|

Sansürlü muhalif ses

N. Ahmet Özalp Refik Halid Okları Kırılmış Kirpi adlı eserinde onun Kirpi'nin Dedikleri adlı eserinden başlayarak eski harflerle basılan diğer tüm eserleri üzerinde yaptığı karşılaştırmalı çalışmasının sonuçlarını okurlarıyla paylaşıyor

Asım Öz
00:00 - 9/03/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:57 - 8/03/2011 Salı
Yeni Şafak
Sansürlü muhalif ses
Sansürlü muhalif ses

Yetmiş yılı aşkın yaşamı oldukça hareketli ve çalkantılı geçmiş olan Refik Halid, yazılarında hayatın hüzünlü tarafını ele almakla kalmamış, onu mizahi anlatımla ifade ederek okuyucusunu güldürmeyi, güldürürken de düşündürmeyi başarmıştır. Bütün tanınmış mizahçıların yaşamlarını incelersek, bunların rahat ve normal yaşam sürmediklerini, dar geçitlerden geçip, zor yerlerden geçtiklerini görürüz. Refik Halid'de de durum bundan farklı değildir. Siyasi hiciv yazılarından dolayı uzun süre sürgün edilen Refik Halid hem siyasetle ilgili hem sosyal hayatla ilgili yazılarında kızgınlıklarını, nefretini, kinini, öfkesini, hıncını, mizahi bir anlatımla ortaya koymayı başarmıştır.

Onun mizahi yaklaşımları; siyasi hayatla ilgili mizahi yaklaşımlar, sosyal hayatla ilgili mizahi yaklaşımlar ve kültürel hayatla ilgili mizahi yaklaşımlar olmak üzere üç bölümde ele alınabilir. Burada üzerinde durulması gereken husus şu ki yazarın eserlerine konu olan meseleler, onun yaşadığı devirdeki güncel meselelerdir. Bu güncellikten dolayı onun eserleri tek parti yıllarında güç ve iktidar ilişkilerinin etkisiyle sansüre uğramıştır. Devrin siyasi ortamından bağımsız düşünülemeyecek bu sansür hadisesinden peşinden giden N. Ahmet Özalp Refik Halid Okları Kırılmış Kirpi adlı eserinde onun Kirpi'nin Dedikleri adlı eserinden başlayarak eski harflerle basılan diğer tüm eserleri üzerinde yaptığı karşılaştırmalı çalışmasının sonuçlarını okurlarıyla paylaşıyor.

Eserlerin budanması

Refik Halid, yüzelliliklerin affı üzerine 1938 yılında sürgünlükten döner. Bu onun için sorunların bitmesi anlamına gelmez. Artık başka sorunlarla boğuşması gerekecektir yazarın. Kişiliğinin ayrılmaz parçası olan muhalefet ve mizah sansürlenecektir. Eserlerinin 1939'dan başlayarak yapılan yeni baskılarında, onun muhalif kimliğini belirginleştiren özgün basımlarının aynı içeriğe sahip olmayışı bu sansürü görünür kılacaktır. Başka bir deyişle onun muhalifliğini belgeleyen eserler, yeni basımlarında budanarak tek parti rejiminin kabul edebileceği bir içeriğe dönüştürülmüştür. Özalp'in çalışması üç inceleme yazısından ve kitaplardan çıkarılan yazıların bir araya getirilmesinden oluşmakta. Kuşkusuz sansür sadece çıkarılan yazılarla sınırlı değil. Kitaplarda yer alan yazılar da daha ince, daha duyarlı bir operasyona tabi tutuluyor. Böylece dönemin siyasal tasavvurunun eğilimleri, duyarlı olduğu konu ve alanlara da belirlenmiş oluyor. Kirpi'nin Dedikleri üzerine yapılan inceleme “Kirpi'nin Dedikleri, Demedikleri” Ago Paşa'nın Hatıraları üzerine yapılan inceleme “Ago Paşa'nın Unuttukları” ve diğer eserlerini inceleyen “Osmanlı'dan Cumhuriyete “Burun” Merakı” başlıklı yazılar daha önce Kaşgar dergisinde yayımlanan yazılardı. Bu yazılar muhalif bir yazarın eserlerinin nasıl budandığını bütün boyutlarıyla ortaya koyuyor. Yapılan değişikliklerin izlerini kelime kelime süren Özalp, bu değiştirmenin özü bakımından “yazıları sosyal ve siyasal bağlamından soyutlamaya, yazarın muhalif yüzünü belirsizleştirmeye yönelik olduğunu” belirtiyor. Muhalif yüzün belirsizleştirilmesi ister resmi görevliler tarafından yapılsın isterse onların talimatı ile yazar veya yayıncı tarafından yapılsın sonuç değişmez. Çünkü sansürü mümkün kılan siyasal ortam ve onun dayattıklarından ayrı olarak düşünülemez.

