|

Sevmek, sezmekle başlar...

Anadolu insanının “oğlan kıza tutuldu” deyişini Ortega Y Gasset, 'aşk ve dikkat çekilmesi olgusu'yla sayfalarca anlatıyor. “Oğlan kıza tutuldu” ifadesi, aşkın bir dikkat tutulması olduğu gerçeğini kısaca anlatır

Nuran Ürkmez
00:00 - 11/05/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:19 - 10/05/2011 Salı
Yeni Şafak
Sevmek, sezmekle başlar…
Sevmek, sezmekle başlar…

“Mukakkak ki Allah, kişi ile kalbi arasında (hâil) dır.” Enfal/24

“Ne vakit içime baksam, yükseklik korkum depreşir” diyen yazara daima hak verdim, hem de hiçbir korkunun böyle tuhaf bir çekim gücüne sahip olmadığı hakîkatini ilave ederek.

Mâlûm, insan yüreği kâinat kadar… Öyle ya “Denizde yüzüp giden gemiye şaşılmaz. Bir gemide yüzbinlerce denizin bulunuşu şaşılacak bir şeydir” .

İnsan, kâinatı içinde taşıyıp da onu fehmetmeye müsaid olan yegâne varlık. Ancak bu fehmin de esaslı sınırları var. Yani idrâkimiz kâinatımız kadar geniş değil. Sadece severken bu hudutlardan kurtulduğumuzu varsayabiliyoruz. Çünkü aşka sahiden hudut çizilmiyor... Ve insan severken, göğsünde taşıdığı kâinatı bütünüyle hissedebiliyor. Zira sadece severken, kadınsa şayet, bu kâinatı olanca görkemiyle sevdiğine aktarıp teslim ediyor, erkekse, aktarılanı kendisine katıp genişliyor ya da hâkimiyet geliştirebiliyor.

Ama bu hâl, ömrümüzün en büyük çelişkisine de sahip. Çünkü kesîf duygunun paylaşımı, izâhı, neredeyse imkânsız. Mânâ alanımız genişledikçe , bu kez de söz alanımızın darlığıyla karşılaşıyoruz. Ne desek hâlimizi anlatmaya yetmiyor. Sevgi coşkunluğuyla yapmaya çalıştığımız, sevginin tezâhürü üzerine kırık dökük bir şeyler söyleyebilmekten ibaret.

Yine de insanlık tarihinin en kıymetli en güzel sözleri hiç şüphesiz sevgiye dair olanlar, sevginin yaşanmışlığından neş'et edenler.

Bizde sevgi nazariye değil tecrübe konusu…

Bizde sevgi, Batı'daki gibi nazariye değil, daima tecrübe konusu olmuş. Yaşayan hallerini söylemiş, tâkib eden derleyip toplamış ve meselâ 'Mevlânâ'da Sevgi Anlayışı' demiş. Halbuki pek çok Avrupalı düşünürün, yazarın, 'sevgi kuramı' var. İspanyol yazar Ortega Y Gasset, bizim için belki de bu yazarların en önemlilerinden biri. Zira söyledikleri toplum şuurumuzda mündemiç olan hayat, insan, hakîkat bilgimize oldukça yakın. Bizim hülâsa ettiğimizi, o ayrıntılandırıyor:

Meselâ, Anadolu insanının “oğlan kıza tutuldu” deyişini Gasset, 'aşk ve dikkat çekilmesi olgusu'yla sayfalarca anlatıyor. “Oğlan kıza tutuldu” ifadesi, aşkın bir dikkat tutulması olduğu gerçeğini kısaca anlatır. Ama bu kısa cümle, aşığın, hayata ilişkin bütün dikkatinin, sevgili üzerinde toplandığına dair pek çok sezgi içerir. Evet, birine tutulmak, kesinlikle dikkat tutulmasıdır.

Meselâ, yine Gasset, “insanın usçu ve özgür olduğunu söylemek, bence neredeyse yanlış sayılabilecek bir önermeyi dile getirmektir. Aslında usumuz da, özgürlüğümüz de vardır elbet ama bu güçlerin ikisi de varlığımızı saran ince bir zar oluştururken, bu zarın içindekiler ne ussaldır ne de özgür. …dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğru yaşıyoruz” diyor.

“O yazdıysa…”

Biz de, kendimizle kalbimiz arasında Rabbimizin olduğunu, kişi ile kalbi arasında O varsa, iki kalp arasındaki âteşin zaten O'nun buyruğunda olacağını yine O'nun öğretmesiyle biliyor ve kısaca “Yazdıysa…” diyoruz. Bunun içindir ki sevginin, aşkın, başlangıç noktasını ve içeriğini, uzaktan bakarak, bir nesne gibi analiz etmiyoruz, seziyoruz. Sevgimiz bu derin sezgiyle büyüyor… Büyürken de, kadın erkek oluşumuzdan tutun da, yaşadığımız topluma, içine doğduğumuz yaşama çerçevesine, yaşama üslûbumuza, yaşama anlayışımıza, sevme yeteneğimize, kişiliğimize kadar pek çok farklılıklarımızla nitelik ve nicelik kazanıyor, çeşitli görünümlere bürünüyor.

Sözgelimi, kasaba ya da küçük şehir insanıyla, bir metropol insanının sevgisi aynı biçimde hatta aynı nitelikte tezâhür etmiyor. Kasabalar ya da küçük şehirler, hafızam beni yanıltmıyorsa Sezai Karakoç'un söylediği gibi “gerçek ve özgür kişiliklerin ortaya çıktığı” yerler. Çünkü kasabalardaki kişilikler, tüm netliği ve parlaklığıyla toplum ya da çevre tarafından görülmüş, kabul edilmiş, onaylanmış kişilikler. Ve içlerinde bulundukları çevrenin pozitif denetçiliğini kabul etmiş kişilikler. Kasabalarda sükûnet ve cemaat ahlâkı, kişinin bir uzaktan sevme geleneğine sahip olmasını mümkün kılar. Halbuki, sürünün içinde kaybolmuş metropol insanı için uzaktan sevme, neredeyse imkânsızdır. Çünkü onun zihni sevgiliyi kalabalıklardan soyutlamak noktasında kasabalıya göre oldukça yorgun ve zayıftır.

Kasabalı ya da şehirli olmak gibi bazı ortak paydalara dayanılsa da insan sayısı kadar sevme biçimi var. Sevgiye dair söylenebilecek en şaşmaz hakîkat herhalde ki budur.

Ancak, sevgilerimizde,nitelik ve nicelik itibariyle görünümü farklı da olsa, bilemeyip, sadece sezebildiğimiz öz kaynak elbette hiç değişmiyor. Yürek ne olursa olsun Doğu'da da Batı'da da aynı başdöndürücü engin yürek…

Gasset'nin Sevgi Üstüne söyledikleri kayda değer olmakla birlikte, kitabın 'kuram kitapları'na yaraşır (illâ ki bunu gerektiriyormuş gibi) oldukça soğuk, itici bir dili var. Çevirmenleri kategorize etsek, zannederim bu kitabın çevirmenini, kuram çevirmenleri kategorisinin en mühim isimlerinden saymamız gerekecek.

Çevirinin tatsızlığını sanırım bu yazının ikliminden de anlamak mümkün. Anlatılan kitap, anlatanın kaleminde de az çok kendi dilini kuruyor ne de olsa…

13 yıl önce