|

Said Nursî, 'ego'sunun önüne aşkı koymuştu

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Çağın Vicdanı Bediüzzaman isimli çalışmasında, Risale-i Nur müellifini Türkiye tarihi açısından 'psikolojik savaş kurbanı' olarak tanımlıyor; ve neredeyse yüz yıldır sürdürülen bu psikolojik savaş yüzünden onu doğru şekilde tanıyamadığımızı söylüyor

Ahmet Mert
00:00 - 11/04/2012 Çarşamba
Güncelleme: 21:27 - 10/04/2012 Salı
Yeni Şafak
Said Nursî, 'ego'sunun önüne aşkı koymuştu
Said Nursî, 'ego'sunun önüne aşkı koymuştu

Risale-i Nur'un müellifi Bediüzzaman Said Nursî, 52 yıl önce, 23 Mart 1960'ta Urfa'da vefat etmişti. Hapisler ve sürgünlerle geçen hayatından sonra mezarında da rahat bırakılmayan, 27 Mayıs ihtilalini yapan kadro tarafından mezarı defnedildiği yerden alınıp bilinmeyen bir yere nakledilen Bediüzzaman Said Nursî'nin iktidarlar sayesinde değil, 'iktidarlara rağmen' gün yüzüne çıkmış eseri Risale-i Nur ise, yüz yüze geldiği her türden engellemeye rağmen etki alanını her geçen yıl daha da genişletiyor.

Türkiye'de psikiyatri alanında akla gelen ilk isimlerden biri olarak Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Bediüzzaman üzerine yaptığı çalışma, bunun son örneklerinden biri. Prof. Dr. Tarhan, Çağın Vicdanı Bediüzzaman isimli çalışmasında, Risale-i Nur müellifini Türkiye tarihi açısından 'psikolojik savaş kurbanı' olarak tanımlıyor; ve neredeyse yüz yıldır sürdürülen bu psikolojik savaş yüzünden onu doğru şekilde tanıyamamış kesimlere Bediüzzaman'ı kendi meslekî ve akademik birikiminin ışığında anlatmayı amaçlıyor: “Bediüzzaman kadar yanlış anlaşılmış bir insana tarihte çok az rastlanır. Onun hakkında kalem oynatmak mayınlı araziye girmek gibiydi. Türkiye'mizin tarihinde 'Psikolojik Savaş'ın kurbanı olan bu değere sahip çıkmazsak tarih bizi ayıplar diye düşündüm. İyiyi, doğruyu ve gerçekleri yazmak, kendi penceremden ifade etmek: yapmaya çalıştığım budur.”

Bir keşif yolculuğu

Bu çalışmanın, Tarhan için, 'kişisel' bir tarafı da var. Prof. Tarhan, “Tıp öğrencisi olduğum günlerden başlayarak, akademik yaşamımın ilerlediği yıllar içinde hep 'tesadüfî varoluş, hayatın anlamı, Darwinizm, kötülükler neden var, din ihtiyacı, inanmanın psikolojisi, ölümden sonra yaşam var mı, insanın akıl ve ruhu nasıl doyum sağlar?' gibi sorularla boğuşup durdum” diyor ve ekliyor: “Sorularıma cevap ararken 'başlangıçta anlaşılması zor,' fakat anlamaya başladıktan sonra da her okuyuşunda yeni anlamlar yakaladığım Risale-i Nur eserleri önüme çıktı. Pozitif bilim disiplininde yetişmiş, hemen hemen hiç din eğitimi almamış birisi olarak çıktığım 'keşif yolculuğunda' Risale-i Nur eserleri olağanüstü bir rehberlikle zihnimi ve yolumu açtı.”Çağın Vicdanı Bediüzzaman, Bediüzzaman Said Nursî'nin hayatına dair 'psikobiyografik notlar' ile başlıyor. Bu ilk bölümde karşımıza çıkan analizler, Bediüzzaman'ın kişiliğini anlama noktasında dikkat çekici tesbitler barındırıyor. Meselâ, 'hiperaktivite'nin bir 'öcü'ye dönüştürüldüğü günümüzde, 'hiperaktif' bir kişilik olarak Bediüzzaman'ın bu yaratılış özelliğini nasıl bir kazanıma dönüştürdüğünü öğreniyoruz. Bediüzzaman Said Nursî'nin, 'ego'sunun peşinde koşmak yerine, 'ego'sunun önüne koyduğu aşkın bir idealin peşinde nasıl kendi benliğini aşabildiğine dair tesbitler, yine bu açıdan dikkat çekici. Bediüzzaman'ın duygusal okuryazarlığı, yenilik ile geleneği buluşturmayı sağlayan duygusal âhengi ve bütüncül yaklaşımı, farklı kişilikleri ortak amaç için bir araya getirebilme yeteneği, bu yeteneği sağlayan manevî ve duygusal liderliğinin arkaplanına dair analizler, son derece dikkat çekici. İlgili bölümde yer alan, “Ruhsal liderde olması gereken dört duygusal zeka alanı” başlıklı bahis ise, Bediüzzaman'ı bir 'manevî lider' olarak anlayabilmek için özellikle ve tekrar tekrar okunmayı hak ediyor. Tarhan, Bediüzzaman'ın ortaya koyduğu düşünce sistemi ile, 'yeni psikoloji bilgileri ve sosyal sinirbilim verileri arasındaki müthiş benzerliğe Çağın Vicdanı Bediüzzaman'da ısrarla dikkat çekiyor: “Nursî'nin başlattığı hareket ve bıraktığı eserler sadece dinî bir hareket ve eserler değil; psikolojik, sosyolojik, felsefî boyutlarıyla birlikte, ilginçtir, 'sosyal nörobilimi' öngörmüş bir hareket ve eserlerdi”

12 yıl önce