|

Kudretin kökeni padişahın kamusal imgesi

Osmanlı araştırmaları alanında dünyaca tanınan bilim insanlarından Suraiya Faroqhi, “Yeni Bir Hükümdar Aynası”nda ciddi bir arşiv taraması yapıyor ve padişahın kamusal imgesini ortaya çıkarıyor

Hale Kaplan Öz
00:00 - 10/08/2011 среда
Güncelleme: 23:29 - 1/08/2011 понедельник
Yeni Şafak
Kudretin kökeni padişahın kamusal imgesi
Kudretin kökeni padişahın kamusal imgesi

Osmanlı'da Gündelik Yaşam-Ortaçağ'dan Yirminci Yüzyıla, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir, Hacılar ve Sultanlar, Osmanlı'da Kentler ve Kentiler, Osmanlı İmparatorluğu ve Etrafındaki Dünya isimli kitapların yazarı Prof. Suraiya Faroqhi, yeni kitabında Osmanlı İmparatorluğu'nun ve hükümdarlarının imajını merkeze alıyor. Osmanlı araştırmaları alanında dünyaca tanınan bilim insanlarından olan Faroqhi'nin Yeni Bir Hükümdar Aynası ismini taşıyan kitabı 16. yüzyıl ile 18. yüzyılı kapsayan bir döneme ait arşiv araştırmalarına dayanan makalelerden oluşuyor. “Osmanlı Padişahlarının Kamusal İmgesi ve Bu İmgenin Algılanması” alt başlığını taşıyan ve on bir bölümden oluşan kitabı dilimize Gül Çağalı Güven çevirdi.

Fetihnameler ve kudret mesajı

Suraiya Faroqhi'nin ana sorusu Osmanlı'nın, hükümranlığını nasıl olup da altı yüz yıl gibi uzun bir süre koruyabildiği. İmparatorluğun sürekli devam eden savaşlar ve iç isyanlara rağmen varlığını ve meşruiyetini sağlayabilmesinin anahtarını arayan yazar, Osmanlı'da kriz yönetimi ve vizyon konusunda daha önce yapılmamış bir araştırmaya imza atıyor. Osmanlı'da köklü ve yıkılmaz olan sultani meşruiyet, yazara göre yöneticiler tarafında kurulmuş ve sistemli biçimde yürüyen bir dizi araçtan oluşuyor. Bunların başında ise padişah imgesi geliyor. Çoğunluğu Müslüman olsa da birçok farklı din ve mezhepten olan halkın, Padişah'ın ve hükümranlığının “kendisi için” olduğuna ikna olması, bu imgenin en önemli parçasını oluşturuyor. Dış dünya ile kurulan ilişkilerde de “dünyanın koruyucusu padişah” algısının oluşturulması, esası teşkil ediyor. Faroqhi, bunun Fetihnameler yoluyla nasıl sağlandığını anlatıyor: “Fetihler padişahın son başarısını betimleyen edebi metinlerle kutlanıyordu: Fetihname adı verilen bu eserler yancı saraylardaki sanat erbabının takdirine sunulmak üzere gönderilen, dolayısıyla Osmanlı sarayının İran tarzı edebi geleneğin klasik kültürünü tamamen özümsediğini vurgulayan metinler olabiliyordu. Fakat daha gerçekçi bir düzlemde, İslam topraklarını genişletmeye yönelik girişimlerinde Tanrı tarafından desteklenen bir hükümdar olarak yansıtılan padişahın kudretinin altını çiziyorlardı. Fetihnameler, üstü örtülü biçimde, kendi mahvından ve topraklarının yıkıma uğramasından kaçınmak isteyen bir hükümdara askeri bir çatışmaya girmeden boyun eğmenin akıllıca olduğu mesajını veriyordu.”

Kamusal imgeler bugüne kadar yeterince araştırılmadı

Osmanlı dünyasını inceleyen tarihçilerin birçoğunun etnoloji ve siyaset bilimi üzerine kafa yormadıklarını söyleyen yazar, kamusal imgelerin önemine vurgu yapıyor. Bu alandaki araştırmaların yetersizliğini de İstanbul'daki Başbakanlık Arşivi'nde sultani kabul törenleri, şenlikler ve geçit alaylarıyla ilgili yeterli bilgi bulunmamasıyla ilişkilendiriyor. “Anlatıma dayalı –uzun süre boyunca, arşivlere kıyasla ikincil önemde kabul edilen- kaynaklara yönelik bilimsel ilgi yeniden başladığından, tarihçiler vakanüvislerin tekil askeri sefer anlatıları (sefername) gibi, şiirin de sultani meşrulaştırma araçları olarak işlev görebildiğini gösterdi. Bu çabada kilit özellik himayeydi.” diyen yazar bir diğer kayda değer çaba olan vakayinamelere dikkat çekiyor. Bu tür eserlerin de padişaha övgü ile tamamlandığını anlatan Faroqhi, padişahın özellikle seferler betimlenirken “din savaşçısı” olarak anılmasının altını çiziyor. Yazar, cami, okul, kütüphane, su kemeri ve diğer vakıf binalarının padişahın hayırseverliğini, dindarlığını ve cömertliğini vurgulayan önemli unsurlar olduğu görüşünde.

İmge pekiştirici olarak av

Osmanlı devlet geleneğinde önemli bir yeri olan av ve avcılık şaşırtıcı ama sözkonusu imgelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Vahşi hayvanların zabtı konusunun da hem içeri de hem de dışarıda itibar vesilesi olduğunu kitaptan öğreniyoruz: “Vahşi ve egzotik hayvanlara sahip olması, uyruklarının gözünde padişahın kudretini pekiştirmenin –ve bu arada, hakimiyetini meşrulaştırmanın- bir başka yoluydu. Heybetli gücüyle hükümdar vahşi yaratıkları itaate zorluyordu; fakat farklı bir düzeyde, uzak Hint veya İranlı yöneticilerden de öyle derin bir saygı görüyordu ki, bu hükümdarlar aralarından fillerin de bulunduğu pahalı hediyeler sunarak onun gözüne girmeye çalışıyordu. Osmanlı padişahları kendilerinden önceki ve sonraki birçok hükümdar gibi bir hayvanat bahçesi kurmuştu. (…) 16. yüzyıl İstanbul'unda aslanlar geçit alaylarında zincirlerle bağlanmış halde yürütülürken, onları tek başına denetim altında tutabilen hükümdarın kudreti hakkında korku ve saygı da uyandırıyordu. Anlaşılan, bu gözü pekliğin çok riskli kabul edildiği 1800'li yıllara gelindiğinde, güvenli bir şekilde kafeslere konulan aslanlar hala Osmanlı padişahının önemli bir simgesi olarak görülüyordu: Aşırı derecede mali sıkıntının yaşandığı bir dönemde bile bu hayvanların barınmasına ve beslenmesine para harcanıyordu.”

Osmanlı imgesinin komşularla ilişkileri belirleyen diplomasi ve ticaret üzerindeki etkileri yazarın detaylandırarak ele aldığı önemli konular arasında. Yazar özellikle padişahın “alempenah” olarak imgesini yansıtan sınır savaşları ve imtiyazlar üzerinde hassasiyetle duruyor.

13 лет назад