|

Küçük dostlarla bir ömür

Halide Nusret Zorlutuna'nın sade dili, samimî üslûbu ve güzel Türkçesi ile yazdığı kitaplar, Timaş Yayınları tarafından tekrar basılıyor

Mahmut Emin Baş
00:00 - 14/12/2011 الأربعاء
Güncelleme: 21:42 - 13/12/2011 الثلاثاء
Yeni Şafak
Küçük dostlarla bir ömür
Küçük dostlarla bir ömür

Tanıştırayım sevgili okur: Halide Nusret Zorlutuna. Kendisi sizi bir süreliğine ilkokula geri götürecek. İş stresinizden, aşk acınızdan ve dahi tüm dertlerinizden uzaklaşacaksınız. Burnunuza beslenme çantası kokuları gelebilir ya da elinizdeki tebeşir tozlarını önlüğünüze silerken, yakalığınızın boynunuzu tatlı tatlı acıttığını ilk defa fark edebilirsiniz. İşte şimdi o kadar masum oldunuz ki size bir öğretmen gerekiyor. Hayır hayır, "muallim" dememiz daha doğru olacak. Çünkü çok eski bir hatıra gibidir insanın öğretmeni. Tufan kopmadan önceki benliğinin yegâne tanığı gibi... Hayal kırıklığından habersiz yaşanan bu dönemlerin baş tacı olduğu için en güzeldir öğretmen. Ve aradan ne kadar zaman geçerse geçsin hep öyle kalır.

Halide Nusret Zorlutuna da bu her daim güzel olan öğretmenlerden biri. Bir muallim, şair ve yazar… Kıyısından köşesinden geçtiği, belki yıllarını geçirdiği ama mutlaka hayranlık beslediği birçok başka hayatı, özellikle de küçük olanları, edebiyatın güçlü atmosferinden aldığı yetkiye dayanarak bizlere ulaştırıyor. Biz ise bu başka hayatları tanımaya bizzat yazarın kendisinden başlıyoruz:

Babanın ardından ilk yazı...

Kaynaklar öyle diyor ki; 1901 yılında İstanbul'da doğan Halide Nusret, Meşrutiyet döneminde Kerkük'te mutasarrıflık yapan, II. Abdülhamit devri gazetecilerinden Mehmet Selim Bey'in kızıdır. Kendisi gibi yazar olan İsmet Kür'ün ablası, günümüzün önemli kadın yazarlarından Pınar Kür'ün de teyzesidir. Türk edebiyatına birçok yazar kazandırmış olan bu ailenin ilk edebi temsilcilerinden olan Halide Nusret çocukluk yıllarında Kerkük'te özel hocalardan Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldı. Dünya Savaşı başladığı sıralarda ailesi ile birlikte İstanbul'a dönerek öğrenimine burada devam etti. Bir müddet sonra babası vefat edince "Ağlayan Kahkahalar" başlıklı bir yazı kaleme aldı ve bu yazı Talebe Defteri dergisinde yayınlanarak Halide Nusret'in edebi hayatına ilk adımı atmasına vesile oldu. Bir kere edebiyatın tadını alan yazar o günden sonra şiir, fıkra, deneme, inceleme, anı, sohbet, hikâye ve roman türlerinde çeşit çeşit eserler yazdı. Sade dili, samimî üslûbu ve güzel Türkçesi ile yazdığı yazılar, mistik temayülleri olan duygulu ve şefkatli ruhunun terennüm ettiği şiirler, her zaman büyük bir ilgi ile karşılandı.

Öğretmen olmak için doğmuş

Fakat Halide Nusret'in hayatına yön veren olay, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'ndeki öğrenimini tamamlamadan, maddi koşullar nedeniyle öğretmenliğe adım atmasıydı. 1924'te Edirne Muallim Mektebi'ne öğretmen olarak atanan Halide Nusret, çok geçmeden hayata öğretmen olmak için geldiğini fark ederek kendini tamamen küçük dostlarına adadı. İnsanların üzerinde en çok iz bırakan bu mesleği daha sonra Kırklareli, Kars, Ardahan, Urfa, Karaman, İstanbul ve Ankara gibi farklı şehirlerde sürdürmesi belki de Halide Nusret'in yukarıda bahsettiğimiz diğer hayatlara duyduğu özleminin bir yansımasıdır.

Halide Nusret Anadolu'nun birçok yerinde görev yaptığı için birbirinden farklı hayatlara yakından tanık olmuş ve bu izlenimler vesilesiyle özellikle şiirlerinde Anadolu'yu tüm renkleriyle yansıtmayı başarmıştır.

Ve romanlar...

Romanlara geçtiğimizde ise Halide Nusret'in arkadaşlarına, dostlarına, komşularına ve öğretmenlik yaptığı bin bir çeşit sınıfa misafir oluyoruz. Örneğin, Aydınlık Kapı adlı romanında çok yakın bir arkadaşının yaşam öyküsünden yola çıkarak ahlaki açıdan zıt yönlere doğru savrulan iki kız kardeşin hikâyelerini ele alıyor. Kendi çizdiği hayat yolu ile bu yola teğet geçen dostlarının yollarını kıyasladığı romanında Halide Nusret, tanık olduğu onca hayat arasından aydınlığa nasıl ulaşabileceğimizi işaret ediyor bizlere. "Bu sergüzeşti bizzat kahramanın ağzından dinlemiştim" diyerek başladığı Beyaz Selvi'de ise hikâyesini yazmaya söz verdiği Nadide'nin makus aile dramını anlatıyor. Gerçek bir masal gibi o anlattıkça biz kendimizi buluyoruz. Aşk ve Zafer'deki aşk üçgeninin içinden çıkamıyoruz bile, ancak yazarın Urfa, Ankara ve İstanbul şehirlerinden tanıdığı bambaşka hayatlar avuçlarımızın arasındaki sayfalarda birbiriyle kesişebiliyor. Anılarını yazdığı kitabına dahi Bir Devrin Romanı ismini vererek aslında sadece kendini değil, döneminin "herkes"ini yazdığını belli ediyor Halide Nusret. Ve sıra geliyor Benim Küçük Dostlarım'a…

Muallim olarak geçirdiği yılların ardından ne kadar çok dostu birikmiş Halide Nusret'in. Tek tek, bir sürü küçük dost… Kimisinin acıları, kimisinin şaklabanlıkları, kendileri gibi küçük bir kitabın sayfalarına sığışmış şimdi yaramazlık yapıyor. Kendi öğretmeninden tozlu bir mektup almış gibi, kendini özlediği yıllara geri dönmüş gibi aralıyor kitabı insan. Bitmesinden korktuğu rüyasal bir serüvenin sayfaları arasında gidip geliyor. Çünkü duygularına el değmediği için mutluluğun en büyüğünü yaşar, gözyaşının da en berrağını döker çocuklar. Sırf bu yüzden en çok kıskanılası hayatlardır. Başkalarının hayatından kendine bir hayat kuran Halide Nusret'in de ömründe en fazla çocuklara yer açmasına şaşmamalı.

Biz de şimdi hayatın akışına kapılmış okula, işe, güce koşuştururken, özlediğimiz eski bir hatırayı çok uzaklardan anımsıyor gibi olabiliriz. Otobüsü durdurup meçhule doğru koşamayız belki ama kitaplar bu özlemimizi bir nebze olsun giderebilir. Hal böyle olunca sözü daha fazla uzatmadan sizi "kadın yazarların annesi" Zorlutuna'nın küçük dostlarıyla karşı karşıya bırakıyorum... İrfan'a selam söyleyin…

٪d سنوات قبل