|

Segâh bir şarkı, Cahit Sıtkı ve hatıraların Ziya'sı...

En çok canı yandığında başını şiirlere vuranların, o başı sâlimen geri alabilmeleri, şiirdeki mûsıkî rikkatinden, mûsıkî merhametindendir. Yani bana öyle geliyor, şiirdeki mûsıkî, şiirin kalbi, şiirin merhametidir

Nuran Ürkmez
00:00 - 10/08/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:48 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Segâh bir şarkı, Cahit Sıtkı ve hatıraların Ziya's
Segâh bir şarkı, Cahit Sıtkı ve hatıraların Ziya's

Hatıraların kalbinize dağılıp, ruhunuzu kuşattığı bir akşam vaktinde, bir segâh şarkı, “Bu tatsız akşam saatinde...” şarkısı dilinize düşmemişse, hiç Alâeddin Yavaşça tanımamış, hiç Cahit Sıtkı okumamışsınız demektir. Zîra bu güzel şarkının hatıralara “Ey! Hatıralar!” diye seslenişindeki “Ey!” nidâsı, yürekten inanıyorum, hiçbir şiire bu denli yakışmamıştır:

Şarkıdaki ilk “Ey!”, hatıraları sıradanlık nehrinden çekip çıkarır ve onlara nâmutenâhî bir azizlik verir. “Bu tatsız akşam saatinde görünmez kanatlarınızla \cama vurmayın ey hatıralar!...” (Keşke dostlarıma yaptığım gibi, bu bir hecelik 'ey!' in' hatıralardan yana ne kesif bir anlamı yüklenebildiğini size de okuyarak anlatabilsem...)

Yandım bu hatıradan, yeter ey!

İkinci seslenişte bir yalvarış vardır; “Sessizliğine doymadığım o eski saatleri\yeni baştan kurmayın ey hatıralar!...” Bestekâr şairin sesini adeta şöyle işitir ve anlatır: “Siz ey hatıralar! Siz ki azizsiniz, azizler âlîcenabtır... O halde eski saatleri yeni baştan kurup da beni üzmeyin. Bu hatıra nağmelerine kapılıp sürüklenmeye mecâlim yoktur. Bu nağmelerle benim hangi derdimin nüksedeceği, bu nağmelerin beni yaralısı olduğum hangi kapının önünde bırakıvereceği bilinmez...”.

Derken, “yandım bu hatıradan, yeter ey!”i gelir. “Suda yıldızlara uyarak siz de uzaktan\ bir çakıp bir sönüp durmayın ey hatıralar!...”.

Son olarak da “içimi acıtsanız da kıymetlilerimsiniz ey!” i ile şarkı biter. “Bu tatsız akşam saatinde\ başucumda pervâneler gibi\ dönüp durmayın ey hatıralar!”.

Alâeddin Yavaşça, bu şarkıda, Cahit Sıtkı'nın şiirindeki nağmeyi, “Ey!” nidalarıyla alabildiğine çoğaltmış, şiirin kalbini hârikulâde nağmelere tahvil etmiştir.

Şiir sözün merhametidir...

Şiir bizâtihi mûsıkîsi olan sözdür, mâlûm. En çok canı yandığında başını şiirlere vuranların, o başı sâlimen geri alabilmeleri, şiirdeki mûsıkî rikkatinden, mûsıkî merhametindendir. Yani bana öyle geliyor, şiirdeki mûsıkî, şiirin kalbi, şiirin merhametidir. Hatta şiir sözün merhametidir...

Sanırım bu sebeple, şiiri nağme kabul eden ve “...şairin mesuliyeti ve şerefi sesle başlar, sesle biter”diyen Cahit Sıtkı ekliyor: “... hani şu bahtsız dünyamızın idaresini de şairlere bıraksalar diyeceğim geliyor. Evlerimizde hatıralarımızın nöbetçiliğini yaparak, ümitlerimizi yemiş ağaçları gibi aşklı bir ihtimamla yetiştirerek ne sakin günler geçirir, ne deliksiz uykular uyuyabilirdik! Yeryüzü, hülya ile hakîkatin ayırd edilemeyeceği sahih bir cennete dönerdi”.

Cahit Sıtkı'nın, ismiyle müsemmâ biricik dostuna yazdığı mektuplarını okurken, bu mektuplara Alâeddin Yavaşça şarkısı da eşlik edince, içiniz hatıraların ziyâsıyla doluyor ve şairlerini, bestekârlarını kalp üstünde tutan, aziz bilen bir toplumda acaba daha mı çok iyilik vardır diye düşünüyorsunuz... Daha çok iyilik, daha çok merhamet, daha çok mûsıkî...n


*Lütfen şarkıyı bestekârın kendi sesinden, kıymetli Alâeddin Yavaşça'dan dinleyiniz.
13 yıl önce