|

Osmanlı ölmeden mezara kondu!

Mustafa Armağan yeni kitabı "Satılık İmparatorluk"ta Muhteşem Osmanlı mirasının Lozan'da nasıl yağmalandığını belgeleriyle ortaya koyuyor. Armağan, "Aslında Osmanlı dışarıdan tasfiye edildi. İngiliz tarihçi A.J. Toynbee'nin dediği gibi "Osmanlı durdurulmuş bir medeniyettir" diyor.

Halil Solak
00:00 - 11/04/2013 Perşembe
Güncelleme: 16:02 - 10/04/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Osmanlı ölmeden mezara kondu!
Osmanlı ölmeden mezara kondu!

Mustafa Armağan'ın kaleme aldığı ve 'Lozan ve Osmanlı'nın Reddedilen Mirası' üst başlığı ile yayınlanan Satılık İmparatorluk, Lozan ile birlikte bir imparatorluğun nasıl yağmalandığını gözler önüne seriyor. Armağan ile son kitabı etrafında 'Osmanlısız bir dünya haritası'na doğru gidişte hangi süreçlerde geçildiğini, kaybedenleri ve kazananları konuştuk.

'Satılık İmparatorluk… Kitabınıza niçin böyle bir isim seçtiniz?

Bence Osmanlı Devleti eceliyle ölmedi; öldürüldü. Hani bir türkü vardır ya bilirsiniz: 'Çanakkale içinde vurdular beni/Ölmeden mezara koydular beni'.Bir bakıma Osmanlı ölmeden mezara konuldu. Osmanlı'nın ruhu buna isyan ediyor. Ben bu şekilde ölmek istemiyordum, diyor. 1953 yılında İstanbul'un fethinin 500. yılı vesilesiyle, Filistin, Bosna, ve Çeçenistan meseleriyle zaman zaman Türkiye sathına çeşitli mesajlar da gönderdi. Dolayısıyla usulüne uygun olarak gömülmemiş her insanın ruhunun muazzeb olması gibi teskin edilmemiş bir Osmanlı ruhu da Cumhuriyet'e miras kaldı. Osmanlı mirasının bu şekilde eceliyle ölmesi beklenmeden payimal edilmesi ve haraç mezat satılmış olduğu hakikati, bugün Osmanlı İmparatorluğu'nun 'satıldığı' yolundaki refleksi bu topluma sık sık duyuruyor.

'DURDURULMUŞ MEDENİYET'
Mahir İz bunu 'maziden alakayı kesmek' şeklinde anlatıyor. Sizce bu tasfiye projesi nasıl gerçekleşti?

Ben kitapta bu tasfiyenin iç dinamiklerini anlattım. Aslında Osmanlı dış güçlerce tasfiye ettirildi. İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee'nin dediği gibi Osmanlı, 'durdurulmuş bir medeniyettir'. Onu durduran kim? İçerde kimsenin bunu durdurmaya gücü yetmez. Avrupa, Osmanlı'nın kendilerini rahatsız eden bir diken olduğunu fark etti. Düşünün, Osmanlı son yüzyılında bile gelecekte yeni dünya düzeninde çok önemli bir rol oynayacak olan doğalgaz ve petrol rezervlerinin üzerinde duran bir imparatorluk. Osmanlı bugün toprak bakımından devam ediyor olsaydı Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Irak, Suriye Libya Osmanlı hakimiyeti altındaydı ve bu da dünyada karşı konulmaz bir enerji devi olması demekti. Bir de halifeliği etkin bir şekilde kullanmaya kalkar ve bunu bir dünya hakimiyetine dönüştürürse o zaman İngiltere, Fransa nasıl ayakta duracak ve statükolarını nasıl koruyacaklardı? Dolayısıyla Osmanlı'nın tasfiyesi gerekiyordu ve bu tasfiye planları I. Dünya Savaşı'ndan önce yapılmıştı.

Kitabınızın üst başlığı 'Lozan ve Osmanlı'nın Reddedilen Mirası'. Ne oluyor Lozan'da?

Lozan Antlaşması öncesi bizim komutanlarımız arasında müthiş bir dinî asabiyet gelişmişti. Adeta Yahya Kemal'in dediği gibi 'Bu son ordusudur İslamın' havası vardı. İngilizler Milli Mücadele'de bu havanın doğmasını hiç istemiyorlardı ama bu hava bir şekilde oluştu. 1922 sonlarına baktığımızda bu moralle Osmanlı'nın yeni bir İslam devletine doğru gittiği gibi bir beklenti vardı herkeste. Hatta İsmet İnönü, Lozan'a giderken bir Hindistan gazetesine 'Hilafet için kanımızın son damlasına kadar mücadele etmeye hazırız' ifadesini kullanıyor. Ama Lozan'da her şey değişti. Türkiye bu kafa ile giderse onunla anlaşmayacaklardı, bu çok açıktı… Lozan'dan önce çok büyük iki hata yapıldı: Birincisi ordu terhis edildi. İkincisi Ankara hükümeti başkenti İstanbul'da bulunan Osmanlı Devleti'ni ortadan kaldırdı.

LOZAN'DA OLUP BİTENLER
Devleti olmayan bir hükümet yani, öyle mi?

Evet. Saltanat kaldırılınca artık devletsiz bir hükümet olduk. Dünya tarafından tanınmamış bir hükümet. Peki Lozan'da bir antlaşma imzalanmasaydı bundan kim kazançlı çıkacaktı yahut kim kaybedecekti? Yunanistan mı kaybedecekti? İngiltere mi bundan etkilenecekti? Hayır. Kaybedecek tek taraf bizdik. Bu antlaşma imzalanmazsa devlet olmamıza izi verilmeyecekti. Bu anlam çıkıyor bundan… Bizim meşruiyetimiz ancak Lozan ile sağlanacaktı. Lozan kabul edilmez diye endişe eden bizdik. Burda kimin taviz vereceği de çok açık… Böyle bir dezavantajla gittik Lozan'a ve bize ne dayatırlarsa onu kabul etmek zorunda kaldık.

Lozan'dan sonra reform hamleleri geliyor ardarda. Kitapta ayrıntılı olarak anlatıyorsunuz. Sizce Cumhuriyet reformları arasında topluma en çok zarar veren hangisidir?

Herhalde, medeni kanunla harf inkılabıdır. Birisi bir toplumdaki ferdin nasıl yaşayacağını belirleyen bir kanun; öteki de senin bütün tasavvur yeteneğini, kültürel birikimini hak ile yeksan eden bir reform. Dolayısıyla en geniş kapsamlı etkiye sahip olan bu ikisidir diyebilirim.

Bir tarih araştırmacısı olarak bu hadiselerle karşılaştığınızda ne hissediyorsunuz?

Okuyucu kitabı aldığında bu gerçeklerle bir anda karşılaşıyor ama, ben araştırma sürecinde tabiatıyla parça parça karşılaşıyorum ve her karşılaştığım gerçekte, artçı şoklar yaşıyorum. İçimizi yakan şeyler bunlar. Bir olay nasıl bu kadar anlamsız hale getirilir ya da tersine çevrilir bir tarihyazımında… Gördüklerim, okuduklarım karşısında oturup ağlamak yahut çıkıp isyan etmek geliyor içimden!

Satılık İmparatorluk

Mustafa Armağan

Timaş Yayınları

2013

294 sayfa

11 yıl önce