|

Mürekkebi kurumamış memleket meseleleri

Cemal Şakar'ın son öykü kitabı Mürekkep yazarın 30 yıllık yazı serüveninin olgunluk eseri olarak karşımıza çıkıyor. Mürekkep'te yazar, yaşanan terör olaylarını, Kürt sorununu, milliyetçilik rüzgârını, Mavi Marmara olayını, Irak İşgalini, Arakan'da yaşananları, Afrika'daki açlık gibi somut insanlık olaylarını öykü dilinde anlatır.

Necip Tosun
00:00 - 17/10/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:46 - 17/10/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Mürekkebi kurumamış memleket meseleleri
Mürekkebi kurumamış memleket meseleleri

İlk öyküsü 1982'de yayınlanan Cemal Şakar (1962), Gidenler Gidenler (1990), Yol Düşleri (1996), Esenlik Zamanları (1999), Pencere (2003), Hayalperdesi (2008), Hikâyât (2010), Sular Tutuştuğunda (2010) kitaplarından sonra sekizinci öykü kitabı Mürekkep'i (2012) yayınladı. Cemal Şakar 30 yıllık yazı serüveninde, sadece öykü türünde ürün veren öykücülüğümüzün farklı, özgün seslerinden biridir. Son kitabı Mürekkep'te artık olgunluğun en yetkin ürünlerini sergiliyor.

Şakar, tema olarak tümüyle geleneğe yaslanırken, biçimsel anlamda modern öykünün imkânlarını kullanır. Geleneksel düşünce ve sanat dünyamızda da geniş bir yer tutan "yol ve yolculuk" temalarını öykülerinin ana dayanağı yapan Şakar, "tabiat çağrısı", "fıtri hayattan kopuş", "zaman", "rüya", "hakikat" kavramları etrafında bir öykü evreni kurmuştur. Şakar biçimsel anlamda ise yenilikçidir. Üstkurmacadan minimal öyküye, sembolik yaklaşımdan sinemasal tekniklere farklı yazınsal tutumlar sergiler.

Gündelik dertlerimiz bitmez

Cemal Şakar'ın özellikle son dönem öykülerinde duygu ağırlıklı öykülerden düşünce ağırlıklı öykülere evrildiğini görürüz. Kişisel açmazları ve dramları, sadece içsel bir derinliğe doğru değil, aynı zamanda toplumsal sorunlara ve dini doğrulara doğru açımlar. Öykülerde bir dava, inanç peşindeki insanların dünyasına eğilir. Onların yaşadıkları ruh durumlarını, hayatı algılayış biçimlerini, inançlarını öyküleştirir. Mürekkep, onun güncel ve belgesel öykü anlayışının en somut örneği olur. Yaşanan terör olayları, Kürt sorunu, milliyetçilik rüzgârı, Mavi Marmara olayı, Irak İşgali, Arakan'da yaşananlar, Afrika'daki açlık gibi somut insanlık olaylarını öykülerinde işler. Gazete haberlerine, televizyon görüntülerine, face-twetter hâllerine eğilerek oradan insanlık dramları devşirir. Özellikle terör, savaşın körleştirdiği olayların kurbanlarına eğilir. Öykülerin odak temalarından biri de bu terör ve savaşın etkilediği çocuklar ve onların yaşadıklarıdır.

Kitaba destansı bir metinle girer: "Kılıç". Yeryüzü sonsuzca yarılmış, insanlık kalbinden vurulmuştur. Şehri yıkamaya ezanların gücü yetmemekte, şeytan ev ev, sokak sokak dolaşıp tayfasına hevesler üflemektedir. Müslümanların yaşadığı sıkıntıyı, zulmeti bizzat üzerinde, yüreğinde hisseden kahraman öykünün sonunda ayağa kalkar. "Geçişler" öyküsünde Müslüman topraklarında yaşanan savaşta bir Batılı gazetecinin gözünden çocukların yaşadıkları insanlık dışı durumlar aktarılır. "Sesler"de yine bir savaş ortamından dağılan aileler, toplu kıyımlar, bombalar, roketler altında çocukların yaşadıkları dramlar anlatılır. Çocuklar artık sadece bir ses olmuşlardır. "Küçük Şeyler Düeti"nde, sürüp giden haksızlıklar, zulümler, öldürmeler ve bunlara karşı insanların aldıkları konumlar, susmalar ve başkaldırmalar öykünün merkezine oturur. Firavunlara, tağutlara, despotlara tavır almayanlar eleştirilir. "Güneş" öyküsünde Taksim'de yaşayan bir bombalama olayındaki kurban tezgâhtar kızın dramı öyküleştirilir. "Önce Vatan" öyküsünde, kendini toprağına, vatanına, bayrağına adayan kahramanın yaşadığı çelişkiler gündeme getirilir.

