|

Kurgu hayatın içinde değil, hayat kurgunun içinde

'İnsancıklar olarak hepimiz bir büyük kurgunun dahilindeyiz zaten' diye konuşan Abdullah Mollaoğlu Merdiven Boşluğu adlı yeni kitabını anlatırken, ' Öykü yazarak belki de kendi çapımda kurgu içinde kurgu işine dalmışım' diyor.

Merve Koçak Kurt
00:00 - 19/12/2012 Çarşamba
Güncelleme: 17:01 - 19/12/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Kurgu hayatın içinde değil, hayat kurgunun içinde
Kurgu hayatın içinde değil, hayat kurgunun içinde

İsmine bazı edebiyat dergilerinden aşina olduğumuz öykücü Abdullah Mollaoğlu, 'Merdiven Boşluğu'ndan seslendi bize. Yazarın bu ilk kitabı, Komşu Yayınları'nca 'Sıcak Nal' öykü dizisinden okura sunuldu. 'Kapımı kim çalıyorsa onu içeriye alıyorum ve harflere boyayıp yolcu ediyorum' diyen yazara sorularımız vardı. Onun da öykülerin diliyle verdiği incelikli cevapları... Buyurmaz mısınız kapıdan içeriye?

Az diyaloglu, bol tasvirli, anlatıcı ağırlıklı öyküleriniz var. Günlük yaşamdaki dilinizle yazı dilinizdeki 'diyalog' kavramı arasında ne gibi bir farklılık var?

Ben öykülerin kendi kendilerini yazdırdıklarına inanırım. Öyküler vakti zamanı gelince yazıcının kapısını tıklatırlar. Yazıcı da onları ete kemiğe büründürür. Bazense kapının önünde gezinir öyküler. Yazıcı da onları içeri buyur edemez. Çünkü öykü henüz içeri girmek için hazır değildir. Dışarıda durur ve sakin sakin kendini hazırlar. Yazıcı öykünün dışarıda olduğunu bilmektedir ama elinden de bir şey gelmemektedir. Derken öykü kendini hazırlar ve kapıyı tıklatır. Yazıcı da onu içeri davet eder. Merdiven Boşluğu adlı ilk kitabımdaki öyküler de kendiliklerinden geldiler bana. Öyle yazılmayı arzu ettiler ben de onlara uydum. Kitaptaki öyküler birbirine yakın metinler. Başka şekilde gelen öykülerim de var elbette. Sanırım öyküleri birbirlerine olan yakınlıklarına göre kitaplaştırmak istedim. Bu ilk kitaptaki öyküler de az diyaloglu oldu bu yüzden. Günlük hayat da öyle değil midir zaten. Yeri gelir söz taşkınlığı yaşanır yeri gelir dinginleşir.

İntihal Büro Amirliği olsa

Öykünüzdeki gibi bir İntihal Büro Amirliği'miz kurgu değil de gerçek olsaydı ne değişirdi kültür, sanat ve edebiyat alanında?

İntihal Büro Amirliği öyküsünde Emniyet bünyesinde kurulan ve intihal suçlarına bakan bir birimin hikâyesi anlatılıyor. Halihazırda doğrudan böyle bir birim kurulmuş değil polis teşkilatında. Zaten alengirli bir mesele bu... Böyle bir birim kurulsa muhakkak ki önemli işlere imza atacaktır gerçi. Fakat bu 'operasyonlar' sonrasında kültür sanat hayatımızda çok fazla bir değişiklik olacağını zannetmiyorum. İntihal mutlaka var edebiyat hayatımızda. Kulağımıza türlü tevatür geliyor. Ancak İntihal Bürosu'nun kurulması halinde çok şeyin değişeceğini söylemek fazla iddialı olacaktır.

n Ömer Kırcan'ın Romanı, Mektupla Öykü Atölyesi, Merdiven Boşluğu gibi öyküleriniz oldukça hoş sürprizler içeriyor okur için. Öykülerinizi kurgularken sinemadan (özellikle senaryo mantığından) yararlandınız mı? Yoksa 'kurgu' zaten hayatın içindeki bir 'gerçek' mi sizin için?

Kurgu hayatın değil, hayat kurgunun içinde. İnsancıklar olarak hepimiz bir büyük kurgunun dahilindeyiz zaten. Öykü yazarak belki de kendi çapımda kurgu içinde kurgu işine dalmış olabilirim. 'Büyük kurgu'nun bize reva gördüğü sürprizlerden bir şeyler de öğrenmiş olabilirim. Bunu yapmaya çalışırken okuduklarımdan, gördüklerimden yararlanmışımdır elbette. Sinema da bu anlamda ilgi alanımın içinde...

Çekirdekten yetişmeyim

n Yazıcı'daki gibi, 'Polislik diliyle söylenecek olursa, her müşteki veya şüpheli, benim için artık bir hikâye anlamına geliyordu.' Bu 'hikâye'lerin her birini anlatmada mesleğinizin katkıları neler oldu size?

Evet, ben bir polisim. Üstelik Polis Koleji mezunu, çekirdekten yetişme bir polisim. Mezuniyetten bu yana da sokakla iç içe olarak çalıştım. Bu anlamda pek çok değişik tipi yakından tanıma imkânı buldum. Örneğin insanlar en yakınlarına anlatamadıklarını gelip bana anlattılar. İnsan denen yaratığın en düşük örneklerini de görüp tanıdım. Ancak öykücülük maceramda mesleğimin katkısının çok fazla olduğunu zannetmiyorum. Çünkü ben yazma uğraşına polis olmadan önce ta ortaokul yıllarımda başladım. Yani bana öyle geliyor ki ben inşaat mühendisi de olsaydım yine o öyküleri yazardım. Yazma işiyle meşgul olduğumu öğrenen bazı insanlar benim polisiye yazdığımı düşünürler ilk etapta. Oysa polisiyeden nefret ederim ben!

n Şelale Günü oldukça ilginç bir öykü... Gerek kurgu gerekse dildeki dinginlik/ zenginlik açısından. Şelalede terapi yapan bir grubun hikayesi anlatılıyor. '...kızın sebebi bilinmeyen suskunluğunu taşıyordum.' diyen öykücü başka kimlerin suskunluğunu taşıyor şu son dönemde? Yaşanan bu her türlü yıkım karşısında?

Zor bir soru. Böyle bir sorunun karşısında sanırım en güzeli suskun kalmak. Zira konuşkan olunamadığı için suskunluk tercih edilir.

Merdiven Boşluğu

Abdullah Mollaoğlu

Komşu Yayınları

2012

120 sayfa


11 yıl önce