|

Mutluluk artmaz acı azalır

Erol Göka, Timaş Yayınları'ndan çıkan yeni kitabı 'Hayatın Anlamı Var mı?'da eski hikayeler eşliğinde insana yeni işaretler göstermeye çalışıyor. Göka, hayattaki amacın mutluluğu artırmak değil olsa olsa acıları en aza indirmek olabileceğine temas ediyor.

İbrahim Arpacı
00:00 - 16/04/2014 Çarşamba
Güncelleme: 15:43 - 16/04/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Mutluluk artmaz acı azalır
Mutluluk artmaz acı azalır

Prof. Dr. Erol Göka Timaş Yayınları'ndan çıkardığı 'Hayatın Anlamı Var Mı?' adlı kitabı, onun hayata dair tüm algı mekanizmalarıyla ortaya koyduğu nitelikli bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Kitabı üç bölüm halinde sunan Göka, birinci bölümde 'Hayat ve İrade,' ikinci bölümde Hayat ve Anlam... Son bölümde ise 'İyi Hayat Nedir?' sorusuna cevap arıyor. Göka, kitabına 'Merkez Efendi' lakaplı Musa Muslihiddin'in bir menkıbesi ile başlıyor. Kitaba bu menkıbe ile başlaması önemli. Çünkü bu menkıbe, yazarın tüm kitap boyunca algı dünyamıza sığdırmaya çalıştığı 'Mutlak İrade' karşısında insanın nasıl konumlanması gerçeğini vurguluyor.

HAYATIN CEVAPLARI

Bir insanbilimci olarak Göka'nın, batının kavram genetiğini doğunun duyumsamacı ruhuyla mezcettiğini görüyoruz.Örneğin insanı tanımlarken 'İnsanı kendini arayıp bulma çabasında kendisi diye bulup bir kenara koyduklarının faili' olarak tanımlıyor. Bu ve benzeri tanımı bir mutasavvıfın dilinden ihtimal ki duyabilirsiniz. Fakat bunu bir psikyatristin kendi verileri ile ortaya koyması psikiyatrinin geldiği nokta itibari ile dikkate değer. Kitabın daha birçok yerinde aklınız Göka'nın sizi götürdüğü uçan halının üzerinde insanın varoluş seyrinin zevkini yaşıyorsunuz. Örneğin insanın neden yaşaması gerektiği konusunda ters önermeler yaparak insanı olumluyor. Bu kitabı gözünüzün görme yetisini, aklınızın fehmetme kabiliyetini, kalbinizin hissetme melekesini harekete geçirerek okuduğunuz takdirde 'Hayatın anlamı var mı? Sorusuna vereceğiniz birçok cevap bulacaksınız kendinizde…

ACIYI AZALTMAK ÖNEMLİ

Yazar, irade sapmasından bahsederken, özgürlüğün bir irade eylemi olduğunu; yel değirmenlerine karşı savaşanlar, özgürlük istiyorum diye koşulları ve kuralları hiçe sayarak kafayı duvara vuranlar, gerçek özgürlük âşıkları değil, koşulları değerlendirme aczinin telaşıyla tepinmeyi tercih edenlerdir...' diyerek, 'Bu eylemi yapanların da aslında özgür bir irade sergilemeyip, sadece varoluşsal potansiyellerden vazgeçip, sadece kurallar tarafından yönetilmeyi yeğlerler' şeklinde tanımlamada bulunuyor.

İnsana ait acılarla ilgili olarak şu saptaması oldukça dikkat çekici: 'Hayattaki amaç, mutluluğu artırmak değil, olsa olsa acıları en aza indirmek olabilir. Akıllı adam her şeyden önce ıstıraptan azade olmak için çırpınacak, sessizliği ve boş vakti dolayısıyla mümkün olan en az sayıda beklenmedik ve tehlikeli karşılaşma ile birlikte sakin, mütevazı bir hayatı arayacaktır. Böylelikle sözüm ona hemcinsleriyle çok az bir ortak tecrübeyi paylaştıktan sonra münzevi bir hayatı tercih edecektir, hatta büyük bir ruha sahipse büsbütün yalnızlığı seçecektir.' diyerek günümüz post modern insanın münzevi bir hayatla daha az bir zararla bu dünyadan selametle çıkacağına işaret ediyor. Siz buna ister varoluşçuluk ister tasavvufi perspektif deyin, bir insan bilimcinin geldiği nokta itibari ile vahyi hikmeti destekler nitelikte saptamalarda bulunması, inançlı psikyatristlerin batı menşeli kavramların islamın hassalarına uygun olduğunu bizlere göstermesi açısından önemli.

