|

Sherwood kabilesi

“Şiir Perilerine - İngiliz Romantik Şiirinden Seçmeler” esasen bir harekete/akıma bağlanması güç bir şair olan Blake'ten başlayarak Wordsworth, Coleridge, Byron, Shelley ve Keats imzalı şiirleri bir araya getiriyor

Ali Duman
00:00 - 10/08/2011 Çarşamba
Güncelleme: 22:56 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Sherwood kabilesi
Sherwood kabilesi

Nail Bezel'in İngiliz romantizminin kalburüstü şairlerini ağırladığı bir çeviri-derleme, geçtiğimiz günlerde Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Şiir Perilerine – İngiliz Romantik Şiirinden Seçmeler adlı kitap, esasen bir harekete/akıma bağlanması güç bir şair olan Blake'ten başlayarak Wordsworth, Coleridge, Byron, Shelley ve Keats imzalı şiirleri bir araya getiriyor. Türkçede ilk ve tek olmak ayrıcalığını taşıyan bu seçkinin bir diğer özelliği, şiirlerin seçiminde ortaya çıkıyor. Denebilir ki Bezel'in şiir perileri, şiirin kendine has kaliteleri kadar İngiliz şiirinin romantik döneminde ortaya çıkan belli başlı eğilimleri de okura hissettiren “didaktik” bir tercihte buluşuyorlar.

Bilindiği üzere Türk şiiri, modern şiirin Fransız dilindeki serüveni ile daha içli dışlı olmuştur. Paris, yirminci yüzyılın ilk otuz kırk yılında, romantizmin izini süren birçok avangard harekete ev sahipliği yapar. Merkezinde vazgeçilmez bir figür olarak Apollinaire'in yer aldığı bu avangard hareketler, yalnız modern şiirin evrimi üzerinde değil kanımca Türk şiirinin modernleşmesinde de büyük rol oynamıştır. İngiliz-Amerikan şiirindeki avangard hareketler ise hem daha geç başlar hem de esasen romantizmin tam karşıtı olan “Avrupa merkezî geleneğine” geri dönmeyi dener. En bilinen örnekleri, Pound'un ve Eliot'ın şiirleridir. Ebubekir Eroğlu'nun da vurguladığı gibi, İngiliz-Amerikan şiirinin Pound ve Eliot tarafından biçimlendirilen modern döneminde, (Thomas, Cummings ve Hughes gibi istisnalar bir tarafa bırakılacak olursa) 'ilham' ve 'duygu' öğeleri geri plana itilir. Bu özellikleri nedeniyle İngiliz-Amerikan şiiri, bizim şiirimizi aşağı yukarı 60'lı yıllara kadar pek fazla etkilemez. Nitekim modern şiirin İngilizcedeki verimleri, söz konusu tarihlerden itibaren Türkçede daha sık görünmüş, Ülkü Tamer, Cevat Çapan, Şavkar Altınel gibi usta şair-çevirmenler sayesinde küçük ama nitelikli bir toplam oluşturmuştur. Ancak asıl dikkat çekici nokta, ne denli irkiltici gelirse gelsin, şiirimizin son yirmi yılındaki bazı çıkışların geç modernist bir bağlama oturan İngiliz-Amerikan avangardına öykünmesidir.

Hâlbuki modernliğin anlaşılması hatta aşılması açısından önemine giderek daha çok işaret edilen romantizm, ilk olarak ve aşağı yukarı aynı tarihlerde Almanya ile İngiltere'de doğmuş, oradan da bütün Avrupa'ya sirayet etmiştir. Octavio Paz, romantizmin öncelikle Almanya ve İngiltere'de, dilleri Roma'dan kaynaklanmayan bu ülkelerde neşv ü nema bulmasını Protestanlığın etkisine bağlar. Protestanlığın Roma kilisesinden kopuşu, aynı coğrafya üzerinde erken romantik hareketin Yunan–Roma estetiğinden kopuşunu mümkün kılmıştır. Batı dünyasında Latin geleneği ve onun son tezahürü olan Rönesans yeni-klasikçiliği romantizmle birlikte kırılmış, alman ve İngiliz şiirinde ulusal geleneklerin yeniden keşfini sağlamıştır. Ayrıca “Protestanlığın vurguladığı dinsel deneyimin içedönük doğası, romantik başkaldırının ruhsal ve ahlâkî önkoşullarını sağlamış”, şairin özerkliğini mümkün kılmıştır ki Blake'ten Keats'e Bezel'in hazırladığı seçkide bu unsurların şiirlerde ortaya çıkışını saptamak mümkün.

