|

Kötüye kötü diyebilen, sivri dilli yazılar

Edebiyat konusunda söz söyleme yetisi olan sayılı isimden birinin yazdığı metinlerden oluşan Minarenin Kılıfı, son yılların edebi/kültürel ortamını iki kapak arasına alıyor olması hasebiyle kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kitap

İrem Ertuğrul
00:00 - 11/01/2012 Çarşamba
Güncelleme: 23:03 - 10/01/2012 Salı
Yeni Şafak
Kötüye kötü diyebilen, sivri dilli yazılar
Kötüye kötü diyebilen, sivri dilli yazılar

Hazırsanız size kültür dünyamızın sözüne güvenebileceğiniz, muteber -ki sayıları bir elin parmaklarını geçmez- dikkate değer simalarının söz birliği etmişçesine tekrarlayıp durduğu ama nedense hep göz ardı edilen ortak tespitlerini açıklamak istiyorum: Kavram karmaşası çağımızın en önemli sorunudur. Edebiyat ve düşünce alanında kalem oynatan çoğu zaman hayranlıkla takip ettiğimiz, söz gelimi Facebook'ta şerefle sözlerini paylaştığımız, gündelik hayatımızda eserlerinden alıntılar yaptığımız pek çok kişinin kavramlar ve fikirlerle ilgili çok temel çelişkilerden muzdarip olduğunu biliyor muydunuz? Hem öylesine yerleşik bir sorun ki, artık kimse kimsenin söylediklerine gerçekten kulak kabartıp anlayamıyor, anlayanların büyük kısmı da bununla boğuşmaktan yorgun düşmüş, köşesine çekilmiş üzüntüyle bu umutsuz tabloyu seyrediyor. Öyle ya sonuçta, iyi niyetle müdahale edeyim derken onlarca cahil düşman kazanmak, suçlanmak, polemikçi diye etiketlenmek de var işin ucunda. Bu nerden bakarsanız bakın cesaret isteyen bir eylem.

Ömer Lekesiz, bir süredir Yeni Şafak gazetesinde işte tam olarak bu korkulan işi yapıyor. Kendi deyimiyle: Edebi Polemikler.

Edebi polemikler

Profil Yayınları, Ömer Lekesiz'in söz konusu köşe yazılarını Minarenin Kılıfı adıyla kitaplaştırdı. Dört bölüme ayrılan kitaptaki yazıların genelinde Lekesiz'in, yukarda bahsettiğimiz kavram karmaşasını “edebi polemikler” üzerinden giderme çabasını görüyoruz.

İlk yazısında, ne yapmak istediğini şöyle anlatıyor usta eleştirmen: “...Bu satırları okuduğun köşeyi bana “edebi polemik”ler yazmam kaydıyla verdiler. Elbette konu edebiyat olunca ve yedi ceddini, kişiliğini, aklını, izanını peşkeş çekerek köşe yazarı olanlar kendilerini bir de edebiyatçı sanınca malzemeden yana sıkıntı çekilmez ama ben asıl “edebi polemik” türünde, edebiyattaki yeteneksizlikleri tescil edildikten sonra yazarlık mesleğini kendilerine mahsus bir midilli sanıp, medya patronlarına yalvararak gazete yazarlığı payesine ulaşmış olanların kirli zihin hallerini yazmak istiyorum.”

Kültürel erozyonun vebali

Söylediğini de yapıyor nitekim; sözünü sakınmayan, “kötüye kötü diyebilen”, sivri dilli yazılar bunlar. Minarenin Kılıfı adlı ilk bölümde daha çok sağcılara vurulmuş güçlü darbeler içeren yazılar bulunuyor. Neden hep “bizimkiler” ile uğraştığını soran, adının “sağsavar bir solsever”e çıkacağı konusunda kendisini uyaran bir dostuna, son on yıldır yaşanan kültürel (dolayısıyla sanatsal/edebi) erozyondaki vebalin Solculardan çok “bizimkiler”in omuzlarında yüklü olduğunu, bu nedenle onları konu etme zorunluluğu duyduğunu söylüyor Lekesiz. Elbette, “bizimkiler”in içine Sağcılık kavramının da girmesinden muzdarip olduğunu belirterek… İslamcılık-Sağcılık arasındaki farkın, en az İslamcılık-Solculuk ayrımı kadar derin olduğu Lekesiz'in sıkça vurguladığı konular arasında.

