|

Kuvva muhalifi bir müderrisin serencâmı

İz Yayıncılık tarafından, daha önce Çanakkale Savaşı hatıraları yayınlanan Konyalı Müderris Abdullah Fevzi Efendi'nin Bir Müderrisin Sürgün Yılları adlı kitabı da aynı yayınevinden okura sunuldu

Suat Güngör
00:00 - 8/12/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:20 - 6/12/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Kuvva muhalifi bir müderrisin serencâmı
Kuvva muhalifi bir müderrisin serencâmı

2010 yılının Ekim ayında komşumuz Yunanistan'da ilginç bir dava görüldü. Yunanistan Yüksek Mahkemesi, Kurtuluş Savaşı'nda yenilerek Yunan ordusunun Anadolu topraklarından çıkmasına neden oldukları gerekçesiyle 1922 yılında idam edilen altı kişinin beraatına hükmetti. Atina'da, 15 Kasım 1922 sabahı altı kişi “Küçük Asya” felaketine sebep olarak “vatana ihanetten” suçlu bulunarak kurşuna dizilmişti. Bu kişiler arasında eski Başbakan Petros Protopapadakis, Dimitrios Gunaris ve Nikolaos Stratos, eski bakanlar Yorgo Baltacis ve Nikolaos Stratos ile general Yorgo Hacıanestis yer alıyordu. Yüksek Mahkeme, Protopapadakis'in torununun 2010 yılının Ocak ayında yaptığı başvuruyu kabul ederek, davayı yeniden açmaya karar vermişti. Mahkemenin bu kararını, bugünkü Türkiye topraklarından göç etmek zorunda kalanların torunları şiddetle kınadı. Türkiye mübadilleri, yüzlerce yıllık topraklarından göçmek zorunda bırakıldıkları için, idam edilenlerin çektikleri cezayı hak ettiğini iddia ediyor.

Yunanistan'da “Küçük Asya Felaketi” olarak adlandırılan sürece bizde “Kurtuluş Savaşı” veya eski söylenişiyle “İstiklâl Harbi” deniyor. I. Dünya Savaşı'ndan Osmanlı İmparatorluğu taraf olduğu ittifakla beraber mağlup devlet olarak çıkmıştı ve başkent İstanbul'un da dahil olduğu bir kısım toprakları işgal güçlerince kontrol altına alınmıştı. İngilizlerin yönlendirmesiyle İzmir'den Anadolu topraklarına ayak basan Yunan ordusu, kıvılcım halindeki kurtuluş hareketini alevlendirmiş ve gelişen olaylar Yunan ordusunun mağlubiyeti, yeni bir devlet olan Türkiye'nin kuruluşuyla neticelenmişti.

Özgürlük anlayışı değişti

Yeni kurulan devlet, kendi ideolojisini topluma kabul ettirebilmek adına ciddi faaliyetler yürüttü. Geçmiş sürekli kötülendi, dışlandı. Yeni kurulan devletin ne kadar “çağdaş” ve “modern” olduğu; geçmişin kokuşmuş ve çürümüş yapısıyla millete felaketler yaşattığı sürekli dile getirildi. Devleti kuran hakim zümre, ordu marifetiyle ülkenin siyasal sürecine sürekli müdahalelerde bulundu ve kuruluş ideolojisine aykırı olduğunu düşündüğü uygulama ve olayların karşısında yer aldı.

Ancak 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başından itibaren dünya yeni bir sürece girdi. Özellikle global bir iletişim ağı olan internet sayesinde bilgi akışı o derece hızlandı ve kolaylaştı ki, bir zamanlar üzeri kolayca örtülebilen gerçekler bir bir ortaya çıkmaya, çıkarılmaya başlandı. Özgürlük anlayışı mesafe kat etti, insanlar doğru ve yalın bilgiye ulaşma yolunda irade gösterir oldu.

