|

Saflık içinde bir karnaval

Diyaloglardan oluşan Ahmet Güntan'ın romanı, Faulkner ve Joyce romanları gibi; yarım bırakıldığı takdirde hiçbir şey anlaşılmaz. İnsanlığın ezeli konularını böyle yazan yazarların okuyucudaki en büyük etkileri, okuyucunun bu yazarlardan geçerken, kendini sonuna kadar giderek imtihan etmek zorunda kalması.

Ömer Yalçınova
00:00 - 19/12/2012 Çarşamba
Güncelleme: 16:42 - 19/12/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Saflık içinde bir karnaval
Saflık içinde bir karnaval

Mihail Mihailoviç Bahtin'e inanacak olursak, roman diye bir tür yok. Roman dediğimiz şey, türlerin birbiri içinde kaynaşması, karışması, her tür anlatımdan istifade edilmesidir. Bahtin'e göre bu yüzden roman en çok da bir karnavala benzetilir. Şarkılar, türküler, ağıtlar, çılgınlıklar, cinayetler, olaylar, kötülükler, kavga, konuşmalar, farklı düşünceler, zaaflar... bir nevi hayatın, bir karnavala dönüşmesi ve bir karnavalla simgeleşmesidir. Romandaki karışıklık, karmaşa, zorluk, iç içe kurgular, monologlar ve diyaloglar da bu yüzdendir; roman, hayatın bütününü kuşatma kaygısı ve amacında ve onun sıkıştırılmış hali olduğu için bir karnaval biçimindedir. Diğer ifadeyle hayat bütünlüğünün bir karnaval şenliğine sıkıştırılması/yoğunlaştırılması. Romanın epik anlatımla buluştuğu ve benzeştiği nokta da bu karnavallık özelliğindendir.

Olanlık. da bir karnavala dönüşmüş anlatımdır. Ondan klasik, modern, hatta postmodern anlatım biçimleri bekleyemiyoruz. Hangisinden ararsan bulunur bir yönü de yok değil. Fakat Olanlık. mesela postmodern bir anlatımdır veya yepyeni bir anlatımdır da diyemiyoruz. Sonuçta yazılan her yeni şiir gibi, her yeni roman da, bir kişilik, şahsiyet, biçim ve biçem ürünü olduğundan zaten orijinaldir, yepyenidir. O yüzden Olanlık.'ın biçimine ayrıca dönüp bakılabilir; fakat ilk esnada bakılması gereken nokta ne anlattığıdır.

Temel değerlere vurgu

Ne anlattığına bakmamız için de biçim çözümlemesine girişmeliyiz. Elimizde sıradan veya klasik diyebileceğimiz bir anlatı yok. Her ne kadar Ahmet Güntan okuyucuları için şaşırtıcı bir roman olmasa da, Ahmet Güntan'ın kalemiyle tanışacak olan, yeni okuyucular için çok şaşırtıcı, ilginç ve çelişkili bir kitap Olanlık.. Çelişkisi; ilk insandan günümüze kadar savunulan, özlemi duyulan, değer verilen olgu, kavram, duygu ve düşüncelere yeniden bir dönüşü işaret etmesine rağmen, bunu yepyeni bir biçimle önermesidir. Bu yönüyle de Ahmet Güntan'ın Olanlık.'ı William Faulkner'ın romanlarına benzetilebilir. Aslında Faulkner da insanlara ait temel değerlere vurgu yapıyordu. Ayrımcılığı, vicdansızlığı, adaletsizliği ve ahlaksızlığı eleştiriyor; onlara karşı acımasızca savaşıyordu. Bunu parçaları ele alarak yapıyordu. Parçalar karmakarışık dizilmişlerdi; bir anlatımın ortasında, başka bir anlatımın fışkırması ve oradan yine eski anlatıma dönülüp devam edilmesi söz konusuydu. Bu yer yer bilinçakışı tekniğiyle karıştırılsa bile, bilincin gerçeğe dahil olduğu kabulünden yola çıkıldığında, aslında capcanlı bir realizmin yakalandığı fark edilir.