Sansür sonunda neler olmuştur peki? İstiklal Mahkemesi reisliği ağır ceza reisliği, madamül'-ömr muhalif ömrün sonuna kadar yufka yürekli, İttihatçılar Fırkacılar, Yaşasın İttihat ve Terakki Yaşasın cemiyet olmuştur. Ve daha pek çok şey.

Tezler de sansürlü!

Kuşkusuz tek parti yıllarında sansüre uğrayan konuşamayan tek yazar Refik Halid değildir. Başka hangi yazar ve eserlerin dönemin siyasal uygulamaları neticesinde ne tür uygulamalara muhatap kaldıkları yeni araştırma ve çalışmalarla ortaya konulabilecektir. Bu aşamada bu türden örneklerin çoğalmasını dilemekten başka bir çaremiz yoktur. Bilindiği üzere Ahmet Özalp harf devrimine kadar beş baskı yapan Çalıkuşu romanının 1935 yılındaki yeni basımında maruz kaldığı operasyonu tek parti yıllarının tipik bir örneği olarak ortaya koymuştu. Budamanın kökeni tek parti yıllarında meydana gelen siyasal gelişmelerin oluşturduğu geniş bir bağlama dayanıyor. Tek parti iktidarının resmî bir edebî kanon oluşturmak amacıyla daha önceden yazılmış eserlere sansür uygulamak başta olmak üzere kimi eserleri ideolojik olarak dönüştürmeye çalıştığı bilinmektedir.

Refik Halid üzerine yapılan tezlerin genelinde onun eserlerinin 1940 sonrası baskılarının kullanıldığı dikkate alındığında bu tezlerin ve tezlerden hareketle yazılan yazıların yeniden gözden geçirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çünkü onun muhalifliğini tam olarak yansıtmamaktadır bu yıllarda yapılan baskılar. Örneğin Şerif Aktaş tarafından yazılan Refik Halid Karay biyografisi bunlardan biridir. Yine 2007 yılında M. Fatih Andı danışmanlığında İstanbul Üniversitesi'nde hazırlanan “Refik Halid Karay'ın Eserlerinde Mizah ve Hiciv” başlıklı tezde kullanılan Refik Halid'e ait eserlerin tüm baskı tarihleri 1940 ve sonrasına ait. Üstelik M. Fatih Andı'nın, önce Kaşgar dergisinde yayımlanan daha sonra kitaplaşan bu yazılardan haberdar olmaması mümkün değil. Bu bakımdan Refik Halid sansürünün hâlâ sürüyor olduğunu söylemek mümkün. Konuya bu açıdan bakıldığında, en iyisi eğitimlilerin inanmamaya ant içtikleri ama yine de bütün kalpleriyle hâlâ kölece takip ettikleri bu körlükten bir an evvel kurtulmalarını dilemekle yetinmek.

Refik Halid hakkında yazanların öncelikle konformist uykularından uyandırılmaları gerekmektedir. Özalp'in çalışması ile ortaya çıkan toplam Refik Halid'in muhalif kimliğini olduğu gibi sansürsüz biçimde görmemizi sağlıyor. Özalp'in bu eserinin de akademik dünyanın akışına etki edeceğini düşünüyorum. Çünkü onun Reşat Nuri'nin Çalıkuşu romanı üzerine yapmış olduğu titiz inceleme birçok çalışmaya olumlu anlamda katkı yapmıştı.

Gerçekte ne olup bittiğini bilmek erk kazandırır. N. Ahmet Özalp bu erke sahip bir yazar olarak susturulmuş metinlerin seslerinin yeniden işitilmesi yolunda epey çaba harcadı ve mesafe alınmasını da sağladı. Eserin baştan kitap olarak tasarlanmaması nedeniyle iç mimarisinin oluşumunda pürüzler yok değil. Ama bu pürüzler esasa ilişkin değil. Son söz sansürlü muhalifin: “Edebiyatı öldüren rejim, insanlık için tehlike teşkil eder.”

13 yıl önce