|

Murakami'nin hesabı tutmadı

Haruki Murakami, yer yer yoğun cinsellik, aşk, polisiye, gizem, hüzün, cinayet, din, mistisizm unsurlarını kitabının çok katmanlı yapısına hesaplayarak yedirmiş ve hemen her yaştan ve çevreden okurun okuyabileceği bir roman yazmış. '1Q84' aslında ciddi biçimde çözümlenmesi gereken biçim, tür ve içerik bağlamındaki başarılarına rağmen, salt bu hesap edilmişliği dolayısıyla bile ciddiyetini kaybeden bir roman.

Şahin Torun
00:00 - 17/10/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:44 - 17/10/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Murakami'nin hesabı tutmadı
Murakami'nin hesabı tutmadı

1968 Nobel ödüllü Yasunari Kavabata, 1994 Nobel ödüllü Kenzaburo Oe ve az çok Kazuo İshiguro' dan başka Japon edebiyatı denildiğinde aklıma gelen iki önemli isim daha; Sei Şonagon ve Ryunosuke Akutagava. Kavabata ve Oe'nin daha çok nobelist romancılar olarak ön plana çıkmalarına rağmen Türk okurunca fazlaca bilindiğini söylemek zor. Hakeza İshiguro'nun da çok özel bir okur topluluğu dışında Türk okuru tarafından bilindiğini söylemekte pek kolay değil.

Bununla beraber, Japon edebiyat tarihinde 'zuihitsu'denilen ve 'kalemi izle, kaleme ket vurma' anlamına gelen özgür ve doğal yazın türünün en başat ve önemli örneklerinden sayılan 'Yastıkname' den sonra Japon edebiyatına yönelik belirgin bir ilgi oluşumundan söz etmek mümkün. 2006 yılında, 'kitap çevirmenleri girişimi ortak çevirisi' olarak Metis Yayınlarından çıkan, Sei Şonagon'un 'Yastıkname' si işte bu açıdan önemli. Öte yandan Türkiye'de Japon edebiyatı derken, saymış olduğumuz bu romancılar yanında Japon sinemasının ve özellikle de bütün filmleriyle bir mit haline gelen Akira Kurosava'nın doğrudan ya da dolaylı etkisini de unutmamak gerekiyor. 'Rashomon' gibi sinema tarihinde bile kült filmler arasında sayılan bir sinema başyapıtının, Japon edebiyatının unutulmaz isimlerinden Ryunosuke Akutagava'nın aynı adlı hikayesinden uyarlanmış olması sözgelimi...

Japon romanında yeni bir tarz

En başta söyleyeyim; saymış olduğumuz bütün bu isimlere bakıldığında, Haruki Murakami'nin yaklaşık olarak beş yıldan bu yana dünya çapında yıldızı en fazla parlayan Japon romancısı olarak öne çıkmış olması oldukça şaşırtıcı. Zira hemen hepsinde kadim Japon kültürüne dair pek çok şeyin işlendiğini gördüğümüz bu edebi birikimin tam aksine Haruki Murakami'de bu anlamda bazı zorunlu biyografik ilintilendirmeler dışında ne Japonya'ya dair bir kültürel değiniye ne de bir biçimde kendini dışa vuracak herhangi bir Japon özgünlüğüne ulaşmak mümkün değil. Bundan dolayı da tabir yerinde olursa; Haruki Murakami'yi ve yapıtının bütününü klasik Japon edebiyatından ciddi biçimde kopan ve klasik ya da modern Japon kültürü ve edebiyatından hemen hiçbir şey barındırmayan bir yeni Japon romancısı olarak nitelendirmek gerekiyor.

'Sahilde Kafka'dan, '1Q84' e kadar hangi Murakami romanı olursa olsun, isimleri ve hasbelkader yaşamış oldukları yerlere ilişkin bazı adlandırmalar dışında, kahramanlarının hangisi olursa olsun, basit bir isim ve mekan değişimiyle hemen her yerde ve biçimde anlatılabilecek bir hikaye dikkati çekiyor Murakami'nin tarzında. Bu bakımdan Murakami'yi, kendisini saran klasik atmosferin dışına çıkabilmiş ve sesini evrensele uzatabilmiş bir yazar olarak görmek ve övmek de mümkün elbette. Ama yine bu hale bakarak, aynı biçimde Murakami'yi, peşine düştüğü bir büyülü gerçeklik uğruna kökünden kopmak bir yana, kendini bile isteye uzağa hatta en uzağa fırlatmış ve böylece kendi köklerine yabancılaşmış bir yazar olarak eleştirmek de mümkün.

Her şey büyülü coca cola gerçek

Okuyan hemen her dikkatli okurun dikkatini çekecek bir gerçek; '1Q84' sözgelimi; güya Japonya'da geçen ama içinde Japonya olmayan bir uzun roman niteliğinde. '1Q84' te kahramanlar, 'cafe'ler de, 'pub'lar da 'bira', 'viski', 'şarap', 'coca cola' içerek dinleniyorlar ve omuzlarına asılı 'gucci', 'shanel' çantalar kullanıyorlar. Sayısız markanın geçtiği araç, giysi vs. gibi onca şeye yapılan gereksiz vurgular ve bundan da ötesi herhangi bir markayı özellikle pek çok kere tekrar etmek pahasına vurgulayarak sanki de değişimin, dönüşümün başka türlü olmayacağını söyleyen ışıltılı , keskin jilet ucu parlaklığında bir gerçeklik çekiyor dikkatimizi.

