|

Öykü çileciliği ve Can Ağrısı

Mehmet Öztunç
00:00 - 1/08/2007 Çarşamba
Güncelleme: 15:43 - 15/08/2007 Çarşamba
Yeni Şafak
Öykü çileciliği ve Can Ağrısı
Öykü çileciliği ve Can Ağrısı

"Savaş bittiğinde cepheden dönenlerin dilsizleştiğini, başkalarıyla paylaşabilecekleri deneyimler bakımından zenginleşmediklerini, aksine yoksullaşmış olduklarını fark etmemiş miydik? On yıl sonra ortalığı saran savaş kitaplarının ağızdan ağıza aktarılan deneyimle hiçbir ilgisi yoktur."


Walter Benjamin


Son Bakışta Aşk


Öykü bağlamında dolaşıma sokulan birçok söz, genelleyici yargıların tekrarından oluşuyor. Öyküler, kendini tekrar etmese de değerlendirmeler tekrar denebilecek kadar benzer özellikler taşıyor. Bu duruma bir sebep olarak, disiplinini en az belirginleştiren, somutlaştıran anlatı türünün öykü olması gösterilebilir. Öykü ve hikaye türlerinin neliğine ilişkin süren tartışmayı da bir yan projeksiyon olarak tutmakta ve öykü içindeki tartışmaları göstermekte yarar var. Öykünün bu flu hatlarına rağmen belirtme gereği duyuyorum: İyi bir öykü kitabı her şeyden önce öykü kitabı olmalıdır. Bu tanımlayıcı önermeyi özellikle verdim çünkü öykünün her şeye rağmen diğer anlatı türleri ile arasına koyduğu bir mesafe vardır ve sıkı bir öykücü bu sınırı yazarlık yetisi ile sezer. Ancak bu mesafe öyküye yabancılaşmadan daralıp genişleyebilir.

ÖYKÜNÜN BÜYÜK RİSKİ

Kanımca öykünün en büyük riski, anı türüyle sırt sırta durması ve bazen öykü niyetiyle yazılan metinlerin aslında anı türüne dahil edilebilecek metinler olmalarıdır. Ortega y Gasset'in:"Bu sanat eseri değil, tersine yaşamdan alıntıdır" saptaması, anı türünün bile tamamen hayattan alıntı olmamasını kodlarken öykünün kendi atmosferini oluştururken sanatın odağında yer alması gerektiğini de biz çıkarsayabiliriz.

İtiraf etmekte bir mahsur görmüyorum: Öykücülerin öykü türüne sadık kalacaklarına olan inancımı tümüyle yitirdim. Öykü yetkinliği romanlarına göre çok daha ileride olan bir yazarımıza, öykü kitabı çıktığında: "Ne zaman roman yazacaksınız?" sorusu yöneltilmişti. Sevgili yazarımız: "Ben öyküyü romana geçişte bir eşik olarak görmüyorum, ben bir öykü yazarıyım." demişti. Bu cümlesini tok bir inançla söylediğini sanmıştım ki sevgili yazarımız romanları ile arz-ı endam etti. Hoş, kimse de öykücüye başka türde yazmasın deme hakkını kendinde görmüyor; ama öyküye de bu kadar kolay ara verilmemeli. Sonuçta en büyük öykücümüz Sait Faik'in farklı yazınsal türlerdeki yapıtlarını da hatırda tutmakta yarar var. Neden bilmiyorum ama İnci Aral, Selim İleri, Murathan Mungan gibi usta yazarların öykü yazmalarını, yazıya olan sadakatlerini göstermeleri açısından çok sempatik bulurken usta bir öykücünün roman, şiir yazması karşısında aynı hisleri taşıyamıyorum.

