|

Schopenhauer'un merhameti noksan, bizimki tamam mı?

Merhameti Allah'sızdır Schopenhauer'un. Peki, merhametsiz, adaletsiz olup da, Allah'lı olunur mu? Ne yazık ki bu sorunun cevabı artık yaygın olarak "olunur" şeklindedir. Ve üstelik bu cevap oldukça da tafsîlâtlı, akl-ı maaşla kolay anlaşılır ve kolay kabul edilebilir bir cevap gibi görünmektedir

Nuran Ürkmez
00:00 - 7/02/2012 Salı
Güncelleme: 23:35 - 7/02/2012 Salı
Yeni Şafak
Schopenhauer'un merhameti noksan, bizimki tamam mı
Schopenhauer'un merhameti noksan, bizimki tamam mı

Hakiki iyiler, iyi olmak farkındalığıyla yaşamayan, iyi olduklarını unutan iyilerdir. Hakiki kötülerse bilâkis, başkalarında yarattıkları kederden haz devşiren, bu kederden bir tür şuurlu mutluluk hâsıl eden kötülerdir. Zîra, iyi olmak kendimizden başkalarına taşınabilmeyi, diğergam olmayı gerektirir. Kötülükse aksine, ona sahip olana, sıkı sıkıya kendi ben'inde kalmayı tembih eder. Bu yüzdendir ki iyilerin kalpleri başkalarıyla çoğalarak genişler, büyür. Kötüler, kendi darlıklarını, enaniyetlerini şişirerek genişletmeye çalışırlar. Yani, iyilik diğergamlıkla, merhametle kaimdir. Kötülük, bencillikle, merhametsizlikle…

İyilik diğergamlıkla kaim

Ak ve karanın artık çocukluk yıllarımızın Kemalettin Tuğcu hikâyelerinde, eski Türk filmlerinde hükmünü eda ediyor olduğunu bilmek, iyilik ve kötülüğe dair böyle bir kategorik izah karşısında, bizde, müstehzî tebessümler husûle getirebilir. Yazık ki grinin bütün tonlarına alışmış hayatlarımız için, bu tebessümler anlaşılırdır da. Ancak, kalplerimizi yokladığımızda yine hepimiz biliriz ki, bulanık görüntüler ardında iyi, hâlâ o eskiden bildiğimiz iyidir, kötü de yine hep o bildik kötü…Hâlâ güzel olanda, iyide, sevgide, mutlaka merhamet vardır. Keza, ahlâklı olanda da merhamet vardır. Arthur Schopenhauer, "…ahlâkîliğin tek aydınlık tarafı, merhamettir, ahlâklı insanın güdüsü merhamettir, merhamet, kalbi kötülükten alıkoyar" diyor, "acı vermekten haz alma şeytanîdir ve merhametin tam karşısında yer alır".

Schopenhauer fıtratın gerçek sahibiyle ilgilenmez

Schopenhauer'un akl-ı maaş ile söyledikleridir bunlar. Schopenhauer akl-ı maadı tanımaz. Ahlâkîliği, merhameti, fıtrî olanda bulur ama fıtratın gerçek sahibiyle ilgilenmez. Dolayısıyla kimseye hesap vermeyen böyle bir fıtratın doğrusu da kendinden menkuldür. Ama fıtratta, önemli ölçüde iyilik, güzellik, zaten mündemiç olduğu için böyle bir yaklaşım da doğrudur, lâkin denilebilir ki ziyadesiyle noksan bir doğrudur. Ahlâk, adalet, merhamet, vicdan gibi kavramlar, Allah'sız olduklarında, kaidesiz sütunlar gibi, hayatlarımızın oynak ve güvenliksiz taşıyıcıları olurlar. Bizde "her şekli yerli yerine oturtan" inanmaktır. Sadece kendi varlığımıza değil, varlığımızı var edene inanmak… Çünkü malum, insan kendindeki iyiliği de O'nun bildirmesiyle bilebilir. Dolayısıyla, merhamet de Rahman ve Rahim olandandır.

Schopenhauer'un merhamet, adalet, ahlâk -ki bunları haklı ve yerinde olarak bir arada ele alır- için güvendiği yegâne yer insanın ruhudur. Schopenhauer'da ruhun yaratıcısı yoktur. Merhameti Allah'sızdır Schopenhauer'un. Peki, merhametsiz, adaletsiz olup da, Allah'lı olunur mu? Ne yazık ki bu sorunun cevabı artık yaygın olarak "olunur" şeklindedir. Ve üstelik bu cevap oldukça da tafsîlâtlı, akl-ı maaşla kolay anlaşılır ve kolay kabul edilebilir bir cevap gibi görünmektedir.

“Bana merhamet etme!”

Hayatlarımızda akla karayı belirgin kılan eski Türk filmleri, bir taraftan da tuhaf bir biçimde sevgi ve merhameti ayrıştırdı. Mâlûm, meşhur Türk filmi repliğidir; sevilmediğinden şüphe eden adam, sevdiği kadına haykırır: "İstemiyorum, git, bana merhamet etme!". Böylece merhamet, eziklere, zavallılara münhasıran tedavüle konması gereken bir his olarak damgalanır, tahdid edilir. Halbuki, hakikat bu değildir. Merhamet sevgiden ayrı düşünülemez. Bütün varlığıyla sevgiliye göç eden bir yüreğin ona nasıl merhameti olmaz. Ve bu hususta doğruyu türküler söyler. Meselâ; Ali Ekber Çiçek, "Nasıl yâr diyeyim, ben böyle yâre…" türküsünde Pir Sultan Abdal'ın ağzıyla şöyle seslenir: "…coşkun çaylar gibi çağlamayan yâr/gönlünü gönlüme bağlamayan yâr/benim şu derdime ağlamayan yâr/daha ağlamasın öldükten sonra…".

İçimizdeki merhametle yüzleşmek gerekli

Merhametle ilişkimiz, şüphesiz, uzun uzadıya konuşulabilecek ve pekçok sosyal, ekonomik, sosyo-psikolojik sebep-sonuç meselesiyle ele alınabilecek bir mevzû. Schopenhauer, bu mevzûya zihni açacak bir felsefî derinlik getiriyor Dergah Yayınları arasından çıkan Merhamet isimli kitabında. Ancak galiba bize düşen, bu felsefeden daha çok, içimizdeki, kimyamızdaki, yüzü Yaradan'ına dönük merhametle yüzleşmek olmalıdır.

12 yıl önce