|

Osmanlı ağacı içten içe çürürken

Gazeteci Erk Acarer, son kitabı Darül Fesad'da, Kanunu Sultan Süleyman, Sultan Selim ve Sokullu Mehmed Paşa dönemini kurguluyor. Yazarın tarihi gerçekliklere dayanarak yazdığı kitapta, Osmanlı'ya ilişkin çarpıcı bilgiler yer alıyor

Zehra Tabaktaş
00:00 - 6/11/2009 Cuma
Güncelleme: 23:14 - 5/11/2009 Perşembe
Yeni Şafak
Osmanlı ağacı içten içe çürürken
Osmanlı ağacı içten içe çürürken

Baba-oğul olan iki padişah, kıvrak zekalı ve keskin bakışlı bir sadrazam, çıkar peşinde koşanların fesat çıkarmak için her fırsatı nimet bildiği koca bir imparatorluk. Gazeteci Erk Acarer, 'bir kurgu' dediği son kitabı Darü'l-Fesad'da, Kanunu Sultan Süleyman, Sultan Selim ve Sokullu Mehmed Paşa dönemini zamanda yolculuk yaptırarak anlatıyor. Acarer,bir zamanların Dersaadeti'nin 16.yüzyıldan itibaren adım adım nasıl bir fesat yurduna dönüştüğünü güçlü bir kurguyla aktarıyor. Okullarda kronolojik sırayla öğretilen tarihsel bilgiyi, insan öğesi, psikoloji, sosyoloji ve diplomasiden yararlanarak açan ve anlaşılır bir dil kullanan yazar, zaman zaman yerel söyleyişlere de yer vererek okurunu o döneme götürüyor. Kitabın her bölümünde, adım adım ilerlerken, sanki uzaydaki kara deliklerden geçerek Osmanlı İmparatorluğu dönemine ışınlıyorsunuz.

Yazarın gerçek olaylardan beslenerek ürettiği “Darü'l-Fesad”da geçen pek çok kişi ve yer adı ise tamamen bir kurgu. '”Asıl mesele ağacın kurumadan sonsuza dek yaşaması' diyen Sokullu'nun korktuğu başına gelecek ve ağaca kurt düşüp içten içe çürüyecektir. Tarihi olaylara yeni yorumlar getiren kitaptan sizin için tadımlık bölümler:


İLK KARŞILAYAN MİHRİMAH SULTAN

Selim, Topkapı Sarayı'na dayandığı vakit başkent bomboştu. Saray da bu tenha vaziyetten kendine düşen payı almıştı. Yeni sultanı ilk karşılayan kardeşi Mihrimah Sultan olmuştu.Sefere katılmayıp Dersaadet'te kalan tüm önemli adamlar, Selim'e taziyelerini sunmak için sıraya girmişlerdi. En başta da Şeyhülislam Ebussuud Efendi vardı. Sarayda sadece bir gün yorgunluk attıktan sonra sultan herkesi şaşırtan kararını açıkladı. Babasının naaşını almak üzere Zigetvar'a doğru yola çıkmak istediğini bildirmiş, çok geçmeden yanında sadık adamlarını da alarak yola koyulmuştu.


SAKIN GELMEYİN HÜNKARIM

Sokullu bunu beklemiyordu. Sadrazam şaşkınlık ve korkudan donup kalmıştı. Çiçeği burnunda hünkar, bir cuval inciri berbat etmek üzereydi. Mektuba karşılık verdi:“Hünkarım, Belgrad'a varıp babanızın naaşını burada beklemeniz daha uygun olacaktır. Cünkü asker, babanızın öldüğünden habersiz… Sizi görür görmez işin iç yüzünü anlayıp, bahşiş talep edeceklerdir. Hazine-i Hümayun'u yanınızda taşımadığınız malum.”Sokullu en başından beri büyük iş başarmıştı. Taze sultan bu gelişmelerin sonunda ona her konuda güvenmeyi uygun bulup tüm işleri eliyle ona doğru itti. Osmanlı İmparatorluğu'nda sultan, imparatorluğun tek hakimi ve şüphesiz en güçlü adamıydı.Oysa artık bu işin, sadece görünen tarafıydı.Selim Han, koskoca imparatorluğu Sokullu'ya bırakmış gibi görünse de zaman zaman sultan olduğunu hatırlıyordu Yasef Nasi olayında sadrazamı dinlememişti. Bunda sadrazamın büyük umutlarla başladığı projelerinde başarısız olması önemli bir etkendi.


VOLGAYA ULAŞAN NEHİR

Sadrazam bakışlarını doğuya çevirmiş, muazzam bir proje için kolları sıvamıştı. Don Volga Kanalı'nın açılmasını ve Ejderhan'ın fethini planlıyordu. İki nehrin birleşmesi, Osmanlı gemilerinin Akdeniz'den Hazar Denizi'ne geçmesine olanak verecekti.Kanalın açılması tacirlerin ve hacıların güvenli bir şekilde Ortadoğu'ya ulaşmalarını da sağlayacaktı.Don'un ağzından Volga'ya ulaşan nehir yolu, batıda Lehistan, Erdel ve Moldovya ile doğuda Buhara, Semerkand ve Altay Dağları çevresinde Osmanlı egemenliğine katkı sağlayacaktı.Başlangıçta Osmanlılar ile birlikte hareket etmeye söz veren Kırım Hanı Muhammed Giray, bölgenin tamamen Osmanlı egemenliğine girmesinden korkmuş, riyakar bir politika izlemeye başlamıştı.

Osmanlı işçilerine klavuzluk yapan Tatarlar, onları kasıtlı olarak steplere ve bataklara sürmüşlerdi. Asker ve amele içine sızan Tatar casusları, buraların Osmanlı yaşam biçimine uygun olmadığını tekrarlayıp duruyorlardı.Sözler herkesin şevkini kırmış, kanal projesinde ilerleme sağlanamadığı gibi, kalede toplarla gedik açılmasına rağmen Ejderhan kuşatmasında da başarısız olunmuştu. Osmanlılar büyük bir masraf ve emeğin ardından boynu bükük geri dönmüşlerdi.Sadrazam büyük itibar kaybetmiş, Selim Han öfkelenmiş, projenin tüm masraflarını kendi hazinesinden karşılaması gerektiğini bildirmişti.


TARİH TEKERRÜRDEN İBARET

Selim Han, sadece iki gün direnebilmişti ölüme. Başında Kur'an-ı Kerim okuyan hafızlar sadece üç kez odanın dışına çıkıyorlardı. Ve padişahın ateşi sönmüştü, hem de sonsuza kadar.Sultan Selim'in kefene sarılı bedenini buzhaneye taşıdılar. Sokullu Mehmet'in yüzünde tuhaf bir tebessüm vardı. Bostancıbaşı Ferhad ile paylaştığı düşünceler bütün gerçeği özetliyordu, yıllar sonra iki adam yine gerçeküstü bir alemin orta yerinde kanat çırpıyorlardı:- Görüyor musun Ferhad, yine başladığımız yere geri döndük! Hünkarın öte aleme göçtüğünü bir süre gizlemek zorundayız. Geçmişte Sultan Süleyman Han'ın son seferinde olduğu gibi. Sarayda 5 şehzade bulunuyor. Maazallah, kötü niyetliler çıkar da yok yere birbirlerini kışkırtırlarsa halimiz nice olur, bilinmez. Yeniçeri, sırf daha fazla bahşiş kopartmak için taht kavgasına çomak sokup husumet çıkarabilir. Taht, hünkarın büyük oğlu Murad'ın hakkıdır.

14 yıl önce
default-profile-img