|

Muhafazakârlık için akademik bir rehber

Siyasetbiliminde, halihazırda en hararetli konularından birini oluşturan 'muhafazakârlık' hakkında Türkiye'de kaynak, yok denecek kadar az. Bekir Berat Özipek'in 'Muhafazakarlık: Akıl, Toplum, Siyaset' isimli çalışması bu alandaki boşluğu büyük oranda dolduruyor.

Vecdi Demir
00:00 - 3/10/2007 Çarşamba
Güncelleme: 23:21 - 9/10/2007 Salı
Yeni Şafak
Muhafazakârlık için akademik bir rehber
Muhafazakârlık için akademik bir rehber

Her düşünce sistemi bir toplum tasavvuruna dayanır. Liberalizm ne denli elit bir toplum tasavvuruna sahipse, sosyalizm de o denli alt (avam) bir toplum tasavvuruna sahiptir. Sanırız ki, muhafazakârlık, her ne kadar liberalizm ve sosyalizmin anti-tezi değilse de, zira onun (muhafazakârlığın) anti-tezi radikalizmdir, daha vasatî bir yol seçerek mütevazı bir toplum tahayyülünü kurgular. Esasında mütevazı duruş muhafazakârlığın hem siyasî, hem de metodolojik paradigmasını temsil eder.


'ÜÇ BÜYÜKLER'DEN BİRİ

Türkiye'nin siyasetbiliminde, halihazırda en hararetli konularından birisini, şüphesiz muhafazakârlık oluşturuyor. Bunun temel sebebi, Ak Parti'nin 22 Temmuz seçimlerini de kazanarak son 5 yıldır Türkiye siyasetinde icra bakımından tek otorite olmasından kaynaklanıyor. Kurulduktan kısa bir süre sonra, parti siyasetini 'muhafazakâr demokrasi' üzerine kuran iktidar partisi, belki de Türkiye siyasetinde, hiçbir partinin yapamadığı kadar, kimliğini açıkça tarif etti. Konu bu kadar önemliyken, Muhafazakârlık üstüne Türkiye'de kaynak yok denecek kadar az. Oysa, Fransız ihtilalinden beri siyasî düşünce tarihinde önemli bir yer işgal eden bu modelin, Huntington'ın Medeniyetler Çatışması'nda, muhafazakârlığı, sosyalizm ve liberalizmle beraber 'üç büyük'lerden addettiğini hatırlayalım, daha fazla ilgiye mazhar olması beklenirdi.


MUHAFAZAKARLIK TUTUCULUK DEĞİLDİR

Prof. Bekir Berat Özipek'in Liberte Yayınları'ndan çıkan Muhafazakârlık: Akıl, Toplum, Siyaset kitabı, bahsettiğimiz boşluğu büyük oranda dolduracak nitelikli bir çalışma. Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Erdoğan'ın yazdığı sunuş'ta belirttiğine göre, söz konusu kitap uzun yıllar akademyada, 'anonim' bir işlev görmüştür. Bir çok araştırmacı muhafazakârlık üstüne çalışırken kitabı âdeta 'mirî malı' sayarak ve ona atıf yapmaksızın tezlerini ifade etmiştir. Muhafazakârlık: Akıl, Toplum, Siyaset, 4 bölümden oluşmakta: 'Muhafazakâr Akıl' bölümünde, bir epistemolojik kuram olarak muhafazakârlığın aydınlanma rasyonalizmine getirdiği esaslı eleştirileri okumak mümkün. Fransız ihtilaline ilham kaynağı olmuş aydınlanma aklı, toplumu yontulacak bir aygıt biçiminde düşünmüştü. Aklın rehberliğinde insanın imkânsızı bile başaracağını düşünen aydınlanmacılar, akla tanrısal bir kudret bile izafe etmişlerdi. İhtilalin patlamasından sonra ortaya çıkan anarşi ve kaos, Avrupa çevrelerinde derin endişe uyandırınca, muhafazakârlık bir siyasi teori olarak ortaya çıktı. İngiliz siyasetçi Edmund Burke'ün fikir babası olduğu 'muhafazakâr akıl', aydınlanma radikalizmine bir tepki biçiminde, insanın evrende sınırlı bir varlık olduğu argümanını dillendirmeye çalıştı. 'Muhafazakârlığın Toplumu' konulu 2. bölümde dile getirildiği gibi, Fransız İhtilali toplumu bir arada tutan 'ara kurumları' tahrip etmişti. Oysa değişmek eğer kaçınılmazsa, 'gelenek'i devre dışı bırakmadan, toplumun kolektif sıhhati için tarihsel ara kurumları elde tutmak gerekliydi. Aksi takdirde, toplum totaliter sistemler tarafından ezilebilirdi. Diğer yandan muhafazakâr aklın, değişimi tedricî bir yönde kabul ederek, reformist olabileceğini de unutmayalım. Yani sanıldığın aksine muhafazakârlık, siyasî bir model olarak, 'tutuculuk' değildir.


NEO-CON'LAR BARIŞÇI DEĞİL

'Muhafazakârlığın Siyaseti' bölümünde ise dünya ve Türkiye ölçeğinde, muhafazakâr modelin siyasî pratiğine ilişkin notlar kaydeden Berat Özipek, her ne kadar muhafazakârlık düşüncesine sempatisi olduğunu salkıyamıyorsa da, bugünkü süreçte, Amerikan Neo-Muhafazakârlarını (Neo-Conservatif) sıkı bir şekilde eleştirmekten de geri durmuyor. Ona göre, neo-muhafazakârları, dış politikada, barışçıl ve uzlaşmacı görmek güçtür. Özellikle Körfez Savaşında izledikleri politikanın, 'müdahaleci ve saldırgan bir tutum' olarak radikalizmi çağrıştığını da belirtmek gerekir. Yazıyı kitaptan bir alıntıyla bitirelim: "William Rusher, gelecek elli yılın gündemini öngörürken, geleceğin muhafazakârlık ile Aydınlanma arasında savaşa sahne olacağını söylüyordu." Tarihin sonunu ilan edenlerin bu konu üzerinde düşünmeleri gerekir.

16 yıl önce