|

Kurbanlar aramızda dolaşıyor

Genç yazar Aslı Tohumcu, Şeytan Geçti ile kanıksanıp yok sayılan, şiddetin karartığı yaşamları okucuyucunun dikkatine sunuyor. Tohumcu, “Medya ve yerleşik kültür, kadına yönelik şiddeti, cinsiyetçi söylemlerle meşrulaştırdığı, desteklediği için yazıyorum bu hikayeleri.” diyor

Hatice Saka
00:00 - 12/05/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:29 - 11/05/2010 Salı
Yeni Şafak
Kurbanlar aramızda dolaşıyor
Kurbanlar aramızda dolaşıyor

Her gün belki yanıbaşımızda yüzlerce şiddet olayı yaşanıyor. Üçüncü sayfa haberlerine konu olan hayatlar bir yerlerde sessiz sedasız son buluyor. Tüm bunlara dikkat çekmek isteyen Aslı Tohumcu, şiddet hikyelerini Şeytan Geçti kitabında bir araya getirmiş. Suça ortak olmamak için kendi payına düşen hikayeleri kaleme alan Tohumcu, “Bilmek çok şeyi değiştirir ve bilen insan eskisi gibi davranma hakkını kaybeder!” diyor.


Kitabın kapağını açar açmaz okuyucu sizin itirafınızla karşılaşıyor. Lanetlenen ve yalnızca sıkıntı verecek olan bir dünyanın kapısından gireceklerini söylüyorsunuz. Siz bu şiddet hikâyelerini yazmaya nasıl karar verdiniz?

Eh, “mutlu sonlar” vaad eden bir yazar olduğum söylenemez. Kitabın girişindeki notta, bu hikayelerin bana mutluluk vermediğini söyler ve okuyana da sıkıntıdan başka bir şey vermemesini dilerken, bunun altını çizmeye çalıştım sadece. Orada biraz da, edebiyatın bir işe yaraması umudu var aslında. Şiddet hikayeleri yazmaya nasıl karar verdim!? Biraz, ben de şiddetten payıma düşeni yaşadığımda… Ama esas olarak, insanların cehennemi yeryüzüne indirdiklerini fark ettiğimde, yazacak başka bir şeyim kalmadı gibi geldi bana. Suça ortak olmamak için başladım diyebiliriz yazdıklarımı yazmaya.

Şeytan Geçti çoğunlukla üçüncü sayfa haberlerine konu olan yaşamları anlatıyor. Görmezden gelinen bu gerçeklikleri, kadın hikâyeleri üzerinden anlatmayı seçmenizin nedeni nedir?

Tam da sizin dediğiniz gibi, görmezden gelindikleri için. Israrla, başka ve aptal gündemler yaratılmaya çalışıldığı için. Devletin polis gücü dayak yiyen kadını evine, yani katiline geri gönderdiği, devletin kanunları katillerin sırtını sıvazladığı için. Medya ve yerleşik kültür, kadına yönelik şiddeti cinsiyetçi söylemlerle meşrulaştırdığı, desteklediği için yazıyorum bu hikayeleri. En çok da, çok zavallıca bir şey olduğunu bile bile itiraf ediyorum bunu size, yazmaktan başka bir şey yapmayı bilmediğim için yazıyorum. Bir insanda olsun, bir vicdan yaratabilirim umuduyla.

“Ecel Beşiği” hikâyesinde; “Hiçbir şey zaten olmadı sandığı gibi. Baba ocağındaki herhangi bir gün bir sıcaklık görmediğinden mi, yoksa anladığından mı kaderin değişmezliğini; çok zaman oldu öğretti kendine, fazla düşünmeden bir hayvan gibi ama uysal ve kaçmaya hazır yaşamayı. Çünkü düşünürsen susamazsın, susamazsan dikkat çekersin, dikkat çekersen avlanırsın,” geçen bu sözlerin kitaptaki kahramanların üstüne sinen bir durum olarak genellemek doğru olur?

Olur aslında. Hatta sadece kitap kahramanları için değil, gerçek kişiler için de yapabiliriz bu genellemeyi. Yüreğimin kaldırmadığı kadar acıklı bir durum var alıntıladığınız yerde; o da tevekkül. Çaresizliğin, sistem ve diğer insani ilişkiler tarafından terk edilmişliğin yarattığı bir tevekkül. Ve elbette tevekkülle birlikte bir duruş. Nedir o duruş!? Zulümden kurtulmak diyemeyiz belki ama, zulmü hafifletmek için susmak, hayatını av olduğunu bilerek, dikkat çekmeme üzerinden yaşamak. Ne kadar korkunç bir şeydir kim bilir!

