|

Profesör Kien Don Quijote ve Orkney'li adam

Yazımızın başlığındaki kahramanların ikisi Türk okuruna yabancı gelmeyecektir. Çoğu okurun bileceği üzere, biri Canetti'nin kahramanıdır diğeri de Cervantes'in. Üçüncü kahramanımızın bilinmemesi normal.

Mustafa Aydoğan
00:00 - 1/11/2006 Çarşamba
Güncelleme: 17:14 - 10/11/2006 Cuma
Yeni Şafak
Profesör Kien Don Quijote ve Orkney'li adam
Profesör Kien Don Quijote ve Orkney'li adam

Borges'in kısa bir öyküsünde geçer sadece. Kum Kitabı adlı öykü kitabının Kum Kitabı adlı öyküsünün kahramanlarından biridir. Bunlara bir isim daha eklemek istiyorum; Ressam Strauch. Avusturyalı Yazar Thomas Bernhard'ın kahramanlarından biri. Don romanındaki tuhaf adam.

Bu kahramanları anışımızın nedeni kitaplarla kurduğu ilişkilerdir. İsimler, yazarlar, kahramanlar çoğaltılabilir elbet. Ama biz bu kadarıyla yetineceğiz.

Prof. Kien, Elias Canetti'nin ünlü romanı Körleşme'nin kahramanı. Prof. Kien, tam bir kitap kurdu. Evinin odalarını, koridorlarını kitaplık haline getirir. Zamanla evde yaşanacak yer kalmaz. Karısının itirazlarına rağmen Prof. Kien bildiğini okumaya devam eder ve sonunda zavallı kadını çıldırtır. Kien, kitaplarına o kadar çok vakit ayırır ki, ne bir dostu ne de gezip tozması vardır. Karısıyla bile muhabbet edemez, ilişki kurmayı beceremez. Her şey kitaptan ibarettir onun için.

Donkişot'u ise hepimiz biliyoruz. Kitabın başlarında soylu beyimizin sefere çıkma nedeni açıklanır: "...bizim soylu bey kendini okumaya öyle kaptırdı ki geceleri uyumadığı gibi, bütün gününü de bu işe verir oldu, hemen hiç uyumadan habire okuduğu için beyni sulandı, aklı başından uçup gitti. Öyle ki zihni büyülerle, kavgalarla, meydan okumalarla, savaşlarla, yaralanmalarla, aşklarla, tutkularla, işkencelerle ve akıl almaz çılgınlıklarla dolu bir dükkan haline geldi. Çok geçmeden bütün bu hayal ürünü şeyler ona gerçek gibi görünmeye başladı..."

Donkişot, içine düştüğü durumun etkisiyle, dedesinden kalma küflü zırhı giyer, eski bir kalkanı kuşanır ve cılız atına atlayıp her türlü haksızlığı onarmak ve kendine ölümsüz bir ün sağlamak için yollara düşer. Sonrası malum...

Kum Kitabı, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in öykü kitaplarından biri. Kitap, adını, içerisinde yer alan öykülerden biri olan Kum Kitabı öyküsünden almış olmalı. Bu öyküde ilginç bir olay anlatılır: Bir gün, kahramanımızın Belgrano sokağındaki evinin kapısı çalınır. İçeriye bir yabancı girer. Miyop gözleriyle adamı tanımaya çalışsa da nafile. Uzaklardan gelen bir yabancıdır o ve ömründe görmemiştir. Hindistan'dan, Orkney Adaları'ndan gelen bu adam kutsal kitaplar satmaktadır. Öykünün kahramanı ihtiyacım yok dese de Orkney'li adam kitapları gösterir, kahramanımızın ilgisini çekmeye çalışır ve ona bir kitap tavsiye eder. Kahramanımız 'Bez ciltli, sekiz formalık, elden ele dolaşmış ve görülmedik biçimde ağır, sırtında Holy Writ yazan' kitabı eline alır ve incelemeye başlar. Sonunda, başka bir kitapla değiş tokuş yapılarak satış gerçekleşir. Ne var ki, kahramanımızın başına gelen felaket de bundan sonra başlar. Kitabın önemli bir özelliğini fark eder; sayfaları başsız ve sonsuzdur. Tıpkı kum gibi. Ayrıca, sayfa numaraları karışık ve takip etmek imkansızdır. Örneğin, 40.514 numaralı sayfanın hemen arkasından 999 numaralı sayfa gelmektedir. Geriye dönüp aynı sayfalara bakılmak istendiğinde ise o sayfaları bulmak mümkün değildir. Sayfalar 'kitaptan fışkırıyor gibi'dirler. Kitap, kahramanımızı öyle rahatsız eder ki hemen elinden çıkarmanın bir yolunu aramaya başlar ve ancak böyle kurtulur.