Dikkat edilirse, Faulkner romanları yarım bırakılamaz. Bırakıldığı takdirde onun romanlarından hiçbir şey anlaşılmaz. Bütünlüğe ulaştırılamayan parça anlamsızlığa ve unutulmaya mahkumdur. Faulkner veya James Joyce'un anlaşılmasındaki güçlük buradan kaynaklanır; okuyucunun romanın sonuna kadar sabredip, sabretmemesinden. Okuyucu sabredecek ve kafasını gerçekten romana verecek, ona odaklanacak, onu düşünecek; kendine göre sebep sonuç ilişkileri kuracak, eksik parçaları arayıp bulacak. Romanın sonunda, parçalar kendiliğinden yerine oturacak ve bu durumda okuyucu, roman boyunca düşündüklerini bir daha değerlendirmek, gözden geçirmek zorunda kalacak. Faulkner, Joyce ve Güntan gibi yazarların okuyucudaki en büyük etkileri budur: Okuyucu bu yazarlardan geçerken, kendini bu şekilde imtihan etmek zorunda kalır.

Anlamlandırma olgusu

Romanı okuyup bitiriyorsunuz. Normalde sıradan bir okuyucu, derinliğe ulaşmamış bir akademisyen veya klasik edebiyat tarihçileri için roman bile denemeyecek, yalnızca avangard bir girişim veya deneme diye değerlendirilecek olan Olanlık. okuyucusunun bütün beklentilerini (kahraman, olay, hikaye, trajedi, drama) karşılayabiliyor. Yani bir Honoré de Balzac veya Fyodor Dostoyevski romanını okuduktan sonra okuyucunun kafasında neler oluşuyorsa, Olanlık.'ta da üç aşağı beş yukarı aynıları oluşuyor. Bu açıdan ele aldığımız zaman Olanlık. tastamam bir romandır. Hatta roman sanatının gerektirdiği atılımı, yeniliği, dönüşümü ve karnaval havasını göstermesi açısından daha da bir romandır.

Bahtin'in karnaval benzetmesi çok faydalı. Olanlık.'ı örneğin, her ne kadar bir karnavaldan ziyade opera atmosferinde ve biçiminde olsa da Edip Cansever'in Ben Ruhi Bey Nasılım şiirine de benzetebiliriz. Olanlık.'ın böyle bir yönü de var. Ortada bir kahraman duruyor: Parazit Nefes. Onun çevresinde toplanmış karakterler: Esrârî, Toy Esrârî, Morbid Ahmet, Dosto Kamil, Baykuş Hüseyin... Bunlar konuşuyor. Sürekli konuşuyorlar. Yaptıkları başka bir şey yok. Konuşarak yapıyorlar, ne yapacaklarsa ve bugüne kadar neyi yaptılarsa. Sanki bu konuşmalar olmasa yaptıkları, hiç yapılmamış sayılacak. Yaşanan şeyleri değerlendiriyor, sebeplerini araştırıyor ve gerekliliğini tartışıyorlar; böylece yaşananlara ve ana dönük bir anlamlandırma faaliyeti içine giriyorlar. Anlamlandırma olmasa olayların gerçekliği veya gerçeği; olaylar olmasa anlam yüklemenin işlevi boşta kalacak, anlamından kopacak.

Parazit Nefes etrafında toplanan kişiler konuşarak bir Parazit Nefes yaratıyorlar. Parazit Nefes de bir bir o kişileri yaratıyor. Parazit Nefes toydur, yenidir, iyidir, saftır, lekesizdir. Kir kabul etmeyen bir kalbi vardır. Varın siz ona bir şeyh deyin. Neden? Çünkü çevresine dizilen envari çeşit insan onun karşısında dökülüyor, kirlerinden arınıyor. Onda kaybettikleri saflığı aramaya başlıyorlar. Parazit Nefes adeta onları yeniden saflığa, kirlenmemişliğe, en önemlisi bozulmamışlığa döndürüyor. Çünkü aslında o kişilerin toplandığı, özleştiği, özdeşleştiği ve bir olduğu kişi Parazit Nefes'tir. İsminin Parazit Nefes diye konulmasından da anlaşılır bu. Parazittir çünkü tek başına yaşayamaz, başkasından geçinmek zorundadır. Parazittir, yaşamaya devam etmesi için başkalarına ihtiyaç duyar ve o başkaların da yaşaması için çaba gösterir. Nefestir, çünkü kolay etki eder, nefes kadar gereklidir, yokluğunda boğulma hissi oluşur; bir de nefestir, çünkü öldüren değil, yaşatan, güçlendiren bir parazit türüne aittir.

Olanlık

Ahmet Güntan,

Raskol'un Baltası Yayınları

184 sayfa 2012


11 yıl önce
default-profile-img