Cemal Şakar daha çok bir fotoğraf öyküsüne odaklanır. Bir fotoğrafa zoom yapar ve oradan, o enstantaneden olaylara, durumlara geçer. Ancak bu fotoğraflar rastgele seçilmiş fotoğraflar değil, dünyanın en acılı bölgelerindeki bir acıya işaret eden, giderek o acıyı simgeleyen görüntüler olur.

Bunalan kahramanlar

Cemal Şakar biçimsel anlamda postmodern yazının imkânlarından yararlanır. Yazarın, muhayyilesinde biriktirdiği, ürettiği şeyler kâğıda dökülürken nasıl bir serüven yaşar, öykücü ona nasıl bakar, metnin nasıl ortaya çıktığı öyküde yer alır. Ortaya çıkan metin, yazarı tatmin eder mi, onun duygularını, vermek istediklerini tam olarak yansıtabilir mi, yazar bu kâğıda dökme sürecinde hangi açmazları yaşar, bu ve benzeri yazı sorunları ve yazarın öykü karşısındaki konumu öykülerde tartışılır. Yazar, nasıl bir yöntem izlemelidir. Öykü boyunca bunu okura aktarır.

Öykülerin pek çoğu anlatıcı, yazar, kurmaca, bakış açısı gibi öykünün öğeleri etrafında kurgulanır. Yazdıkça, tasarlananla ortaya çıkan arasında farklılaşma başlar. Yazma sıkıntılarını ve yazıya ilişkin anlatıcının kuşkularını dile getirir. Yazının, kurmacanın merkeze alındığı biçimsel yaklaşımları sergiler. "Bıçak" öyküsü tümüyle anlatma sorunlarına odaklanır. Sıkılan bunalan kahraman dostları bunun nedenini kitap okumak olarak koyduklarında o itiraz eder: "Benimkisi okumaktan değil, anlatamamaktan, anlamıyor musunuz?" Çünkü "anlatamadıkları, yazamadıkları gelip gelip boğazına düğümlenmektedir." Öykü boyunca bakış açısı, anlatıcı ses, yazar değişir. Anlatıcı ses, yazar, kahraman iç içe geçer. "Önce Vatan" öyküsü, word ortamında bir öykünün oluşma serüvenini yansıtır ve word'ün imkânlarıyla, öyküyü oluştururken dikkat edilmesi gerekenleri kendine not eder. Ama öykü bu haliyle kalır. Yazar zaten anlatma sıkıntısı içindedir bu da onun bir parçasıdır. Öykülerinde her zaman yeni bir biçimsel anlatı tekniği ve kurgu arayışındadır. Çok bilindik güncel bir "mesele"nin etkisini kurgu yaklaşımıyla estetize eder. Dümdüz anlatıdan vazgeçip olayları, görüntüleri, duyguları farklı biçimlere büründürüp özgün anlatım denemelerine girişir. Aslında öykü onda biçimdir/kurgudur desek yeridir. Çünkü anlatacağı şeyi kırar, büker, kesip, biçer. Öyle ki anlatmak için kurguluyor değil, kurgulamak için anlatıyor gibidir.

Mürekkep Cemal Şakar'ın öyküdeki deneysel, yenilikçi arayışlarının parlak bir örneğidir.

Mürekkep
Cemal Şakar

Okur Kİtaplığı

Eylül 2012

11 yıl önce