Thomas Bernhard'ın kahramanı Ressam Struch ise, unvanı ressam olmasına rağmen kendini bu konuda pek yetenekli görmeyen biridir. Weng köyünde bir handa kalmakta ve sık sık sakin doğanın içinde gezintiler yapmaktadır. Yatar, gezer ve düşünür. Bütün işi budur. Ne var ki, hayatı bir filozof gibi yorumlamakta ve 'Paskal'ını sürekli yanında taşımaktadır'. Kimdir bu Paskal, neyin nesidir? Bu sorulara cevap vermiyor roman. Sadece kısa bir anekdot aktarıyor: "Blaise Paskal, 1623 doğumlu, en büyük!". Ansiklopedilere göre ise bir Fransız filozof. Matematikçi, fizikçi ve yazar. Paskal'ın bizi ilgilendiren yanı şu; roman boyunca Ressam Strauch'un Paskal'ı okuduğuna şahit olmuyoruz. Bununla birlikte hep yanında taşıyor ve çok önemsiyor. Okumuyor ama önemsiyor.

Söz konusu kahramanların hayatlarını okurken ulaşacağımız sonuçları bir yana bırakırsak, bu kahramanları kahraman yapan durumların ilginç tabiatı anılmaya değer. Dört kahramanımızın da tuhaf ve ortak kaderlerinin kitapla kurdukları ilişkiden kaynaklanıyor olması hem acıklı hem de düşündürücü. Kitap okumanın onlara yaptığı kötülüğü ya da kurduğu oyunu bir insanoğlunun yapması mümkün değil.

Bir okur refleksi olarak bazen şöyle diyesi geliyor insanın: Bu kahramanlarımız keşke kitap okumasalardı. Çoğu okurun, onların yerinde olmak isteyeceğini sanmam. Ne ki, o kahramanların her birinin çoğumuzun kişiliğinde parça parça ya da bütün olarak yaşamakta olduğunu ve gelecekte de bu yaşamların çoğu kişide devam edeceğini ileri sürmek pek abes olmasa gerek. Her gün yanından geçtiğimiz yüzlerce insanın arasında bir Donkişot (Don Quijote) ya da bir Prof. Kien veya bir Ressam Strauch bulunmadığını kim söyleyebilir? Orkney'li adam ise, gerçek muhatabını bulmak için derin düşünce ve arayışlar içinde yanımızdan ağır ağır geçip gitmektedir. Ondan kimse kuşkulanamaz.

Romanların bir kurgu olarak tasarlanmış iç işleyişlerinin, yazarının zihninin çok ötelerine taşmaya, kahramanlarının bir temsil yeteneği kazanmaya aday olduklarını söylemek yeni bir şey değil elbet. Bazen, yerinde olmak istemediğimiz kahramanın tam da bir prototipi olduğumuzu ya da onun prototipleriyle yan yana yaşadığımızı fark etmemiz gecikmez. Şu ya da bu kişinin, falan romanın kahramanıyla benzerliğine ilişkin kanaatlerimiz gitgide yoğunlaşır ve bir kahramanlar güruhu içerisinde dolaştığımızı fark ederiz. Romanlar, biraz da bu nedenle, hayatın gerçeğini değil, yaşamsal olanın ritmini yansıtmış olmakla görevlerini yerine getirmiş olurlar. Eğer bir görevleri varsa tabii...

Prof. Kien'in, hayatı bir kütüphaneden ibaret gören anlayışı; Donkişot'un, okuduğu kitapların kurgularını gerçek sanıp dünyanın cesaretini yüklenerek yola koyuluşu; Kum Kitabı kahramanının, Orkney'li adamdan satın aldığı sonsuz sayfaları olan kitaptan korkarak onu kimsecikler fark etmeden bir kütüphanenin raflarına yerleştirip sıvışması ve Ressam Strauch'un Weng köyündeki hana yerleşerek yalnızlık içinde sürdürdüğü filozofik hayatının bir bakıma gerekçesi olan Paskal okumaları, romanların iç işleyişine bir dinamizm kazandırmıştır elbet. Ama 'okuma'lardan doğan bu hayatların bir an için gerçek muhatapları olduğumuzu ya da bizim hayatımız olduğunu düşündüğümüzde durum çoğumuza hiç de iç açıcı gelmeyecektir.

Bu kahramanların hayatları, okumanın 'faydasının' ters yüz edildiği bir yenidenanlamlandırma mıdır yoksa? Bir fayda çokgeninin tersine çevrildiğinde alacağı görüntünün şekli görülmeye çalışılmış sanki.

Öte yandan, kitabın faydalı olduğunu ileri sürecek olanların gerekçelerini imhaya yönelik bir karşı atak bile sayabiliriz bunları. Bir nevi, 'okumaya' karşı 'okuma'. Kahramanlarımızın 'okumalarını' biliyoruz ama 'karşı okuma' hangisi acaba?

17 yıl önce