Bunu söylerken, elbette Tengo'ya 'sake' içirmek 'sushi' yedirmek ya da 'Aomame'ye 'baçi' çaldırmak gibi -ki, bunların herhangi birisinden tek kelime olsun söz etmekten kesin biçimde kaçınılmış olması da hayli dikkat çekici- basit ve çokça da klasik bir kültürel özgünlükten söz etmiyorum. Ama hiç olmazsa Tengo'yu ya da Aomame'yi metro da bir yerden bir yere ulaşmaya çalışırken, oldukça flu bir sis perdesi ardında ve herhangi bir metropolde düşünmek yerine biraz olsun Honşu, Hokkaido, Şikoku ve Kyushu gibi gerçekten de Japonya da bir yerlerde olduğunu hissettirebilecek bir gerçeklikten bahsetmek istiyorum.

Popüler fakat sağlam bir metin

'1Q84'te dikkati çeken bir başka şey ise; Murakami'nin kesinlikle Batı'lı ve özellikle de Amerika'lı bir yazarlık okulundan çok şey öğrenmiş olabileceği. Öyle ki; '1Q84' ü okurken hemen her biçimde dikkati çeken bu hali; kurguya ölçülerek yerleştirilmiş çok katmanlı yapı içerisindeki yer yer yoğun cinsellik, aşk, polisiye, gizem, hüzün, cinayet, din, mistisizm vs. gibi hesaplanmış ve bu uzun metne yedirilmiş içerikte de görmek mümkün. Böylece '1Q84' hemen her yaştan ve çevreden okurun okuyabileceği bir kitap haline getirilmiş.

'1Q84' ün böylesine popüler bir içerik ve yapıya rağmen, yayınlandığı hemen her ülkede ciddi edebiyat ve eleştiri çevrelerinin ilgisini yakalayışını da yine bu çok katmanlı kurguya sağlam biçimde yerleştirilen 'yazı, yazma, metin incelemeleri, redaksiyon, editoryal süreçler, genel edebiyat teorisi, eleştiri ve yüksek edebiyat, yayıncılık oyunları' gibi içeriğe bağlamak gerekiyor.

Zira; Aomame'nin, bir akşam vakti gerçekleştirdiği ince hesaplanmış cinayetle başlayan ilk bölümü saymazsak, hemen ikinci bölümde Tengo' nun anlatısıyla başlayan 1256 sayfalık yazınsal süreç boyunca hep yazan bir adamla, sürekli yazılmaya devam eden roman(lar)ın kurgusal akışıyla da, kitaba, okumaya ve yazmaya oldukça denk düşen bir yazınsal serüvenin hep canlı tutulduğu, daha farklı düzeyden sahiplenilebilecek bir okur eksenini de hesap ederek yazılmış bir roman olduğunu görüyoruz.

İşte bütün bu baştan sona hesap edilmişliği içinde '1Q84' ün aslında ciddi biçimde çözümlenmesi gereken biçim, tür ve içerik bağlamındaki başarılarına rağmen salt bu hesap edilmişliği dolayısıyla bile ciddiyetini kaybeden bir roman olduğunu söyleyebiliriz. Bundan dolayı da ne G.Orwell'in '1984' üne yapılan göndermenin ne romana yüklenen paralel zaman anlatısının, ne işlenen iyilik ve kötülük kavramlarının ne de son moda aşk ve sevgi yorumunun anlamlı bir hamur olarak işlendiğini söyleyemiyoruz.

Hemen hepsi birbirine habersizce bağlı birkaç kahraman, işlenen şık cinayetler, akıl almaz örgütler, sırf Murakami öyle olsun istediği için öyle planlanan bir macera vs.vs...

Yine de söylemek gerekiyor; 3. Kitabın epeyce zorlanmış ve sündürülmüşlüğü bir yana Murakami oldukça başarılı ve sabırlı bir anlatıcı. Edebiyatı ve özellikle Batı'yı çok iyi biliyor. Caz'dan Dostoyevski'ye, Çehov'dan Kafka'ya, R.Chandler'dan G.Orwel'e, Proust'tan Faye Dunaway'e, D.Ellington'dan Macbeth'e, Chuchill'den Janacek'e, Sonny ve Cher'e, C.McCarthy'e ve daha nicelerine kadar bütün bilgisini de '1Q84' e yerleştirmiş.

Elinizde oldukça iyi bir camdan yapılmış bir büyük çanak düşünün. İçi de oldukça iyi mısırlardan elde edilmiş patlamış mısır dolu. Nerede olursanız olun yaşadığınız yerin epeyce de Amerika'ya benzediğini düşünün. Yüksekçe bir binanın orta katlarındasınız. Dışarıda motor gürültüleri arasında yağmur yağıyor, hava gri kara bir renkte, gökyüzünde biri biraz küçük iki ay parlıyor ve yağmurdan sonra pencerenizin önüne bir karga konuyor...

Haruki Murakami
Doğan Kitap

2012

1256 sayfa

11 yıl önce