Devrimlere karşı bir diyalog

Paz, “Çamurdan Doğanlar” adlı harikulâde denemesinde, erken dönem romantiklerinden yirminci yüzyıl avangardına, modern şiirin tarihi boyunca 'devrimci ayartma' ile 'dinsel ayartma' arasında gidip geldiğini öne sürer. Ayartılmak, şüphesiz ki hayranlığı, aklın baştan gitmesini, büyülenmeyi içerir başlangıçta. Ne var ki ayartılmanın doğası gereği bu duyguları, aldatılmanın hayal kırıklığından nefrete aynı şiddette bir dizi başka duygu izler. Bugün Aydınlanma sonrası İngiliz şiirinin ethosunu yaratan iki şairden biri kabul edilen ama aynı zamanda çağdaşımız olan Wordsworth'ün dediği gibi, “En parıltılı şeyler genellikle / Mutsuz karşıtlarını çeker alırlar kalbin derinlerinden.” (Prelüd) Demek ki modern şiir, bir yandan eleştirel aklın tarihsel somutlaşması olan devrimlerle ve o devrimlere 'karşı' bir diyalogdur; diğer yandan da Hıristiyan inançlarıyla ve onlara 'karşı' bir diyalog. Ayartılmış olanın hâlet-i ruhiyesi, çelişik duygular tarafından beslenir. Devrim, eyleme dönüşmüş eleştiridir; eşitler arasındaki 'sözleşme'nin yenilenmesine, eşitsizlikten önceki bir zamanın yeniden kazanılmasına yönelik modern bir özlemi ifade eder. Şiir de kendisini toplumun temeli kılan kadîm ilkeye yönelirken tıpkı devrim gibi “eşitsizliğin tarihi olan tarihsel ânı yıkmaya ve öteki zamanı yeniden ele geçirmeye” çabalar. Ancak şiirin zamanı ile devrimin zamanı örtüşmez; zira şiirin zamanı iç cebinde modern çağın rasyonalizmi ve ilerlemeciliğini gizleyen Ütopyanın geleceği değil, zamandan önceki zamandır. Modern şiirin devrimci tutkusu, kabul ve inkârın mutsuz evliliğinden doğmuştur.

Şiir ve din ilişkisi

Modern şiirin Hıristiyanlıkla ilişkisi, en az devrimci hareketlerle ilişkisi kadar çelişik ve çetrefildir. Başlangıçtaki, 'düşüş'ten önceki masumiyetin yeniden kazanılması, modern şiirde çeşitli kılıklara bürünen dinsel bir izlektir. Ancak Aydınlanmanın din eleştirisi Hıristiyanlığı enikonu sarsarken “ebedîliğin tarihsel zaman halinde parçalanması”na, başka deyişle insana dönüştürdüğü Yaradan'ın ölebileceği gerçeğine kapı aralar. Öyle ki kuvvetli dinsel yönelimlerine rağmen romantiklerden başlayarak modern şiirin belli başlı temalarından biri “Tanrının ölümü” olmuş, modern şiir bu temayı handiyse bir Pagan mitine dönüştürmüştür. Paz'ın ifadesiyle, “Tanrı'nın elinden düşüp hiçliğe savrulan dünya değil, ölüm çukuruna düşen Tanrı'nın kendisidir” artık. Modern şiirin Tanrı'sız Hıristiyanlığı, çevrimsel zamanı geri çağırmakta ve “her tanrının bir başka tanrının yaradılanı, dem'i olduğu tuhaf bir kozmogoni” yaratmaktadır. Modern şiir, şiirsel imgelemi dinin yerine ikame eder. Toplumun kökensel dili olarak şiir, vahiyden önce gelir. Paz, “Resmî din ile felsefeye karşı şiirin tarihsel ve tinsel önceliğini ilk olarak ortaya koyanlar, romantik şairler olmuştur. Onlar için şiirin sözü kurucu sözdür. Modern şiirin dinler ve ideolojiler karşısındaki heterodoksisinin kökü bu cesur kesinlemede yatar.” diyor. Paz'a göre, yirminci yüzyılın ikinci yarısı, “modern sanat olarak adlandırılan her şeyin sonuna” işaret eder. 1950'lerden bu yana 'modern' fikri, romantizmin baş tacı ettiği 'sanat' fikrini yerinden uğratmıştır. Hâlbuki Keats, “Robin Hood” adlı şiirinde şöyle yazıyordu: “İşte böyle: Yine de işte şarkı,/ Onuruna eski yay kirişinin! / Onuruna o boynuz borunun!/ Onuruna kesilmemiş ormanın!/ Onuruna Lincoln çayırının!/ Onuruna Keskin okçunun!/ Onuruna küçük sıkı John'un,/ Ve binip sürdüğü atın!/ Onuruna cesur Robin Hood'un, / Şimdi uyuyan, orman altında!”

13 yıl önce