Olaylar ve Olgular adlı ikinci bölümdeki köşe yazıları, çoğunluğu Lekesiz'in sık kullandığımız kelimeleri, kavramları sıkı bir hermenötik sınamadan geçirerek, bir öğretmen edasıyla tane tane anlattığı, kavram karmaşasını gidermeye çalıştığı yazılardan derlenmiş. Özellikle “Sol İlahiyat Üstüne Notlar” başlıklı yazı hızlandırılmış ders niteliğinde.

Tezli-tezsiz edebiyat

Tezli-tezsiz edebiyat üzerine kaleme aldığı, bir başka yazısında, edebiyatın herhangi bir fikri savunmaması gerektiğini iddia edenlere, güzel bir tespitle karşılık veriyor Lekesiz:

“Kafka'ya baksınlar, Tevradî bir trajediyi edebiyata tercüme eden Kafka, kıyametin eşiğini göstermeye çalışmaktan başka ne yapar?

Tolstoy'a, Dostoyevski'ye baksınlar; İncil'in dramatik özünden hareketle, insanın binbir yüzünü keşfe çalışmazlar mı?

Attar'a, Hafız'a, Hayyam'a baksınlar; hikmet ve bilginin söz terazisini bir emanet olarak taşımaktan ve devretmekten başka bir görev üstlenmişler midir?”

Türkiye'nin, muteberliği şüphe götürmez, sayılı eleştirmenlerinden olan Ömer Lekesiz; “bizde eleştiri yok” sızlanmalarına yine kendi köşesinden karşılık veriyor. Eleştirinin tanımını bizlere hatırlatan yazar, kitap eklerinde, edebiyat dergilerinde eleştiri yazısı olarak sunulanları dörde ayırıyor: Anons yazısı, ahbap-çavuş yazısı, güzelleme yazısı ve “Harcarım Seni” yazısı. Bunlara rağmen eleştirinin, edebiyat var olduğu sürece devam edeceğini de haber veriyor.

Kitabın üçüncü bölümü Onlar başlığını taşıyor. Bu bölümde Lekesiz'in kişilerle ilgili, kiminin vefatı sebebiyle, kimine de iadei itibar olarak kaleme aldığı yazılar bulunuyor. Nezihe Meriç'ten Şule Yüksel Şenler'e; Hulki Aktunç'tan, Ahmet Avni Konuk'a dokuz isim anılıyor.

Kitaplar adlı son bölüm ise, kaleme alan kişi Ömer Lekesiz olduğu için iyi okurların kaçırmaması gereken bir kitap listesi değerinde. Usta eleştirmenin; Mektubât-ı Rabbânî, Devlet Ana, Varlık Ağacı gibi klasiklerin yanında Işık Yanar'ın Şemsiye Tamircisi, Mukadder Gemici'nin Asla Pes Etme, Gönül Yonar'ın Türk Edebiyatında Fantastiğin Kökenleri adlı kitapları gibi yeni kitaplarla ilgili yazdığı yazıları da bulunuyor.

Ömer Lekesiz'in 2009-2011 yılları arasında yazdığı köşe yazılarının mahiyetini bir yazıya sığdırmak mümkün değil. Edebiyat konusunda söz söyleme yetisi olan sayılı isimden birinin yazdığı metinlerden oluşan Minarenin Kılıfı, hem yazarının hürmetine hem de son yılların edebi/kültürel ortamını iki kapak arasına alıyor olması hasebiyle kesinlikle kaçırılmaması gereken bir kitap.

12 yıl önce