|

Meğer ki her aşk “elif” ile başlayıp “he” ile bitermiş

“İlm-i Aşk”ta amaç aşkın “Aşk” olduğu vakitlerde ve halen dahi kelamın gönülden damlayan mürekkep ile yazıldığı bir mekânda ne demek olduğunu okuyucuya anlatmak

Ahmet Kelleci
00:00 - 12/10/2011 Çarşamba
Güncelleme: 20:31 - 8/10/2011 Cumartesi
Yeni Şafak
Meğer ki her aşk “elif” ile başlayıp &
Meğer ki her aşk “elif” ile başlayıp &

Yıl 1458… Kimsenin ismini bilmediği bir garib. Sevdiğini kara toprağa düşürür. Evvelce aşkın sevgili öldüğünde yok olduğunu zanneder. Ama bilmediği aşkın asıl bu halden sonra başladığı ve nihayeti olmadığıdır. Ve bu vakitten sonra her senede bir kelam düşürür satırlara. Aşkı arar, aşk yolunda yürümez de sürünür sanki. Zira “aşk esasında aramakla bulunmaz lakin onu bulanlar da illa ki arayanlardır” der ve her şeyi öldüren ölümün aşkı öldürmediğini bilir. Ve yollara düşer, ömrünü aşka verir. Her ne öğrenirse bu aşka adanmış ömür yolunda her birini defterine yazar da hicran kaplı defterine bu ismi verir; İlm-i Aşk…

İşte okuyucunun karşısındaki bu kitap esasında çok eskilerde aşka düşmüş Hasan'ın defter-i mahzunum dediği İlm-i Aşk'ıdır. Ama okuyucu aşkı sadece Hasan'dan ya da sadece tarihten dinlemez, bugünden ve bugünde yaşayan Ömer'in gözüyle bakar o kitaba. Bir güzele âşık olmayı, oradan aşkın asıl sahibini bulmayı Hasan'dan, bir kitaba âşık olmayı Ömer'den öğrenir. Zira evvelce aşk bir kara taşa, bir kuru toprağa dahi düşerdi. Mesele aşkı görebilmekti.

Amaç aşkın “Aşk” olduğu vakitlerde ve halen dahi kelamın gönülden damlayan mürekkep ile yazıldığı bir mekânda ne demek olduğunu okuyucuya anlatmaktır aslında. Daha evvel denildiği gibi aşk dahi ışığın doğudan geldiği gibi doğudan gelir.

Aşk bahsinde kırk efsunlu kelam ile dile gelmiş bir aşk kitabı Fatih Duman imzalı İlm-i Aşk. Bir roman değil bir aşığın kırk senede tamam ettiği bir aşk günlüğüdür belki de. Ya da dostların dediği gibi “Aşk romanı değil, Aşkın romanıdır” Aşkın her halinden bahseder ve nihayetinde söyler ki; meğer ki her aşk “elif” ile başlayıp “he” ile bitiyormuş ve âdemoğlu yaratıldığı ilk günden beri suretlerle avunup asıl olan aşkı arıyormuş.

Aşk seni arıyor ey kari

Okuyucu Duman'ın yazdıklarını okurken tarihi bugünde görecek ve kendisiyle konuşan bir kitap buluyor. Esasında yazar Doğuda Aşk Böyle Yazılır isimli kitapla başladığı seriye bu ikinci kitapla kaldığı yerden devam ediyor. Osmanlı Ülkesinin ücra bir köşesinde Bulgar diyarında başlayan bir hikâye onlara aşkın bütün suretlerini gösteriyor evvela ama nihayetinde bütün aşkların varacağı yere götürüyor. Ve onlardan tek şey istiyor; inanmalarını… Ve şöyle diyor: “İnanmazsan anlatamam ki sana, zira aşk inanmakla başlıyor. Aşk bahsine bir gül dalı ile giriverdim ben. Hiç sual etmedim, aşk dedim inledim. Zahitlerin, dervişlerin kırk günde tamam ettiği çileyi ben kırk senede tamam eyledim. Kırk senede kırk efsunlu kelime devşirdim de İlm-i Aşk düştü avuçlarıma. Sükûtu bildim lakin susamadım. Sussaydım aşk beni terk eyleyecekti belki. Bu sebeple düştüm yollara ve dahi “aşk yolda olmaktır” dedim, öyle bildim, öyle inandım. Sükût eylemek istedim, lakin kelimeler öyle güzeldiler ki kıyamadım.

İlm-i Aşk ömrümün hülasasıdır. Ezelden bedenime nakşedilmiş goncadır aşk. Dileğim odur ki aşkı bilenlerin elinde, aşkı terennüm edenlerin dilinde seneleri ân eylesin. Benim lisanımda, sükûtum dahi aşkı söylesin.

Aşk onu işitecek kulak arıyor, aşk ismini söyleyecek dudak arıyor. Aşk seni arıyor ama bilmiyorsun ey kâri. Aşk olsun…”



12 yıl önce