|

Okumak en soylu eğlencedir

'Okuma Üzerine' adlı kitap Marcel Proust tarafından kaleme alınmış önemli bir çalışma. Birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ele alan Proust, kitabında okumakla ilgili şunu söyler:' Okuma, eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir, çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin en görgülü haline kavuşur…'

Şahin Torun
00:00 - 1/01/2014 Çarşamba
Güncelleme: 15:30 - 1/01/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Okumak en soylu eğlencedir
Okumak en soylu eğlencedir

S.Becket'in cesur deyişiyle diyecek olursak; yazarken sanki de bir 'çalçene kadınefendi' gibi davranır M.Proust. Sözünü hiç tökezlemeden uzata devire yuvarlaya, başladığı yerden çok daha farklı başka yerlere taşır ama şaşırtıcı biçimde onca uzatma, devrilme ve yuvarlanmadan sonra yine sözün başladığı yere – sözgelimi çaya batırılmış 'petit beurre / petibör 've ya o meşhur 'la madeleine de proust / proust'un madleni'ne - geri götürdüğünü görürsünüz.

İster ilk anda isterse son anda olsun Proust'u okuma dizgesi üzerinde tamı tamına tatlı bir şaşırtmacadır bu. Eğer dikkatli bir okursanız daha o petibör ya da madlen çaya batırıldığı anda onca sayfadan sonra bu kokuyu yeniden duyacağınız yazının bu dolaylarına tekrar geri döneceğinizi muhakkak anlarsınız. Değilseniz işiniz zor ama yine de tatlı bir hal bekler sizi, çünkü o ilk anda duyduğunuz kokuyu her ne kadar unutmuş ve onca sayfayı devirmiş olsanız bile böylesine şaşırtıcı biçimde tekrar aynı fincanın etrafına nasıl olup ta gelebildiğinizi düşünerek gülümsemeye başlarsınız.

MASALI BİTİREN ÖLECEK EFSANESİ

Oldukça garip bir haldir bu; öyle ki, Kayıp Zamanın İzinde'yi okumaya çabalarken – altını çiziyorum, okuduktan sonra değil, okumaya çabalarken- tıpkı doktor kardeşi Robert Proust'un söylediği gibi; ' Kayıp zamanın İzinde'yi okuyabilmek için insanların ya hasta olmaları ya da bacaklarını kırmaları gerekiyor…' şeklindeki düşündürücü yorumunun hasta ya da bacağını kırmış herhangi bir öznesi olmadığınıza da şükredersiniz.

Elbette bu da Proustyen bir şaşırtmacadır son tahlilde. Ve siz bir okur olarak bu şaşırtmaca eşliğinde bir yandan bir hasta olarak Proust okumaya mecbur olmaktan azade olmuş bir okur oluşun farkına varırsınız, diğer yandan da sözgelimi Binbir Gece Masalları için söylenegelen o kitabi efsaneden korkarak Binbir Gece Masalları'nı bütünüyle okumaktan ürken efsanevi korkaklar arasına girip girmediğinizi düşünürsünüz. Zira bir söylenceye göre Binbir Gece Masalları için, '…bu kitabı sonuna kadar okuyup bitiren herkes ölür…' denilmiştir.

Elbet şöyle bir çıkış yolu da bulabilirsiniz bu efsaneyle kurulmuş bulunan korku dolu çemberin dışına çıkabilmek için; '… okuyanların öleceğini söyleyip dursunlar, son tahlilde bundan korkarak Binbir Gece Masallarını bütünüyle okuyanlar da, eksik bırakarak okuyanlar da elbet bir gün ölecek, öyleyse sorun yok, büsbütün okumaya devam…' diyebilir ve aralarında A.Gide'in de bulunduğu bu kitabi efsaneye dayanarak türetilen 'korkaklar listesi'ne girmek ya da girmemek anlamında uygun bir seçim yapabilirsiniz.

Proust'un Okuma Üzerine'si hakkında yazmaya başlarken Becket'ten Binbir Gece Masallarına ve oradan da Gide' e kadar uzanan bunca şeyi söylemek ilk anda şaşırtıcı gibi gelse de öyle görülmemeli bence, zira Proust okumak ve hakkında yazmak sanırım biraz da böyle bir şey olsa gerek…

Elinizde olmadan bir şeyden daha fazlasını, birçok şeyi düşünmek söylemek zorunda olduğunuz bir okuma yapmışsınızdır çünkü. Ve aklınızdaki o tatlı şaşırtmacanın esritici kaosu okumayı bitirip yazmaya başladığınız anda da sürüp gitmektedir.

