|

Onlar bilgiyi gezerek aradılar

Evini barkını bırakıp tek başına yolculuğa çıkan seyyahların yaptıkları bu yolculuklar aslında sadece bir toprak parçasından diğerine kadar uzanmamıştır. Uzun yıllar boyu devam eden bu yolculuklarda kaleme alınan eserler bugün bize şunu gösteriyor ki her seyyah dünyayı adımlarken aynı zamanda gördükleri, öğrendikleri ve hayrete düştükleriyle kendi iç dünyalarında da uzun bir yolculuğu gerçekleştiriyor.

Ersin Kalkan
00:00 - 20/06/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:19 - 19/06/2012 Salı
Yeni Şafak
Onlar bilgiyi gezerek aradılar
Onlar bilgiyi gezerek aradılar

İnsan yollara düşüren derin bir can sıkıntısıdır aslında. Bir de yoksunluk ve yoksulluk. Ve ayrıca derin bir merak duygusu. Köyünden, kentinden, fakirlikten, ülkesinden ve ait olduğu topluluktan, gönlünün istediği aşkı bulamamaktan sıkılabilir bazen insan. Ve uzaklardaki sakin kırları,gürül gürül akan ırmakları, münbit toprakları, asude sokakları, dünyaya dair farklı bakışları, derinlerdeki manayı arar. Kimi zaman da onu oralarda bir yerlerde bekleyen gönül eşini bulmak için yola çıkar. Sözün kısası yolculukta insan, belli belirsiz de olsa bir başka hayatı arar. Strabon bunu arayan ve bir ölçüde de bulan ilk kişi olarak kayda geçmiştir.

M.Ö. 64 yılında Amasya'da doğan Strabon, varlıklı ve köklü bir aileden geliyor. Ama 20 yaşına ulaştığında Amasya'nın ona yetmediğini, aradığı sorulara cevap bulabilmek için uzaklara gitmesi gerektiğini anlıyor. Memleketinden kalkıp eğitim görmek üzere imparatorluk merkezi olan Roma'da soluğu alıyor. Ve uzun yıllar gördüğü eğitimden sonra Stoacı bilgiye ulaşıyor. Sonra hayatı alt üst oluyor. Çünkü antik devrin en ilginç felsefi akımlarından biri olan Stoacılık öğretisi, insanın en önemli hasletlerinden en önemlisinin özgürlük olduğuna inanıyor; bir kavme, bir ülkeye, bir krala bağlı olarak yaşamanın erdemsizlik olduğunu savunuyordu. Eh artık kavim, ülke ve kral kalmayınca Strabon'a yol görünüyor. Önce Yunanistan, ardından Anadolu, sonra Mısır ve ta Etyopya'ya kadar süren 23 yıllık serüven böylece başlıyor. Ve 57 yaşında Amasya'ya dönüp eserlerini yazmaya koyuluyor. Büyük bir bölümü kaybolan 43 ciltlik Tarihi Hatıralar (Historika Hypomnemata) ve 17 ciltlik Coğrafya adlı dev eserlerini ortaya çıkarıyor. Strabon'un 17 ciltlik külliyatının tamamını memleketimizde okuyana pek rastlamadım. Coğrafya kitabının sadece Anadolu ve çevresini anlattığı üç bölümü Türkçeye çevrildi. İlk baskısı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları tarafından 1969'da okuyucuya sunuldu. Arkeoloji ve Sanat Yayınları ise bu bölümleri “Antik Anadolu Coğrafyası” adı altında 1993'te yayınladı. Ben bu kitabı okudum ve çok sevdim. Uzun bir Akdeniz yolculuğuna çıkmadan önce Londra'daki bir arkadaşımın kütüphanesinden yararlanmış ve bu denizin hikayesini anlattığı dört cildini de okuma fırsatı bulmuştum.

Kolomb'u kim yoldan çıkardı

Kristof Kolomb'u yoldan çıkaran kitaplardan biri de Marco Polo'nun müthiş serüvenini anlattığı eseridir. Bir özeti, “Geziler Kitabı” adıyla Yol Yayınları tarafından 1985'te dilimize de çevrilen bu eserde Marco Polo, 1271'de başlayan ve yaklaşık 20 yıl süren Çin, Anadolu, Mezopotamya, Afganis'ten ve Gobi Çölü'ne kadar uzanan serüvenini anlatıyor. İthaki Yayınları ise bu eserin tamamını “Dünyanın Hikaye Edilişi Harikalar Kitabı” başlığıyla 2003 yılında Türk okuyucusuna sundu. Ben sevdim. Siz de okursanız seveceksinizdir.

