|

Sal sokağı çocukları

Kaderle Zar Atılmaz, yatılılığın çetin şartları altında “hayatta kalmaya”, çeşitli stratejiler geliştirerek haksızlıklara erkenden direnmeye çalışan, birbirlerini ailesi belleyen çocukların ortak hikâyesi

Mahmut Topçu
00:00 - 11/04/2012 Çarşamba
Güncelleme: 21:21 - 10/04/2012 Salı
Yeni Şafak
Sal sokağı çocukları
Sal sokağı çocukları

Zekice kurgulanmış, sürükleyici, yer yer komik, yer yer hüzünlü bir romanla karşı karşıyayız. Güldürürken ağlatan, sevginin iyileştirici gücünü hissettiğiniz küçük bütçeli ama unutulmaz bir film gibi… Hani seyrettikten sonra içinizde üzüntüyle harmanlanmış tanımlanamaz bir sevinç olur ya, işte o filmlerden…

Kaderle Zar Atılmaz, gerçekten de bir film kadar hızlı… Türkiye'deki yatılılık kültürü üzerine oturtulmuş (ki bu aynı zamanda köklü okullardaki gündüzlülük kültürünü de yakından ilgilendiriyor) müthiş eğlenceli bir gençlik romanı... Dostluk, arkadaşlık, dayanışma, ilk aşk, ilk terk ediliş, fedakârlık, delikanlılık üzerine didaktik olmayan, sıkılmadan okunabilecek bir roman... Hayat gibi sahici ve samimi... Çünkü birçoğu yaşanmış...

Karadeniz kıyısında bir yatılı okuldan sızan sıcacık öyküleri anlatıyor Kaderle Zar Atılmaz. Bir ilk gençlik romanı olmanın yanında, toplumsal unsurlar ve Türk eğitim siteminin bir dönemine dair ipuçları içeren, gerçekten esinlenme eğrisi oldukça yüksek bir kurgu sunuyor. Alpaslan Akkuş, Samsun Anadolu Lisesi'nde -namı diğer Sal Sokağı'nda- geçirdiği sekiz yıllık süreci, kahramanı Apo'nun ağzından anlatmış. Dolayısıyla karakterlerin tamamına yakını gerçek. Ancak anlatılan hikaye içinde yazarın şahit olduğu alt ya da üst dönemden öğrencilere ait hikayeler de kurgunun içinde harmanlanmış.


OKULDAKİ İLK GÜN...

Seksenli ve doksanlı yıllar, nedense belleğin, daha fazla haşır neşir olduğu bir nesne haline geldi. Bazı şeylerin özümsenip bir anlatı haline gelebilmesi için üzerinden belli bir zamanın geçmesi gerektiği söylenir. Bu yıllarda çocukluklarını veya ilk gençliklerini yaşarken, belki de altmışlı yılları tarih öncesi zamanlarmış gibi algılayanlar, şimdi kendi hikayelerini anlatıyorlar ve doğasından mıdır yoksa deviniminden mi, bu dönem daha da anlatılacağa benziyor. İşte dönemin politik ve toplumsal şartlarının, belki de ruhunun bir yatılı okulun, tabiri caizse “bayağı” gündelik hayatına nasıl sızdığına dair, bu dönemleri hatırlayanların kendi öyküsü gibi benimseyeceği bir hikâye Kaderle Zar Atılmaz.

Az sayıda olduklarından Anadolu Lisesi'nde okumanın bir çeşit Amerikan rüyası muamelesi gördüğü yıllar… Pek tabi o zamanlar “Anadolu Lisesi”, “Anadolu Lisesi kazanmak”, bugün daha az önemli değil ama, daha farklı kavramlardı. Her şey tam da bu mutlu sonda başlıyor: Ailesinin umudu ve gururu olan Apo'nun okuldaki ilk gününde.

Kaderle Zar Atılmaz, anlatıcının iyi bir gözlemci olarak kurgulanması haricinde, kahraman odaklı bir hikaye değil. Yatılılığın çetin şartları altında “hayatta kalmaya”, çeşitli taktik ve stratejiler geliştirerek haksızlıklara erkenden direnmeye çalışan, birbirlerini ailesi belleyen çocukların ortak hikâyesi: Yazısız ama net yatakhane kurallarını öğrenmek, hayatta kalma mücadelesi, bazılarının ne kadar acımasız olabileceğinin erkenden keşfi, haksızlıklara karşı durmak, dayak yemek pahasına sesini çıkarmak, nerede boyun eğilmesi nerede hayır denmesi gerektiğine karar vermeyi öğrenmek, kaba kuvvet kullanmadan da birilerini alt etmeyi becerebilmek... En önemlisi de güç eline geçtiğinde onu nasıl kullanacağına daha güçsüzken karar vermek…

Evet, büyüyorlar, karakterleri oturuyor, kendilerine güven kazanıyorlar, doğru olduğuna inandıkları yolda ilerliyorlar. Ama büyük başın derdi de büyük olur. Kaderle zar atmayıp kendi yollarını çizmek için boylarından büyük işlere kalkışıyorlar bu sefer ve tabii daha büyük bir yükün altına sokuyorlar kendilerini. Bu sefer ortada bir soygun planı var. Lise öğrencileri için inanılmaz derecede sıradışı bulabilirsiniz bu planı. O halde son sözü yazara bırakalım: “Bu romanda adı geçen yer ve kişiler hayal ürünüdür. Bazen hayaller gerçek olur!”

12 yıl önce