoğunlaşması kalıyor. Atmosferi oluşturan ve ona dahil olan kısık, duygulu, sakin bir şekilde konuşan özne, yakaladığı müzikle ilgileri üzerinde toplayabiliyor.

EPİK ŞİİRDEKİ ACI AÇIKTADIR

Elitist ve entelektüel bir anlayışla yazılmış lirik şiirlerdir, dersek, belki o zaman Atak'ın şiirine bir adım daha yaklaşabiliriz. Lirik oluşundan başlayalım.

Epikle lirik söyleyiş arasındaki en önemli farklardan birini şiirde ahenk unsuru belirler. Her şiirin kendine özel bir ahengi vardır. Fakat epik şiirde şair, bu ahenge kendini fazla kaptırmaz. Çünkü onun bir hedefi vardır. Anlatıcı konumundan, söyleyişinden, amacı uğruna ödün verebilir; estetik ve sanatsal kaygıları pek umursamaz. Lirik şiirde ise sanatsal ve estetik kaygı ön plandadır. Lirizm, şiirin müziğe en çok yaklaştığı noktadadır. Epik şiirde ise müzik, şiirin yaklaştığı veya ulaşmaya çalıştığı değil, kullandığı herhangi bir alet edevat konumundadır.

Ayrıca epik şiirde okuyucu kendini kahramanla özdeşleştirirken, lirik şiirde okuyucu kendini şairde bulur. Şairde demeyelim, şiirde konuşan öznede bulur. Okuyucu, şiirde konuşan öznenin ses, tavır ve acısından etkilenir. Onunla aynı acıyı duyar. Epik şiirde ise, acı çok somut nedenlere dayanır; adeta elle tutulur, gözle görülür derecesinde. Epik şiirdeki acıyı hemen herkes anlar; okuyucu burada kahramanın acısını kendi acısına ekler ya da kendi acısıyla kahramanın acısının buluştuğu noktada durur. Lirik şiir ise, biraz anlaşılmazdır, fludur. Ona herkes temas edemez. Uzaktadır, bir nevi ulaşılmazdır. Aynen müzik gibi; uzaktan gelir, kendini tam olarak göstermez, hissettirmekle yetinir. Lirik şiirin tanımlanamayışı da bu yüzdendir. Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah böylesi bir tanımlanamayış, okuyucuya uzak kalış, kapılarını çok sıkı tutma, ahenge ve atmosfere kendini bırakma, duygularla yetinme… gibi özelliklerinden dolayı liriktir denilebilir.

KOLAYCA KENDİNİ AÇMIYOR

Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah'ın elitist yönü, entelektüel yönüyle paralel. Zaten bu kavramlar birbirini doğuran ve besleyen cinstendir. Biri yoksa, diğeri de olmuyor. Ve bu iki kavram lirizmle direkt alakalıdır. Neden? Çünkü lirizm kalabalıklara dönük olmaz. Lirik şiir, her şeyden önce bireyseldir. Yalnızlığın veya aşkın şiiridir. En fazla sevgiliye terennüm edilebilir lirik şiir. Bu yüzden her kişiye seslenmez. Belli bir birikimi, dikkati, acısı, arayışı olan, azınlık diyebileceğimiz bir okur kitlesi olur. Lirik şiir yeniden yeniden okunmaya çok elverişlidir. Her okunuşunda yeni çağrışımlar uyandırır. Tekvin ve Hiçlik Kitabı ya da Ah da tekrar tekrar okunduğunda, şifreleri çözülecek bir kitaptır.

Entelektüellikle karşıladığımız durumu biraz daha açacak olursak, mesela 'İye-Abarim', 'L'innommable Minvali', 'Cemreviye Sone', 'Ah! Orpheus'un esini.. Tılsımlı Kalliope!' gibi tamlamalar, isimler, kelimeler için sıkı bir birikime ihtiyaç vardır. Bir yerden sonra bu kelime ve tamlamaların tınıları şiir okuyucusuna yeterli gelmez. Kitabın ismindeki 'tekvin', 'hiçlik kitabı' ve 'ah' zaten başlı başına çözülmesi gereken bir kördüğüm gibidir. Çözüldükçe de okuyucusunu şaşırtacaktır. 'Tekvin' Tevrat'ta yer alan yaratılış kitabıdır. 'Hiçlik' için doğu mistisizmini bilmek gerekir. 'Ah' ise bir ses ve nefestir. Şair bunlardan kendine özel bir atmosfer oluşturmuş. Fakat bu çağrışımı bol kelimelerden dolayı okuyucunun şiirde yolunu bulması zorlaşıyor.

Acaba şair, yaratılışla hiçlik arasında ah vardır mı demek istiyor? Yoksa yaratılmış olmak zaten bir ah mıdır? Hiçlik yaratılışla birlikte midir? Bu birlikteliğe ah mı diyeceğiz?

Harun Atak'ın şiirleri Asaf Halet Çelebi ve Behçet Necatigil'le başlatılabilecek bir şiir çizgisinde duruyor. Onun şiirlerini ayrıca 80 Kuşağı'ndan Vural Bahadır Bayrıl ve Ali Günvar'ın şiirleriyle birlikte düşünebiliriz. Atak'ın kelimelerle oynaması, farklı tonlardaki kelimelerle mısralarını farklı şekillerde kurmaya özen göstermesi ve lirik, sakin, kısık bir ses yakalaması onun şiirini Necatigil ve Bayrıl'a; Tevrat'tan alınmış konu, isim ve kıssalardan istifade ederek, biraz mistik, biraz agnostik, biraz da gizemli bir atmosfer yaratması Çelebi ve Günvar'a yaklaştırıyor. Bunlara metinler arası göndermeler yoluyla çağrışımı bol bir şiir yazmasını da ekleyebiliriz.

Tekvin Ve Hiçlik Kitabı Ya da Ah
Harun Atak
Varlık Yayınları
2012
64 sayfa

11 yıl önce