Yunanistan'daki özgürlük süreci, “Küçük Asya Felaketi”nde yaşananların tekrar sorgulanmaya çalışılmasıyla tecelli etmiştir. Yunan vatandaşları, o günlerde “gerçekte” neler yaşandığını öğrenmek için yoğun bir baskı başlattı. İdam edilenlerin yeniden yargılanması da bu baskıların bir sonucudur. Suyun öte tarafında bunlar yaşanırken bu tarafta genelde bir sessizlik hakim gibi görünüyor. Ancak bu sessizliğin daha ne kadar süreceği meçhul. Çünkü burada da insanlar o günlerde yaşanan “gerçekler”i öğrenmek adına hareketlenmeye başladı. İnsanlar, yıllar boyunca okullarda yedi düvele karşı yapılmış gibi aktarılan bir savaşın sadece Türk ve Yunan orduları arasında gerçekleşmiş, tarihsel süreçteki başka savaşlarla kıyaslandığında “küçük” kabul edilecek bir savaş olup olmadığı; İzmir'in işgal edilmesi sürecini, Anadolu'daki çeteleri, Kuvva-yı Milliye'yi, İzmir Yangını'nı, tekâlif-i milliye emirlerini, ilk Meclis'i, muhalifleri, mandacıları… ve daha pek çok konuyu abartısız ve duygusallıktan arındırılmış haliyle öğrenme amaçlı seslerini yükseltiyor.

Hakkında idam fermanı vardı

Bir Müderrisin Sürgün Yılları adlı kitap, bu çabalara bir katkı sağlamak amacında. İz Yayıncılık tarafından, daha önce Çanakkale Savaşı hatıraları yayınlanan Konyalı Müderris Abdullah Fevzi Efendi, o karmaşık günlerde askerden terhis olduktan sonra geldiği Bozkır'da yaşanan olaylarda taraf olmuş, Kuvva adına yapılan bazı uygulamalara karşı çıkmış ve eleştirmiş, dönemin entelektüel isimlerinden. Ancak onun bu muhalifliği, hakkında idam fermanı çıkarılmasına neden olmuş ve bu sebeple evini, yurdunu, barkını terk ederek, hayatta kalmak için yıllar boyunca dağlarda yaşamak zorunda bırakılmış bir isim.

Daha önce basımı gerçekleştirilen Birinci Dünya Savaşı dönemi hatıralarında, Çanakkale Savaşı ve Osmanlı ordusuna yönelik kimilerine ağır gelen eleştiriler, bu kitapta da karşımıza çıkıyor. Dönemin şartlarında ve Abdullah Fevzi Efendi'nin başına gelenler ışığında değerlendirdiğimizde, kendisini mazur görmek mümkün. Elbette bu bakış da eleştirilebilir, ancak şurası bir gerçek ki o dönemde yaşananlara ilişkin “gerçekte” neler olduğunu çoğumuz tam anlamıyla bilmiyoruz. Abdullah Fevzi Efendi, bu hatıralarında ciddi bir Kuvva muhalifi ve saltanatçı bir portre çiziyor. Kuvva adına yapılan bazı nahoş uygulamaların üzerine, İstanbul hükümeti lehine yayınlanan Şeyhülislam Dürrizâde fetvasını kendine ölçü edinmesi, yaşayacağı kaçaklık günlerinin sebebi olmuş. Yazar, Kuvva hareketini “bir grup eşkiya”nın, “vatanı kurtarma bahanesi” ile ahaliye zulmetmesi olarak algılamış ve yorumlamış. Yorumundaki isabet veya isabetsizlik, hâtıratı okuyacak her okurun kendi vicdanında karar vermesi gereken bir durum. Kurtuluş Savaşı dönemine ilişkin, resmî tarih tezlerinin dışında, hatta muhalif bir söylemi okumak, gerçekten ilginç ve bir o kadar da bilgilendirici.



13 yıl önce