Peki Doğu'da durum nasıldı? Mesela Endülüslü El İdrisi ve gezginlerin piri olarak kabul edilen İbni Batuta gibi Müslüman gezginler de önemli yolculuklar yaptılar ve bu aleme eşsiz eserler hediye ettiler. Ardından bizim Çelebi düştü yollara...

Endülüs'te bir seyyah: El idrisi

1100 yılında Endülüs'te dünyaya gelen El İdrisi, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli seyyahlarından biridir. Kurtuba'da eğitim gören ve tıpkı Strabon gibi bilginin sadece kitaplara değil yollara da yazılmış olduğuna inanan El İdrisi, delikanlı çağında gözünü ufuklara dikmiş ve yola revan olmuştu. Önce Anadolu'yu boydan boya gezmiş, sonra Kuzey Afrika, İspanya, Fransa ve İngiltere'ye kadar gitmişti. Ndrman Kralı II. Roger, El İdrisi'yi Sicilya'nın başkenti Palermo'ya davet etmiş ve burada ders verip kitaplar yazmasını istemişti. Bu büyük gezgin ölene kadar Palermo'da kalmış ve üç önemli eser yazmıştı.

İkisi coğrafya ve tarihle, birisi de botanikle ilgili bu eserler batı dillerine defalarca çevrildi ama Türkçeye tercüme edilmedi. İşin garip ve hatta trajik tarafı şudur ki; büyük gezginin ikinci kitabı olan, “Ünsü'l-Mühec ve Ravzü'l-Ferec” adlı yapıtın iki yazması Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunuyor. 1984 yılında Prof. Dr. Fuat Sezgin sayesinde bu yazmaların tıpkı basımı yapılınca memleket ahalisi El İdrisi hakkında bir nebze malumat sahibi olabildi.

Bizim Çelebi

İbni Batuta'yı biliyorsunuzdur artık.Mehmet Şerif Paşa'nın “Seyahatname-i İbni Batuta” başlığıyla yazdığı ve 1916'da Osmanlıca olarak basılan kitabını Türkiye'de okumayan yoktur herhalde! Eğer siz hala okumadıysanız Yapı Kredi Yayınları'ndan bu yılın başında basılan nüshalarından birer adet edinerek kitaplığınızda bu değerli esere yer verebilirsiniz. Yolumuza biraz da Evliya Çelebi'den devam edelim. Çelebi'yi uzun uzun anlatmamıza gerek düşünüyorum. Çünkü hakikaten Türk gezgin-okurları şöyle ya da böyle bu büyük seyyahımız hakkında bilgi sahibidir. Kabalcı Yayınevi, Yapı Kredi Yayınları gibi seçkin yayınevleri tarafından son yıllarda peş peşe okuyucuya sunulan ünlü Seyahatname'nin ciddi bir şekilde seyahat kitaplarına merak salan birçok Türk kişisi tarafından satır satır okunduğuna şahit oldum. Ve bunu çok sevindirici buldum. Aslına bakarsanız 1980'li yıllara kadar Türkiye'de seyahat kitapları pek satılmazdı. Çünkü okuru çok çok azdı. Çünkü o tarihlere kadar Türkiye vatandaşları, sadece işi düştüğünde (Alamancılar gibi) memleket sınırlarının dışına çıkarlardı. Şehirli elitler dışında herkes yerinde oturur, yaz gelince çoğu köylerine gider, biraz tuzu kuru olanlar Edremit, Ayvalık, biraz Bodrum, olmadı Kumburgaz gibi sayfiyelerde soluklanırdı. Çünkü merhum Turgut Özal öncesinde döviz bulmak çok zordu. Hadi diyelim ki döviz buldunuz, “eh artık ben şöyle bir Paris yapıp geleyim” demen de pek mümkün değildi. Çünkü eğer ticaret erbabı değilsen ve dışarıyla iş bağlantın yoksa iki yılda bir kez sınırlardan çıkma iznin vardı. Ayrıca şöyle ya da böyle kurulu düzene bir biçimde muhalifseniz; yandı gülüm keten helva. Hayatınıza tehditler, pasaportunuza tahditler gelirdi. Alırlardı elinizden pasaportunuzu ve memleket sınırlarını size koskoca bir hapishane olarak armağan ederlerdi. Şu anda bu satırları yazmakta olan garip de bu armağandan nasiplenmiş ve tam sekiz yıl boyunca bu çok sevdiği büyük cezaevinden dışarı çıkarılmamıştı…Özal gelince gidişat piyano piyano değişmeye başladı. Kapılar aralanınca seyahat kitaplarının da çağı açılmış oldu. Türkiyeli çağdaş gezginler, “söz uçar, yazı kalır”, “hayvanı bağlayan iptir, insanı bağlayan ise yazı” özdeyişlerinin şifrelerini ufak ufak çözmeye başladılar. Ve konuşmak yerine kaydetmeye heves ettiler. Bu sayede çok ciddi bir külliyat olaşmaya başladı.