BATILI DÜŞÜNÜRLERE MESAFELİ

Hayatı anlamlandırma noktasında karamsar batılı düşünürlerin fikirlerini kendi önerme ve örneklendirmeleriyle fesada uğratmaya çalışan Göka, daha makul daha akledilebilir bir düzlemi amaçladığını görüyoruz. Bir psikyatristten çok, kendini toplumun genel menfaatine adamış bir kaldırım işçisi gibi. Hayatı anlamlandırma yolunda taşları tek tek koyuyor, bozuk olduğunu düşündükleriyle yüzleşip önermelerde bulunuyor. Gerekli gördüğü yerlerde 'Hayatın anlamı var mı?' noktasında tespitlerde bulunan batılı düşünürlerin sözlerinin arka topuzlarını hesaba katıyor. Sonra nerede ifrat ya da tefrite de gittikleri noktasında doğulu makul bir bakışla durumu tefsir ediyor. Yer yer ise batılı psikyatristlerin bu eksikliklerine neden olan şeyin ruh dünyalarındaki karmaşanın neden olduğunu belirtiyor.

Kendini Nietzsche ve Schopenhauer'un ortasında itidal noktasında bir varoluşçu olarak tanımlayan Göka, 'Cesurca acı çekmeyi kabul ettiğimizde anlam zaten kendini gösterecektir.'diyerek kendisini Friedrich Nietzsche'nin şüpheciliğinden uzak tutmuş oluyor. Prof. Göka'nın Hayatın Anlamı Var Mı? adlı kitabının sonlarına gelindiğinde, içinde kendisinin ve ilahiyatçılarında bulunduğu, 'Nasıl otantik olunur'? sorusuna cevap vererek, otantikten kastedilenin hasbilik, samimiyet, sende olanla barışık olmak, zaaf ve kabiliyetlerinden meydana gelen bir varlık olduğu bilincini okuyucuya vermek şeklinde tanımlıyor.

KARANLIK DEĞİL AYDINLIK

Göka, 'Otantik insanın hayatı ve kendisini anlamlandıran kişi olduğunu, seçtiği görevde de sorumluluklara kendi belirlediği ideallere adamış, varoluşundan razı bir insan demek olduğunu belirtiyor. Yani insanın aklın atak yapabileceği yerde duygularını ötelemeyen, akıllı davranan ve duygusal davranan iki başlı insan varmış gibi insan ruhunda ikileme gitmeyen tüm bir meleke olarak yaşayan insanın ancak mutluluğa giden yolu bulabileceğini işaret ediyor.

Göka, insanın otantikliği konusunda Muhammed İkbal'in Elmas ve kömür hikâyesinden alıntı yaparak şemayı tamamlayıp okuyucunun tabiri caizse kucağına anlamlanmış bir hayatın anahtar deliklerini bırakıyor. Son tahlilde Göka, Nasrettin Hoca hikâyesinde anlattığı gibi okuyucuya, aradığın her neyse onu kaybettiğin karanlıkta değil git aydınlıkta ara diyor. Yazar, murat ettiklerini anlatma noktasında aciz kaldığını düşündüğü kısımlar için nasıl ki okuyucuyu Merkez Efendi'nin kıssasındaki öğeye havale ediyorsa, biz de kitapla ilgili değinilmeyen elzem yerler noktasında sizi kitabın kendisini okumanızı tavsiye ediyor, yüksek rakımlarınıza havale ediyoruz.

Kitabın künyesi:

Hayatın Anlamı Var Mı

Erol Göka

Timaş Yayınları

2013

224 sayfa

10 yıl önce