Ursula K. Le Guin'in yeni romanı Lavinia, Metis Yayınları arasından çıktı. Gürol Koca tarafından dilimize kazandırılan Le Guin'in Lavinia'sı siyasal ve edebi düzen içinde, büyük bir destanda küçük bir rolü olan güçlü bir kadının kendi destanı.
En azından durum kesinlikle şu şekilde değildir:
- ütopya denen arzu, tarih boyu erkekler tarafından yaratılmış bir dil içinde yaşamak zorunda olmayan, ve bilhassa, henüz var olmayan bir dünyanın erdemleriyle aydınlanmış bir kadın karakter etrafında alevlenir.
Sanırım bu soruyu şimdilik mülksüzleştirmeliyiz.
Aklımıza asla getirmememiz gereken cümle: “ erkeğin ruhu derindir, onun nehirleri yer altı mağaralarında akar: kadınsa onun gücünü sezer, fakat kavrayamaz “
Le Guin'in Lavinia'sIndan
“ bir zamanlar kimdim bilmiyorum: kim olabilirdim, onu da bilmiyorum. Ama artık yazmakta olduğum şu satırlardayım yalnızca. Nasıl bir tabiata sahibim, emin değilim ve kendimi yazarken bulmak beni şaşırttı doğrusu. Latince konuşuyorum elbette, ama hiç yazmayı öğrendim mi? Bu pek mümkün görünmüyor. Benim adımda birinin, Lavinia adında birinin bir zamanlar var olduğuna şüphe yok, ama benim kendimle ilgili fikrimden veya şairimin bana dair fikrinden o kadar farklı olmalı ki, onun hakkında düşünmek aklımı karıştırıyor yalnızca.”
Peki ama edebiyatın gücünü vurgulayarak ( bundan hiç şüphe duymuyorum ) ve okurun bu vurgunun müziğini duyar gibi yapmasına dahi müsade vermeyerek, insanı insan, toplumu toplum yapan değerler ne kadar sağlıklı irdelenebilir?
“ bir kadın gibi yazmak “
Bu ideolojik ( ! ) yanılsamanın müsebbibi yine perdeli. Çünkü bu bir “yanılsama” ve bu yanılsamanın, eserde, Lavinia adıyla bir kralın kızı olarak karşımıza çıkması da elbette tesadüf değil.
“ kadını bağımlı hale getiren dilin kendisidir “
/ Le Guin yapıtlarının bütün görkemi, sanatının bütün gücü, mutlu bir yaşam arzusu, bu tek kaygıya feda edilmiştir. Feminist ütopyalar yeni bir dünya görüşü ve dil yaratmaya çalışırken, yapıtların kendisi bu gayreti asla yargılamaz. Yapıt çok şey söylemek arzusu içindeyken aslında hiçbir şey söylemez. Çünkü o temel yasaya mahkûmdur.
Ataerkil toplumun sunduğu dilden kendini kurtarabilmek. Aslında ütopyanın kendisi, tek başına budur!
Dolayısıyla genel söylemin derin hakikati budur!
Ne de olsa yıkım ( edebi ya da pejmürde ) yalnızca erkeklerin kaleminde ışıl ışıl parıldar!