|

'Madde'ye karşı yeni bir isyan

'Bu Gam Defteri'nin Tamamı Yok mu?' adlı deneme kitabını yazan Halil Kurbetoğlu, bu ilk kitabında aşk ve maşukun izini sürerken yanmayı öğütlüyor ve son sözde de kendisini 'şem'e atan 'pervane' olmayı seçiyor.

Hatice Kılıç
00:00 - 13/06/2013 الخميس
Güncelleme: 15:22 - 12/06/2013 الأربعاء
Yeni Şafak
'Madde'ye karşı yeni bir isyan
'Madde'ye karşı yeni bir isyan

Şark' mensubu bir yazar, bir sanatçı ve hatta bir düşünür için Cemil Meriç'i anlamak dönüm noktasıdır. Onun eserleri, kendini bilmenin 'karşı'dakini tanımakla mümkün olduğu diyalektiği üzerine kuruludur. O, bu karşıtlık ilkesini Doğu'yu 'görmek' için Batı'yı izlerken kullanır. 'Madde'nin suni hacmi altında ezilen Batı'yı bir baştan bir başa dolanır ve nihayet kendi gölgesinde soluklanır. Bu, 'yaratım' sürecine giden kestirme yoldur. 'Madde'ye karşı lirik bir isyanı simgeleyen 'Bu Gam Defterinin Tamamı Yok mu?' adlı denemeler ise bu anlamda kendi dönüm noktasını yakalamış genç bir yazarın doğuşunu muştuluyor.

Kısa tuttuğu önsözünde 'Sözün içini fazla tutmak taraftarıyım' diyen yazar Halil Kurbetoğlu'nun dili bana modern dönem İran şairi Furuğ Ferruhzad'ın, sakin ama kararsız bir nehir gibi okurun içine akan dizelerini hatırlatıyor. Dilindeki naif başkaldırı, 'Tüm yaralarım aşktandır.' diyen Furuğ'un masum ve cesur isyanı gibi. O da Furuğ gibi; sonsuz, derin ve ıstıraplı olanı duru, samimi ve dolaysız bir dille anlatıyor. Öfkesini kürsüden ahkam keserek değil, okurun koluna girerek aktarıyor. Dilinin ve zihninin doğası; imgeleri, metaforları, labirentleri reddediyor.

BİR PARİS ÇIĞLIĞI

'Paris'in çığlığı»yla başlıyor ilk deneme... Sanıyorsunuz ki birazdan beyaz peruğuyla bir Fransız asilzadesi belirecek ve çelişkili bir öykünün sonunda onu sevmek ya da öldürmek mecburiyetinde kalacaksınız. Oysa bu gerçekleşmiyor. Peşi sıra 'dengbêj'in, 'çîrokbêj›in çığlığı yükseliyor yanıbaşınızdan. İrkiliyorsunuz. Yazar, 'Hiçbir eksiğim yok kendimden gayrı.' diyen Kafka ile kendi yolculuğunu tanımlarken 'İnsanoğlu bir saç parçası... Mevlana'da ney, Fuzuli'de ah-ı Mecnun, Ahmet Hamdi'de tambur, Aşık Veysel'de saz oluveriyor.' sözleriyle 'kendini arama' serüvenini betimliyor. Onu okurken, rüzgarda elinizde bir mum Dostoyevski'nin soğuk mevsiminden Balzac'ın bahçelerine, Nazım'ın dört duvarından kuyudaki Yusuf'a 'insan'ı ararken buluyorsunuz kendinizi. Bir pergel gibi...  Toprağına basarken bir ayağınız, dünyayı dolaşıyor diğeri. Hemen her satırda bir elinizde Hektor'un kılıcı bir elinizde Ferhad'ın gürzü, 'menzil'e giden tünelin izinde  dağa  taşa vururken buluyorsunuz kendinizi.

Ve fakat yazarın savaşı akılla değil, 'akıldan üstün' olanla, yani gönülle. O gönül ki 'modern Batı'dan yükselen materyalist düşünce hegemonyasının, özünde Batılı 'insan'ı da temsil etmediğini keşfediyor.  Romeo'nun Juliet'e kavuşamama nedeni ile Mecnun'un Leyla'sını yitirme nedeni aynı ona göre. Madame Bovary'nin, aşkı ararken kaybolmasıyla Kürk Mantolu Madonna'nın aşktan kaçışındaki derin sızı kardeş. Nitekim bu denemelerde 'aşk'ın kıtası, ülkesi hazin bir infilakla yerle bir ediliyor. İnsanlığın enkazında bekleşen kalabalığa sanatın ve felsefenin tözü olan o ezeli soru soruluyor: «Madde mi ruh mu?» Alınan her cevap maddeyi unufak ediyor.

Ve dünyayı baştan başa dolaşan pergel 'enkaz'ın o meşhur 'büyük resmini' çiziyor. Her insan artık bir 'yol,' 'aşk ve maşuk' bir yolculuk. Yazar bu ilk denemelerinde, aşkı ve maşuku bulmaktan öte, O'na giden yolda yanmayı öğütlüyor. Yankılanan son söz, kendisini 'şem'in ateşine atan 'pervane'nin oluyor.

Kitabın künyesi:

Bu Gam Defteri'nin Tamamı Yok mu?

Halil Kurbetoğlu

Ark Kitapları

2013

131 sayfa

٪d سنوات قبل