|

Sana gitme demeyeceğim

Bilim kurgu kitaplarıyla ve özgün feminst söylemleriyle adından söz ettiren Ursula K.Le Guin, yeni romanı Lavinia ile okurlarını eşsiz ve dişil bir şölene davet ediyor

Serkan Ozan Özağaç
00:00 - 13/01/2010 Çarşamba
Güncelleme: 22:58 - 12/01/2010 Salı
Yeni Şafak
Sana gitme demeyeceğim
Sana gitme demeyeceğim

Ursula K. Le Guin'in yeni romanı Lavinia, Metis Yayınları arasından çıktı. Gürol Koca tarafından dilimize kazandırılan Le Guin'in Lavinia'sı siyasal ve edebi düzen içinde, büyük bir destanda küçük bir rolü olan güçlü bir kadının kendi destanı.


  • Le Guin'in bu yeni romanı için söylenebilecek belki de ilk şey ( O'nu tüm ütopyalarından ayrıştırdıktan sonra ) yazarın tahayyül'ünün baş döndürücü metinselliğinin huşu uyandırıcı işlevini yeniden başarıyla yerine getirmiş olmasıdır.

    En azından durum kesinlikle şu şekilde değildir:

    - ütopya denen arzu, tarih boyu erkekler tarafından yaratılmış bir dil içinde yaşamak zorunda olmayan, ve bilhassa, henüz var olmayan bir dünyanın erdemleriyle aydınlanmış bir kadın karakter etrafında alevlenir.


  • Alışılagelmiş duyarlığı içinde ataerkil öğelerle, emperyalist öğeleri birleştiren Le Guin, bu yeni romanında da ( geri döndürülemez bir geçiş olarak ) Vergilius'un Aeneas'ında, ( ne şaşırtıcı ki, ihmal edilmiş bir karakter olan ) Lavinia'yı alıp, ona hak ettiği sesi veriyor:

  • Peki, bu hak ediş; Le Guin külliyatının iç gerçekliğine alabildiğince naif bir biçimde basılmış bir mühür müdür?

  • Yoksa eril kimliğin eritilmesine karşı bir tür bi'at mı?

    Sanırım bu soruyu şimdilik mülksüzleştirmeliyiz.


  • Şu harikulade cümleyi aklımıza asla getirmeden Lavinia'nın kitaptan alınmış olan iç konuşmasına kulak verelim.

    Aklımıza asla getirmememiz gereken cümle: “ erkeğin ruhu derindir, onun nehirleri yer altı mağaralarında akar: kadınsa onun gücünü sezer, fakat kavrayamaz “

    Le Guin'in Lavinia'sIndan

    “ bir zamanlar kimdim bilmiyorum: kim olabilirdim, onu da bilmiyorum. Ama artık yazmakta olduğum şu satırlardayım yalnızca. Nasıl bir tabiata sahibim, emin değilim ve kendimi yazarken bulmak beni şaşırttı doğrusu. Latince konuşuyorum elbette, ama hiç yazmayı öğrendim mi? Bu pek mümkün görünmüyor. Benim adımda birinin, Lavinia adında birinin bir zamanlar var olduğuna şüphe yok, ama benim kendimle ilgili fikrimden veya şairimin bana dair fikrinden o kadar farklı olmalı ki, onun hakkında düşünmek aklımı karıştırıyor yalnızca.”


  • Düşmana doğru fırlatılmış bir mızrak gibi. Ve o düşmanın cinsiyeti şüphesiz kadınlara baskı yapan bir cinsiyettir. Elbette kınayıp mahkûm etmek değil amacım. Kaldı ki Le Guin romanlarındaki en dayanıklı erdem sütunu olan erkek-egemen toplumun sorgulanışı Lavinia'da da en temel şey.

    Peki ama edebiyatın gücünü vurgulayarak ( bundan hiç şüphe duymuyorum ) ve okurun bu vurgunun müziğini duyar gibi yapmasına dahi müsade vermeyerek, insanı insan, toplumu toplum yapan değerler ne kadar sağlıklı irdelenebilir?

    LAVINIA ZAVİYESİNDEN

    “ bir kadın gibi yazmak “

    Bu ideolojik ( ! ) yanılsamanın müsebbibi yine perdeli. Çünkü bu bir “yanılsama” ve bu yanılsamanın, eserde, Lavinia adıyla bir kralın kızı olarak karşımıza çıkması da elbette tesadüf değil.

    “ kadını bağımlı hale getiren dilin kendisidir “

    / Le Guin yapıtlarının bütün görkemi, sanatının bütün gücü, mutlu bir yaşam arzusu, bu tek kaygıya feda edilmiştir. Feminist ütopyalar yeni bir dünya görüşü ve dil yaratmaya çalışırken, yapıtların kendisi bu gayreti asla yargılamaz. Yapıt çok şey söylemek arzusu içindeyken aslında hiçbir şey söylemez. Çünkü o temel yasaya mahkûmdur.

    Ataerkil toplumun sunduğu dilden kendini kurtarabilmek. Aslında ütopyanın kendisi, tek başına budur!

    Dolayısıyla genel söylemin derin hakikati budur!


  • Aslında tüm bu yazdıklarım, Pierre Janet'nin “ okunan her kitap kirlenir “ sözü dolayımında yazarı eserine şikâyet etme istencinden başka bir şey değil. Kaldı ki bir eleştiri kaleme alan herkes, istisnasız, sadece ahkam keser. Ama bazıları ahkam kestiğinin farkında olduğu için büyük bir ahlaki bölünme yaşamaz. Yeni ve beklenmedik bir terminolojik çatışma yaşamamak adına son olarak şunlar söyleyebilirim:

  • Le Guin, Lavinia ile, okurlarını Roma mutfağındaki eşsiz ve dişil şölene davet ediyor. Kurguyla gerçeklik arasındaki çizgiyi özenle bulanıklaştıran bu romanın, Le Guin okurlarına bir hayal kırıklığı yaşatacağını düşünmüyorum. Kaldı ki sadakatin en sağlam biçimiyle kendini gösterdiği, dolayısıyla hayal kırıklığı ile asla kendini perdelemeyecek olan okur grubu, ataerkil önyargılara savaş açmış olan Le Guin'e aittir.

  • Ama belki de bazıları Lavinia'yı bir şiir adı olarak hatırlamayı yeğleyeceklerdir.

    Ne de olsa yıkım ( edebi ya da pejmürde ) yalnızca erkeklerin kaleminde ışıl ışıl parıldar!



  • 14 yıl önce