|

Medeniyet bilgisi için bir kılavuz

Zeynep Kaymaz
00:00 - 5/09/2007 Çarşamba
Güncelleme: 13:04 - 3/10/2007 Çarşamba
Yeni Şafak
Medeniyet bilgisi için bir kılavuz
Medeniyet bilgisi için bir kılavuz

Mahmut el-Kâşgarî'nin Divânü Lugâti't Türk'üne göre, kent (köy) hanın ikamet ettiği yerdir. Fergâna'nın merkez kentine öz kent; kendimize, özümüze ait kent (beled enfusina) denir. Benzer bir biçimde Farsça'da Semerkand olarak bilinen kent, büyüklüğü nedeniyle semiz kent: besili kent olarak adlandırılmıştır.

Kent, Türkçe (en azından Türkçeleşmiş) bir sözcük olmasına rağmen biz onun yerine "şehir" sözcüğünü kullanmışız. Sanayileşmenin ya da siyasal yönetim zorlamalarıyla oluşan ve giderek dev bir köye dönüşen yerleşim birimlerinin, kültürel ve estetik yerleşim merkezleriyle karışmasını önlemek için gün gelmiş her ikisini de önemli bir farkı vurgulamak istercesine kullanmaya başlamışız. Örneğin, merhum öykücü Yücel Balku sözkonusu farkı, bir sanatçı bakışıyla şöyle belirlemiş: "Şehir, doğal, anaç / feminen, üretken ve yerleşmekle başlayan ama hiç sona ermeyen bir süreç; durmaksızın kendini üretiyor kendinden. (...) Kentse, daha maskulen. Sanayinin zorunluluklarının ya da yönetsel arzularının yarattığı büyük nüfus temerküz alanlarından ibaret. Üretimle ilgili olmaktan çok yönetimle ilgili. Coğrafi uyumdan çok coğrafi inat." Buna göre Ankara kent, İstanbul şehir, Kırıkkale kent, Bursa şehirdir.

Her şehir dört ayak üstüne kurulmuştur: İnsan, su, tapınak-ev ve kurban. Şehrin evrensel modelleri olan iki şehir Kudüs ve Mekke birer ilk örnek olarak bu ayaklar üstünde ilahi emirle yükselmiştir. "Ve Davut, oğlu Süleyman'a tapınak binalarının, büyük çadırın, tüm takımlarının planını verirken ısrarla belirtir ki: 'Bunların hepsi, bir örneğin bütün işleri Rab tarafından bana yazı ile anlatıldı" denilmiştir Tevrat'ta (Tarihler 28:19). Mekke'nin hikayesi ise bebek İsmail'in topukları arasından Zemzem'in bir nimet olarak verilmesi, kabilelerin Hacer validemizden Zemzem'i kullanma izni alarak oraya yerleşmeleri, Hz. İbrahim'in tekrar o beldeye dönerek Allah'ın emriyle Beytullah'ın duvarlarını yükseltmesi ve kurban kesimiyle birlikte başlayıp, gelişmiştir. Bu yanıyla şehirler semavi ve dünyevi medeniyetlerin, onlardan doğan kültürlerin merkezi, temsilcisi, şehir üstüne yazılan metinler de o medeniyetlere mahsus bilginin kılavuzu olmuştur.

Gürol Koca ve Tamer Tosun tarafından dilimize kazandırılan, Lewis Mumford imzalı "Tarih Boyunca Kent", Batılı bir bakış açısıyla, şehrin kökenlerini, geçirdiği dönüşümleri ve geleceğini irdeliyor.

Lewis Mumford, edebiyat eleştirisi, Amerikan araştırmaları, kentler tarihi, mimarlık, uygarlık ve teknolojinin yanısıra bölge planlaması, çevrecilik, Amerika'da toplumsal yaşam da dahil olmak üzere çok farklı konularda yapıtlar veren biri...

On sekiz bölümden oluşan kitap şu ana başlıkları taşıyor: Kutsal Sığınak, Köy ve Müstahkem Yer; Kentin Kristalleşmesi, Atadan Kalma Biçimler ve Modeller; Antik Kentin Doğası; Polis'in Ortaya Çıkışı; İdeal Kente Karşı Yurttaş; Helenistik Mutlakiyet ve Kentçilik; Megapolis'ten Nekropolis'e; Manastır ve Topluluk; Ortaçağ'da Kent Temizliği; Ortaçağın Kırılması ve Modernliğin Filizleri; Barok İktidarın Yapısı; Saray, Alay ve Başkent; Ticari Yayılma ve Kentin Çözülmesi; Paleoteknik Cennet: Kömürkent; Banliyö ve Ötesi; Megapolis Miti; Geçmişe ve Geleceğe Bakış.

Kitabının içeriğiyle ilgili olarak Mumford, önsözde şu bilgileri veriyor: "Bu kitap, bir zamanlar simgesel olarak bir dünya olan bir kentle başlıyor, pek çok yönden uygulamada bir kente dönüşen bir dünyayla bitiyor. Bu gelişim sürecini takip ederek kentin biçimlerini, işlevlerini ve onun bağrında ortaya çıkan amaçları irdelemeye çalıştım. Bunu yaparken, tarihi boyunca ona eşlik etmiş özgün aksaklıklarından kurtulması halinde kentin, gelecekte, geçmişte oynadığı rolden daha da önemli bir rol üstleneceğini göstermiş olduğumu umuyorum. Kentlerle ilgili diğer bütün çalışmalarımda yaptığım gibi burada da mümkün olduğunca birinci elden tanıdığım kentler, bölgeler ve uzun süreden beri üzerinde çalıştığım verilerle kendimi sınırlamaya özen gösterdim. Bu, çalışmamın sadece Batı uygarlığıyla sınırlı kalmasına, İspanya ve Latin Amerika, Filistin, Doğu Avrupa, Sovyet Rusya gibi önemli toprak parçalarını dışarıda bırakmama neden oldu. Bu eksikliklerden dolayı müteessirim; fakat çalışma yöntemim kişisel deneyimlere ve gözlemlere, kitapların yerini tutmayacağı bir şeye dayandığı için bu eksiklikleri gidermek bir ömür daha harcamamayı gerektirirdi."

Bu samimi itirafına rağmen Mumford yine de kentlere mahsus ortak simgeleri, arketipleri bulmak ve işlemekten geri kalmadığı gibi antik kentten modern kente, ruh değişiminin, farklılaşan mimarinin ve bunun neden olduğu materyalist, insanın özüyle zıtlaşan durumların altını da kalın çizgilerle çizmiştir.

Yukarıda söylediğimiz gibi kentin oluşumunu bir dönem, şehrin oluşumunu bir süreç olarak alıp, Tarih Boyunca Kent'i kent ve şehir bilgisi üstünden Batı medeniyetini anlamak üzere iki hatlı bir kılavuz olarak okumak mümkündür.


17 yıl önce