Hem geziyorlar hem yazıyorlar

Mesela Özcan Yurdalan adında bir gezgin-fotoğrafçı ve yazar yaşıyor bu ülkede. Birkaç tanesinin ismini anmadan geçemeyeceğim. Atların Denizi – Moğolistan Yolculuğu, Bir Seyyahın Kaybolma Kılavuzu, Namaste Hindistan Yolculuğu Sarı Otobüs, Naure Çarkı Suriye Yolculuğu, Sagarmatha Eteklerinde Nepal Yolculuğu, Mavi Çöl Pakistan, Fas'ta yolculuk. Bir başka Özcan daha var, bunun soyadı ise Yüksek. Atlas dergisinin yayın yönetmeni. İlginç bir yazar. Doğrudan yolla ilgili olan eserinin adı “Sessizce Dön; Mevlana'nın İzinde Belh'ten Anadoluya Yolculuk”. Bu arada Yıldırım Buktel'in E yayınlarından 2012'de çıkan “Moğolistan Günlüğü”, Daver Darendeli'nin, “Işık Adası Bali” okuyup sevdiğim kitaplar arasına girdi. Son yıllarda iç turizm de oldukça canlandı. İnsanımız yurdumuzu da merak sardı. Bu konuda en iyi hizmeti Boyut Yayın Grubu hazırladığı gezi kitaplarıyla sundu. Bu yayınevi Seyahat Kitapları Dizisi üst başlığıyla tam 29 kitap bastı. Bunlardan birkaçını saymadan geçmeyelim: Ankara'dan Marmaris'e Yol Kitabı, Türkiye'nin Mavi Yolları, Türkiye'nin Doğusu, Türkiye'nin Şelaleleri, Kaş Kalkan Patara, Kemer, Karadeniz, Doğu Akdeniz Kıyıları, Doğunun Denizi Van Gölü ve Doğu Anadolu … Uzun yıllar kapalı kalan bütün toplumlar gibi biz de biraz agorafobik olmuşuz. Dışarıya çıkmaktan biraz korkuyoruz. “Yaa şimdi ben çıkıp Prag'a gideceğim ama pek bir şey bilmiyorum ki kardeşim” bahanesine tutunuyoruz. Katıldığımız turlarda rehberin ağzının içine bakarak ve onun peşine bir civciv sürüsü gibi takılarak dolaşıyoruz. Alfa Yayınları sayesinde bu korkumuzu bir nebze aştık sayılır. Bu yayınevi, “Cepte Gezi Rehberi” başlığıyla çok güzel ve ilginç bir seri çıkardı, devamı da gelecek. Bu seride, Prag, Paris, Berlin, Londra, Lizbon, Madrid, Marakeş, Venedik, Atina, Amsterdam, New York, Barselona, Roma gibi şehirler var. İngilizlerin “Guide Book” dedikleri bu rehber kitaplar elinizde olursa gittiğiniz kenti adeta gözü kapalı gezebilir, çat pat İngilizcenizle yolunuzu kaybetmeden rahat rahat dolaşabilirsiniz. Bu cep kitaplarında, ilgili şehrin müzeleri, önemli anıtsal eserleri, pahalı-ucuz lokantaları, alış veriş merkezleri, galerileri, gölleri, ovaları, kaleleri, dini yapıları ne ararsan bulunuyor. Siz ekteki haritayı izleyerek tek başınıza bile yüksünmeden seyahat edebilirsiniz. Zaten bir gün olup da tek başına yolculuk yapmayan insan evladına bu alemde seyyah denilmiyor.

Hadi iyi yolculuklar olsun size efendim. Yolunuz açık bahtınız şen olsun…

12 yıl önce