BİLMEK ZİHNİ GÖRGÜLÜ HALE GETİRİR

Okuma Üzerine Proust'un peşine düştüğü Kayıp Zaman içinde en çok Swanların Tarafı'na uygun hatta belki de bu cilde yerleştirilmemiş bir parça gibi durur. Okumak derken asıl söylemek istediğini daha söylemeden bir özeleştiri yaparak konuşmaya başlayan Proust bu kısa kitapta da o bildik Proustyen çevrimli anlatımın bir başka örneğini sergiler. ' …Okumaktan söz etmek isterken, kitaplardan başka her şeyden söz ettim…' der, sözgelimi ama eklemeden de duramaz; ' …Okuma, eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir, çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin en görgülü haline kavuşur…' Bundan da öte bizi yönelttiği

bu yeni söz durağında da fazlaca durmadan okumaya ilişkin başka bir söze yol verir; '…Okuma çevremizde tanıma fırsatına

sahip olabileceğimiz insanlardan çok

daha bilge ve çok daha ilginç insanlarla yapılan bir konuşmadır denilir ama,

okuma insanların en bilgesiyle bile olsa,

bir konuşmaya indirgenemez…'

Proust gibi okumayı da tıpkı yazarken dolaylanmak biçiminde anlayan bir büyük yazar için bu satırlar hiçte yadırgatıcı sayılmamalıdır. Zira okumak söz konusu olunca, okumaktan yola çıkarak kendi okumasını da ayrıştırarak belirtmek istercesine şöyle bir şeyde söyler; '… Bazı kitapları, edebiyat biliminin bazı özelliklerini bilmemek, bir dehada bile entelektüel eksiklik işareti olarak kalır…'

RUSTİN'DEN ALINAN GARİP MİRAS

Bu sözlere bakarak Becket gibi düşünüp Proust adlı bu 'çalçene kadınefendi'nin ne diye bu kadar ahkamvari sözler ettiğini düşünmemek mümkün değil elbette. Ama bu da son tahlilde okumayla öğrenilmiş tatlı bir huysuzluktan başka bir şey değildir. Proust'un sözüne ve yazısına yerleşen bu tatlı huysuzluk halindeki ahkamvari hal ise ona ilk gençlik çağlarında hayran olduğu İngiliz eleştirmen Ruskin'in garip mirasıdır.

Büyük kitaplar okuyarak büyük fikirlere uzanmak hatta bundan da öte büyük kitaplar okuyarak büyük yazılar yazmayı öğrenmek ve böylece ilkin öğrenilmiş haldeki bir ahkamı sonradan kendinin ahkamı haline getirerek gerektiğinde bir zaman önce kendi kendine kesmiş olduğu ahkamını da yine kendi ahkamıyla yerle bir etmek ve bundan hiç gocunmadan –kestiği ahkamında altını çizerek – tam da ahkam kestiği yerde bırakıp sözü başka iklimlere taşımak, böyle bir şey olsa gerek…

Okuma Üzerine de aslında bir büyük yazarın kökenleri çok eskilere dayanan ama kendi huzursuzluğu içinde bir o kadar da huzur veren yalnızlığının ipuçlarını da sergiler Proust. Bu uzun sözün en önemli özelliği ise bulanık olmayışıdır. Büyük yazarlara ve büyük yapıtlara has bir huzursuz huzur hali içinde gelen bir yalnızlıktır bu da.

Ne söylenirse söylensin, hemen hiçbir biçimde ve hiç kimseyle paylaşılamayan az çok sancılı ama yine de kaçınılamaz biçimde sarıp sarmalayan ve sarılıp sarmalanan bir yalnızlık, büyük yazarı kucakladığı yerde büyüyen ve büyüten bir yalnızlıktır bu. Belkide bundan dolayı uzundur sözü Proust'un, tıpkı okuyuşunun da uzun oluşu gibi, uzun bir yazıdır, upuzun bir yalnızlığın içinde uzanarak yazılmış…

Bir de hep ihmal edilmiş ince bir teşekkür; Işık Ergüden ve Roza Hakmen iyi ki var ikisi de.

Kitabın Künyesi:

Okuma Üzerine

Marcel Proust

Çev.Işık Ergüden-Roza Hakmen

Notos Kitap

2009

71 sayfa

10 yıl önce