|

Şairi doğduğu yerde duymak

Turan Karataş
00:00 - 4/06/2008 Çarşamba
Güncelleme: 02:52 - 4/06/2008 Çarşamba
Yeni Şafak
Şairi doğduğu  yerde  duymak
Şairi doğduğu yerde duymak

Şairler, doğup büyüdükleri, dünya renklerini kuşandıkları ve "çocukluk cenneti" misal şiirlerine koydukları mekânı/ coğrafyayı, ilerleyen yaşlarında gördüklerinde nasıl bir duyguya bürünürler? Eşdeğer bir deyişle, dünyayı ilk görüş, ilk fark ediş, ilk algılayış, zihne bir "mıh gibi" oturan imajları ilk kaydediş yeri olan ve sonra motif motif, desen desen hatırlanıp yeni anlamlarla yoğrularak sanatın madeni yapılan intibaların daracık coğrafyası olan o yerleri, yıllar sonra görünce yaşanan nasıl bir duygudur? Bu his, yürek kabartıcı mıdır, hayal kırıcı mı, umut aşılayıcı mı, yoksa bildiğimiz türden koyu bir geçmiş zaman özlemi mi? Bunu bir şairden dinlemeye değer. Ama yaşadığım bir duygu var ki, o da söylenmeden geçilemez. Bir şiiri, şairinin doğduğu toprakların üstünde dinlemek, o atmosfer içinde şiiri dinlerken mekân ve insanın ne kadar da sıkı bir bağla birbirlerine bağlandıklarını görmek.

Ergani'de ilçenin önündeki münbit bir ovada kurulmuş Anadolu Lisesinin düzenli ve pırıl pırıl konferans salonunda, o lisenin öğrencilerinden dinlediğim Sezai Karakoç şiirleri, beni tarifi imkânsız hislerle buluşturdu. Bu gençler, ezberlerinden büyük bir içtenlikle okudukları o şiirleri yazan o büyük şairin, kendileri gibi bu kasabanın (şimdi büyük bir ilçe) rüzgârıyla karardığını, karıyla üşüdüğünü, bahar yağmurlarıyla ıslandığını, aynı gökyüzünün altında uykuya daldığını, gül kokularıyla rayihalandığını, yaz gecelerinde damlarından yıldızları gözlediğini, sokaklarında yürüdüğünü, "kara incir ve nar"larından yediğini düşünmüşler midir? Hiç değilse bunların bir kısmını aklından geçirenler olmuştur. Söz gelimi, "Masal" şiirini baştan sonra ezberinden ve sanki anlatılanları seyrediyormuş gibi, 'masal'ın içindeymiş gibi okuyan o karayağız delikanlının, sesindeki titreyişten ve içtenlikten ben bunu çıkardım. Ergani, geçtiğimiz günlerde en anlamlı, en duygulu ve duyarlı günlerinden birini böyle yaşadı. İlçenin, daha evvel bu kertede heyecan verici, böyle manidar ve bu derece müstesna bir güne tanıklık etmiş olabileceğini sanmıyorum. Kadirbilir kaymakam Enver Ünlü'nün gayretleriyle, 75 yaşındaki Sezai Karakoç, ilk kez doğduğu ilçenin topraklarında, onun ne kıymette bir sanat ve düşünce adamı olduğunu çoğunun bilmediği hemşehrilerinin önünde anıldı, anlatıldı. Kaymakam Beyin o sıcak ilgisi şöyle dursun, tavırlarına yansıyan heyecanını, mutluluğunu görünce ışıltılı bir sevinç duydum. Dediğim şu, bir insan bazen bir aileyi, bir kurumu, bir kenti dahası şansı yaver giderse, koşullar olgunlaşırsa bir ülkeyi bile iyileştirebilip ihya edebiliyor. Yaralarını emleyerek acılarını azaltıyor. Yaşanılır bir dünyaya buyur ediyor insanları. Huzuru muştuluyor. Bunun örnekleri tarihte de, bugün de az değil. Kaymakam Enver Ünlü böyle bir idareci. Bunu nereden çıkardım. İnsanlardaki birlik ruhundan, böyle bir günü düğün bayram addedip davullu zurnalı karşılamadan, yüzlerdeki ışıltıdan, şairin memleketine buyur edilmesinden, yakalardaki Sezai Karakoç rozetinden... Hiçbir şeyden değilse, makam arabasını bırakıp misafirleriyle aynı araca binerek Baba Piran dağındaki Zülküfül Makamına gelişinden... Sezai Karakoç'u temsilen toplantıya katılan ve oradakilere şairin selamını, teşekkürünü getiren yeğeni İlkay Karakoç'un naklettiği bir söz yüreğimi kanattı. "Dayımın iki üzüntüsüne şahit oldum" dedi İlkay Bey. "Biri dedemin (Yasin Efendi'nin) ölümü; diğeri de doğduğu, çocukluğunu geçirdiği evin satılması." Ne kadar üzülsek azdır, Ergani'de Sezai Karakoç'un evi yoktur, yani onu hatırlatacak bir yapı yoktur. Yıllar önce satılan evleri yıkılıp yerine betonarme bir bina yapılmış. Şairin, gölgesinde gelecek tasavvurlarını kurduğu, umutlarını büyüttüğü, ilk şiir denemelerini karaladığı dut ağacı da yenicek kesilmiş. Eller, şairlerinin mürekkep lekesini muhafaza ededursun... Biz, çağının en büyük şairlerinden birinin doğduğu evi bile koruyamıyoruz. Şükür ki, Diyarbakır'da ve Ergani'de birer okula ve bir caddeye Sezai Karakoç adı verilmiş. Bu toplantı vesilesiyle Karakoç'un babası Yasin Efendi'ye dair birkaç hatıra dinledim. Esnaflık yapan Yasin Efendi, 1950'lerin başında Hürriyet gazetesinde haftada bir yayımlanan Yahya Kemal şiirlerini torunu İlkay'a okutur, dikkatle dinler ve iki üç dinleyişten sonra, ilerlemiş yaşına rağmen hemen ezberlermiş. Bu kadar berrak bir hafıza. Hemşehrisi Sezai Karakoç'u "mahzun, mahcup, müeddep, mütevazı; müdekkik, mütefekkir; çağına tanıklık ve rehberlik eden Müslüman bir fikir adamı" olarak tanımlayan Prof. Dr. Suat Yıldırım anlattı. 1960 ihtilalinden hemen sonra, Ergani'de bir toplantı bir çeşit açık hava mitingi tertip edilmiş. Kasabalılar ilgi göstermemiş söz konusu toplantıya. O sırada okunan ezanla birlik evlerden, bahçelerden, kahvelerden namaz için camiye doğru hatırı sayılır bir insan akını olmuş. Bu manzarayı gören Yasin Efendi heyecanla elini masaya vurarak "işte gerçek ihtilal budur" deyivermiş gür bir sesle. Toplumsal kaygıları olan bir kasaba aydını.

* * *

Bu güzel başlangıçtan sonra, Erganililerden şu beklenir artık. İlçede Sezai Karakoç adına bir dernek, vakıf her neyse bir sivil toplum örgütü kurulmalı ve bu büyük şair, düşünce adamı, her yıl doğduğu ay olan gülân (mayıs) ayında yâd edilmeli, eserleri, düşünceleri, şiirleri bilhassa gençlere duyurulmalı, anlatılmalıdır. Ergani'den yükselen bu ses, dalga dalga bütün memleket sathını tutacaktır bir gün.




16 yıl önce