Giriş bölümü serzenişlerle biraz uzadı. Recep Şükrü Güngör'ün Can Ağrısı adlı öykü kitabı üzerine yazmak istiyorum. Recep Şükrü Güngör karabataklar gibi kah görünüp kah kayboluyor. Bazen çeşitli dergilerde öyküleriyle karşılaşsak da suyun dibinde kalmayı daha fazla yeğliyor. Belki de öykü çileciliği. Can Ağrısı, sıkı çalışılmış on dört öyküden oluşuyor. Yaptığım uzun girişin yordamında kitabı değerlendirmek istiyorum. Hükmü süren, kaba hatlı tasnifle olay hikâyeciliğinde, Recep Şükrü Güngör'ü daha başarılı bulduğumu söyleyeyim. Yalnız dört başı mamur bir başarı değil. Susan Sontag'ın "sözcük kalabalığı içinde sözsüz kalma tehlikesi" diye belirttiği tehlike Recep Şükrü'nün öykülerinde kendisini göstermiyor. Öykü dilinin biricikliği hiç kuşkusuz öykünün özgünlüğü için en önemli özgünlük unsuru; ama bu çabanın bize vereceği şey özgünlük olmazsa keşmekeşlik olur. Recep Şükrü Güngör'ün öykülerinde, birkaç dil hatasını görmezden gelirsek, kendi öykü dilini inşa etme yolunda önemli mesafeler almış bir yazar çıkıyor karşımıza. Deyimlerin ve atasözlerinin "köy öyküleri" (Cemel Obası Hadisesi, Tavukçu'nun Ölümü gibi) diyebileceğim öykülerinde yerli yerindelikle kullanması bu öyküleri daha özel kılarken bence yazarın en büyük zaafı yer yer retorik kaygısıyla yazdığı cümleler. Öykü içinde bu cümlelerin iğreti durduğunu belirteyim. Örneğin Okul öyküsündeki "Büyük bir meçhulün içinde, yağsız kalmış kapı gıcırtısı gibi tatsız tatsız yürüyordu insanlar." cümlesi, retorik kaygısını fazlaca gösteren bir cümleydi. Recep Şükrü'yü okurken Ortega y Gasset'in: "Bu sanat eseri değil, tersine yaşamdan alıntıdır" cümlesi nedense hep yanı başımda beni rahatsız edip durdu. Öykülerdeki yaşanmışlık hissi onların öykü olmalarını bir parça gölgeliyor. Ter-ü taze yaşanmışlıklardan iyi öyküler çıkarmasını biliyor Güngör; ama bu yaşanmışlık hissini bir şekilde bertaraf etmeli. Adorno, halk için sanat söylemini popülist bir söylem olarak kabul ederken sanırım bu yaşanmışlık hissine de vurgu yapmak istiyordu. "Bu sizin hikayeniz" gibi popülist bir söylemden bir öykücü öykü adına kaçınmalıdır. 'Köy hikâyeleri'ni okurken belirttiğim riski hissettim. 'Tasavvufi öyküler'e kısaca değinmek isterim. "Kapı, deniz, damla, sultan, yol, dost, aşk gibi" tasavvuf kavramları içsel bir yolculuğu, yersizliği yurtsuzluğu çok başarılı bir biçimde anlatıyor. A. Camus'nün hastalık için yaptığı saptamayı ben Güngör'ün tasavvufi öykülerini okurken öykü için varsaydım: "Hastalık (Öykü) kendi kuralı, kendi çilesi, kendi sessizlikleri ve kendi ilhamları olan bir manastırdır." Bir yazar yazdıkları kadar yazmaktan kaçındıklarıyla da kendisini var eder. Bu cümleyi özellikle kitabın son bölümlerinde yer alan anlatı parçalarına bir eleştiri taşısın diye yazdım. Güngör, kendi öykücülüğü adına yazma çeşitliliğinde daha tasarruflu davranmalıdır.

Kitabın mimari bütünlüğü yok, olması da gerekmiyor. Yayınevi kitabın hacmini gözeterek öyküleri iki başlıkta toplamış; ama bence kitap üç başlığa bölünmelidir. Tasavvufi öyküler ve son bölümde yer alan anlatı çalışmaları ayrı başlıklar altında toplanmalıdır.

Son dönemlerde ayağını sağlam bir şekilde edebiyatın merkezinde tutan Sütun Yayınları'nın çabası da takdire şayan. Öykü kitaplarının basımı ve satışları ile ilgili sorunlar her öykücü ve yayıncı için önemli bir sıkıntıyken Sütun Yayınları özverili bir çaba içinde. Sancısı her sözcüğüne sinmiş uzun, meşakkatli bir yolculuğun semeresi olan 'Can Ağrısı' iyi okurlara hitap eden önemli bir öykü çalışması.


17 yıl önce