“Şeytan Tırnağı” belki de kitabın en sarsıcı hikâyelerinden biri. Hayattan çok büyük beklentileri olmayan, kendi halinde manikürcü bir kızın gösterdiği şiddet eğilimine tanık oluyoruz. Sizce onun bu noktaya sürükleyen ruh halinin altında neler yatıyor?

Manikürcü kız Elif'inki, bir iletişim şekli olarak dedikodu, azar ve fesatlığa karşı verdiği tepki. Onu bu noktaya sürükleyen de, hakları olmadığı halde onun hayatı üzerine hak iddia edenler, aile olmanın ne demek olduğunu bilmeyen sözde aile fertleri, çoktan kurtulmuş olmamız gereken ama ne yazık ki kurtulmayı bir türlü başaramadığımız aptal toplumsal kurallar. Evet, hikayenin finalinde Elif şiddete başvuruyor ama buradaki çelişkiyi de görmek lazım. Elif aslında ezilmişliği, hayatı karartılmışlığı karşısında bir “şiddet”li patlama yaşıyor!

“Fit” hikâyesinde diğerlerinden farklı olarak beş kadını anlatıyorsunuz. Aynı mekânları bir şekilde paylaşan, aynı sokaklardan geçen birbirinden habersiz kadınları görüyoruz. Bu kurguyla kurban ve çevre ilişkisine dikkat çekmeyi amaçladığınız söylemek doğru olur mu?

Birbirimizin acılarını görmekten ne kadar uzak olduğumuzu da anlatmayı amaçladım o hikayede. Biraz bakmadığımızdan, bolca da görmeye korktuğumuzdan bahsetmek istedim. Çünkü bilmek çok şeyi değiştirir ve bilen insan eskisi gibi davranma hakkını kaybeder! Bir “kurban”lar sürüsü içinde yaşadığımıza dikkati çekebildiysem esas, mutlu bana.

“Öyle miydi sahi daha mı hayırlıydı ölmek”, “şeytan diyor at kendini de onu da şurdan aşağı” hikâyelerdeki kadınlar her an ölüm duygusuyla beraber yaşıyorlar. Onlar için yalnızca bir çıkış yolu bulmak için göze alınan bir şey değil ölüm. Kahramanlardaki ölüm algısı üzerine neler söyleyeceksiniz?

İnsanın, hiç uyanmayacağını bildiği bir kabusun içinde yaşamasının neye benzeyeceğini hayal etmeye çalıştım bazı hikayelerde. Ne kadar başardım bilmiyorum. Öyle olaylar yaşanıyor ki, ben bile, sırf bir “seyirci” olarak kendi isyanımın içinde ölecek gibi oluyorum. Ayrıca… Kadınlara yönelik bir katliamın yapılageldiği gerçeğini bir kenara bırakamayız. Katliamdan anladığımız töre ya da namus adına işlenen cinayetler olmasın ama sadece. Bahsettiğim çok daha büyük ölçekli ve incelikli bir cinskırım!

“Bir Performans Sanatı Olarak Cinayet” adlı hikâye diğerlerinden biraz ayrı duruyor gibi. Çingeneler üzerinden toplumsal bir gerçekliğe dikkat çektiğiniz tespiti ne kadar yerinde olur?

Çok yerinde olur aslında! Öteki olarak nitelediklerimize yaklaşımımızdaki eğretiliğin, o yaklaşırken dışlama halinin, anlar gibi yaparak bozma halinin altını çizmeye çalıştım. Nasıl desem… İnsanı kavramaktan uzak, zaman zaman uyuz olduğum bir yaklaşımı var entelektüellerin. Toplumu mahvoluşa götüren biraz da bu aptal, faydasız, gerçekçi olmaktan uzak yaklaşım bence. İnsanların hayatı bir performans sanatı ya da o türden bir şey değildir. Öyle yaklaştığınızda sadece siz değil, o insanlar da telafisi olmayan zararlar görürler.

“Şeytan Geçti” gibi sarsıcı bir kitaptan sonra yeni çalışmalarınızı hangi konuda hazırladığınızı öğrenebilir miyiz?

Var başladığım bir şey, dura kalka ilerliyorum. Kendi küçük çevremi çıldırtmadan yazıp bitirmeyi umuyorum, zaman zaman beceremeyeceğim korkusuna kapılsam da. Ama batıl inançlıyım bu konuda, daha fazla bahsedersem, en büyük korkum, yazamama korkum gerçekleşecek gibi geliyor. Özetle insan hikayeleri yazmayı sürdüreceğimi söyleyebilirim.


Şeytan Geçti

Aslı Tohumcu

İthaki Yayınları

103 sayfa

14 yıl önce