|

Özgürlük: Hep bir adım ötede

ABD'nin en çok okunan yazarlarından Jonathan Franzen'ın son romanı 'Özgürlük' te aslında yazar özgür birey olma çabalarını anlatırken gençlikte yaşanan doyumsuz tutkuları, yetişkinliğin getirdiği sürprizleri, en yakındakilere nasıl ihanet edildiğini ve hiçbir şeyin neden “olması gerektiği gibi” olmadığına ayna tutuyor.

Banu Kaba
00:00 - 20/06/2012 Çarşamba
Güncelleme: 22:16 - 19/06/2012 Salı
Yeni Şafak
Özgürlük: Hep bir adım ötede
Özgürlük: Hep bir adım ötede

Bu gün nefes alan, bütün başarılı ve yetenekli yazarlardan özür dileyerek başlamalıyım söze. Çoğu insan gibi kitap okumaya klasiklerden başlayıp, uzun bir süre; en iyi yazarların ölmüş olduğuna inanmıştım. Bu asırlardır böyle olmuş gibiydi. Çünkü iyi yazarın evrensel sorgusunu, derdini aynı dönemin insanları kavramakta güçlük çekerdi. Gelecek nesiller; tarih okuyanlar ve objektif bakabilenler olduğu için kült kitapları daha derinlemesine idrak ederlerdi. Bir de en büyük gerekçem sanırım Tolstoy'un ölmüş olmasıydı. Bu inanış ve kavrayış kendi içimde ne kadar hüküm sürdü bilemiyorum. Sanırım sakin ve sıkıcı bir gün kendimi yeni çıkanları okurken bulmuş olmayım. Özgürlük de bu buluşmanın şimdilik son durağı.

10 yıl aradan sonra yazdı

Jonathan Franzen'ın 2010 yılında yayınladığı Özgürlük; yazarın 3. romanından tam 10 yıl sonra bitmiş. ABD'de fazlasıyla tanınmış, ödüller almış, çok okunan ve dolayısıyla çok eleştirilen, popüler bir yazar için bu denli uzun arayı kendisi şöyle açıklıyor; “Hayat bana söyleyecek yeni bir şeyler sunmadan önce bir roman yayımlayarak okuma zamanı zaten sınırı olan okurun canını sıkmak istemiyorum.” Sizce de bu fazlasıyla hassas, cömert ve anlayışlı bir yazarın kurabileceği bir cümle değil mi?

Özgürlük; Barrier sokağının genç öncüleri olan Walter ve Patty'nin ailesinin hayatlarındaki değişimle başlıyor. Patty ne kadar kavgacı, açık fikirli, acımasız eleştiren, cesur, ayakları yere sağlam basıyormuş gibi görünen fakat kendisiyle her daim kavgalı bir kadınsa; kocası Walter o kadar sevimli, hoşgörülü, değer veren, karşısındakini dinlerken hayatta sizden daha önemli bir şey yokmuş hissini yaşatan ve karısına fazla aşık bir adam. Zaman zaman ikisi; gerek çocukları Joey ve Jessica'nın tavırları, gerek hayatın çeşit çeşit ve hiç bitmeyecekmiş gibi önlerine çıkan keskin dönemeçleri karşısında yer ve rol değişimi yaparlar. Patty ailesi tarafından bastırılmış, biraz ezilmiştir. Bu sebeple ergenlik döneminde evine en uzak olan okulu seçmiş, kendini bulmaya giderken yanında yalnızca gerçek bir sporcu olma idealini almıştır. Okulda Walter'la , ev arkadaşı Richard'la tanışır ve hikâyeleri başlar.

Adaletin de bir kokusu var

Özgürlük isimli romanın kapağını ilk gördüğümde kendimi; İnto The Wild filminin gerçek kahramanı vari bir arayışın içerisinde bulacağımı düşünmüştüm ki fazlasıyla yanılmışım. Çünkü bu kahramanlar özgürlük arayışlarında, modern hayatın tüm çekiciliği ve çelişkilerini reddedip kaçmıyor aksine bütün ayrıntılara özenle daha çok sahip çıkıyorlar. Yazar; modernleşirken iliklere kadar hissedilen değişim fikri, yaşlanırken ödenilen ve ödettirilen bütün bedeller, kişilik çatışmaları, adalet, sivil toplum, ABD'nin dış politikaları, küresel ekonomik kriz gibi yüzlerce güncel meseleyi hatta eskide kalmış sayabileceğimiz soyluluk fikrini bile sorgulamayı ihmal etmiyor.

“Adaletsizlik fikrinin kendisi, garip bir şekilde fiziksel bir hal almıştı. Bir anlamda acıyan, kokan, terleyen bedeninden bile daha gerçekti. Adaletsizliğin bir şekli vardı; bir ağırlığı ve ısısı, bir dokusu ve çok kötü bir tadı vardı.” (Sy.55) derken, belki de farkında olmadan dünya döndüğü sürece adaletsizliğin hep aynı kalacağını, hangi milletten olursanız olun adaletsizliğe maruz kaldığınızı hissettiğinizde aynı bozuk yemek tadını vereceğini evrensel üç kısa cümleyle böyle özetliyor.

İyinin ve kötünün ötesinde

Sorgulamalar zengin bir anlatı, ironik bir dil ve sağlam bir bakış açısı 596 sayfa boyunca dipdiri karşımızda duruyor. Böylece pek yakından bildiğimiz meseleler ne yavanlaşıyor ne de olağan üstü hiçbir şey yaşayamayan kahramanların olağanlığın içinde sizi sıkıyor. Aksine fazlasıyla ilgi çekicilikleri ve heyecan verici olmamaları sizi sarıyor. Hiçbir olay ve hiçbir insan ne iyi ne kötü olabiliyor. Hatta kahramanlar etraflarında gerçek olan, nefes alan bütün olayların farkındalıklarını bir bir yaşıyor. Yavan kalmış yanlarıyla sağlam bir nüktedanlıkla, cesaretle hem dalga geçebiliyor hem de elle tutulur duyarlılıklarını tutup öne çıkarabiliyor. Böylece; Franzen kahramanları bize, içinde yaşadıkları dünyayı daha iyi algılatmak için uzun diyaloglarla, hiç kısılmayan gür sesleriyle dertlerini anlatıyor. Anlatırken gelecek kaygısıyla içlerinde beliren boşluğun tanımlanmasında, mücadeleye devam etmenin sorgulaması sırasında sizden cevaplar bekliyor.

Fazlasıyla gerçekçi olan bu kült eseri henüz bitirmiş olmanın haklı gururuyla başkahramanının Savaş ve Barış'ı uzun uzun okumasına şaşırmadım. Kaldı ki romanda geçen uzun diyalogların, kişilik tahlillerinin, ustaca ayrıntıların bize Tolstoy'u hatırlatması ve devamında Özgürlük'ü anlatan bir yazının -aramızda kalsın- Tolstoy'un öldüğünü vurgulayarak başlaması da tesadüfî değildir.

12 yıl önce