|

Sevgili Bayan Milena, Eylüller başka artık...

Prag artık Kafka'nın 1920 ya da 1922 Eylül'lünde, Milena'sına hararetli mektuplar yazdığı Prag değil. Bu Prag, gözünden evvel objektifini doldurmaya çalışan turist refleksleriyle yorgun bir Prag

Nuran Ürkmez
00:00 - 12/10/2011 Çarşamba
Güncelleme: 20:37 - 8/10/2011 Cumartesi
Yeni Şafak
Sevgili Bayan Milena, Eylüller başka artık…
Sevgili Bayan Milena, Eylüller başka artık…

Bu Eylül Prag'ı gördüm. Zihnime çok evvelden “bir sonbaharda görmeliyim” dilek notuyla kaydettiğim, Kafka ve Milena'nın Prag'ını…

Eylül Prag'da hakikî bir Eylüldü. Karluv Köprüsü'nden Vltava'nın sularına bakarken, yağmur altındaki şehir, yeşil kurşunî sonbaharıyla, ürpertici ve çekici bir ruh uyarıcısı gibiydi. Uyarıcı derken bir münebbihten söz etmiyorum. Bilâkis, derleyen düzenleyen ve bu manada teskin eden değil, insanın ruhunda yaşama sevincine, yaşama hüznüne dair -hususen hüznüne dair- ne varsa onu açığa çıkaran, dirilten, mümkünse bir surete, bir varlığa dönüştürmeye çalışan, müteharrik bir güçten bahsediyorum.

Bu gücün Kafka'ya ve Milena'ya tesir etmiş olması muhtemeldir. İnsanların duygu genetiklerinde içlerine doğdukları coğrafyanın iklimin payı olduğu muhakkak. Az ya da çok… Meselâ, eski şehir meydanına çıkan sokakların birinde kuklacı dükkânı işleten, ya da Karluv Köprüsünün ayaklarının dibindeki Cafe'sinde şekerli trola yapıp satan Praglı için belki az… Ancak, ince hastalığın pençesinde ölümüne gün sayacakken, aldırmayıp, içindeki tutku damarının ardında sürüklenen, yanan başına 'Sevgili Milena' dan gelen mektuplarla yağmur bulan, Milena'nın deyişiyle, “gerçekten kavrayan, gerçekten hisseden, saf ve temiz Kafka” içinse çok… Keza, depresif ama mağrur, fehmi geniş, algısı, idrâki çok açık (Kafka için “dünyayı alışılmadık ve derin bir biçimde tanıyordu, kendisi de alışılmadık derin bir dünyaydı” diyen Milena o derin dünyanın içine girmeyi başarmış yegâne kadındır), güçlü, sevmeyi iyi bilen, sevgili Milena için de öyle…

Kafka'nın hatırası, bu şehirde fena halde satılık

İnsan ruhu üzerinde müessir olan iklim ve mekânı, yine de, benim şimdi yapmaya çalıştığım gibi, eskiyi ve yeniyi harmanlayarak izah etmek zor, daha doğru bir ifadeyle kesinlikle noksan. Zira Prag artık Kafka'nın 1920 ya da 1922 Eylül'lünde, Milena'sına hararetli mektuplar yazdığı Prag değil. Bu Prag, (benim için Eylül'le beraber varolan bütün çekiciliğine rağmen) her gün yığın yığın turistlerle, şehrin her köşesini, gözünden ziyade ve gözünden evvel objektifine doldurmaya çalışan turist refleksleriyle yorgun bir Prag. Kafka'nın hatırası, bu şehirde fena halde satılık. Ve üstelik itiraf edeyim ki çok para ediyor.

Yani, Prag'da sonbaharın tesirini aslında benim gibi bir yabancı için bile kırıp parçalayan çok şey var. Buranın yerlisi Milena, sadece iki elbisesiyle güzel görünebildiğini söyleyen Milena, bugünkü Prag'ın çehresinde nasıl dururdu acaba? Nasıl sever, nasıl anlar, nasıl kavrar, nasıl hissederdi?..

Bütünlüğü bozulmuş mekân, iklim, insan...

Kırılıp parçalananı, sarıp sarmalayıp gönlüne sığdırmaya, onu kendine müteessir hale getirmeye alışmış (bütünlüğü bozulmuş mekândan, iklimden, insandan, hâsılı dünyadan sözediyorum), en derin yaralarını, güya güçlü savunma mekanizmalarıyla (doğrusu bu lâfın savunmasını da mekanizmasını da hiç sevmedim, sevmiyorum, ama ne diyebilirim?..) tedavi etmeyi bilen, bugünün dünyasının bütün Milena'ları gibi, denilebilir mi acaba?...

Kafka'nın Milena'ya Mektuplar'ının Can Yayınları çevirisinde, eski çevirilere göre ciddi ifade bozuklukları var. Bu bozukluklar yayıncı notlarında dile getirildiği gibi “yazardan kaynaklanan tarihsel özellikler ve yazılı dilin kurallarından yerel nitelikli sapmalarla” izah edilebilir mi bilemiyorum.

12 yıl önce