|

Şiirimizin mayınlı bölgesi: Yıllıklar

Yılın ilk aylarında şiir yıllıkları bir bir boy gösterince bir tartışmadır, bir şikâyettir başlar. İşin aslını sorarsanız yıllık hazırlayıcısı, tabir-i âmiyâne ile ne Musa'ya ne de İsa'ya yaranabilmiştir şimdiye kadar

Turan Karataş
00:00 - 13/04/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:29 - 12/04/2011 Salı
Yeni Şafak
Şiirimizin mayınlı bölgesi: Yıllıklar
Şiirimizin mayınlı bölgesi: Yıllıklar

Yılın ilk aylarında, bilhassa genç şairlerin hatta tüm şiir yazanların yürek tıpırtıları hızlanır. Çünkü bu aylarda şiir yıllıkları çıkar, ardı ardına. Şairin kafasında sorular dolanır durur: Yayımlanacak olan yıllıklarda şiiri olacak mıdır? Yıllıkların kaçında şiiri yer alacaktır? Yıllık hazırlayan, şiiriyle ilgili bir değerlendirmede bulunmuş mudur? Sorular uzar gider. Ve yıllıklar bir bir boy gösterince, sorular karşılık bulur veya bulmaz, fakat bir tartışmadır, bir şikâyettir başlar. Kimi, şiirinin niçin yıllığa konmadığını; kimi, -kendince- en güzel şiirinin değil de bir diğerinin yani zayıf olanının neden seçildiğini sorgular. Kimileri de, yıllık hazırlayıcısının beğenisini beğenmediğini; bazıları da, hazırlayıcının ideolojik davrandığını, kendi görüşünden olanlara öncelik tanıdığını ileri sürüp tartışmayı alevlendirirler. Açıkçası yıllıklar, avare şuaramızın birkaç ayını dolduracak 'keyifli' bir dedikodu malzemesi oluşturur. İşin aslını sorarsanız, yıllık hazırlayıcısı, tabir-i âmiyâne ile ne Musa'ya ne de İsa'ya yaranabilmiştir şimdiye kadar.

Bu kadar çabuk unutan, hafızası bu denli zayıf olan bir toplumda, yıllıklar, aslında, ciddi bir bellek işlevi görmektedir. Bu bakımdan, şöyle ya da böyle, her yıllık önemli görünüyor bize. Yüzden fazla edebiyat dergisinin çıktığı günümüz Türkiye'sinde bırakalım genel/ ortalama okuyucuyu, şairler, yazarlar, edebiyat yolunda bir şekilde uğraş verenler, bu kadar çok dergiyi takip edip çağdaş şiirimizi izleyemezler. Bu olası değil. En somut, en açık örnek olarak kendimi biliyorum.

Yıllıklara ilişkin sorulara ve sorunlara, bu yıl çıkan örneklere geçmeden, isterim ki, yıllık hazırlama uğraşının geçmişine, yani genel yıllıklardan (salnamelerden) özel yıllıklara, edebiyat ve şiir yıllıklarına nasıl geldiğimize, belli başlı numunelerine kısaca bir göz gezdirelim.

Tarihçe

Herhangi bir alanda, bir sene boyunca ortaya konan edebî ürünleri/ çalışmaları özetleyip derli toplu bir şekilde dikkatlere sunan kitap demek olan edebiyat ya da şiir yıllıklarının, başlangıcındaki ilk örnekler, bizde, çok daha geniş bir içeriğe sahip olan salnamelerdir. Salnamelerin ilki resmî/devlet salnamesi olarak Mustafa Reşit Paşanın öncülüğünde 1263/1847 Ahmet Vefik Paşa tarafından hazırlanmış. Tuhaftır, bu ilk salnamemiz Batı'da büyük ilgi görmüş; muhtevasının zenginliğine bayılmış olmalı ki, Bianchi, Fransızca'ya çevirmiş bu ilk yıllığımızı. Ahmet Vefik Paşa, takip eden iki yılda iki salname daha hazırlamış; içeriklerinin ilkine göre daha zengin olduğu kaynaklarda zikredilir. Salname hazırlama işi sonradan devletin bir kuruluna havale edilmiş ve 1912 yılına kadar, her yıl değişen hacmiyle düzenli olarak çıkarılmıştır. Cumhuriyet döneminde ancak 6 cilt çıktığını görmekteyiz devlet salnamelerinin. Nezaretlerin, askeri kurumların ve vilayetlerin de, Osmanlı Devleti döneminde, resmî salnameler çıkardığı bilinmektedir.

Bizdeki 'özel salname'lerin ilk örneğini Ali Suavi hazırlamış. 1871'de Fransa'da çıkan bu salnamenin kısa adı 'Türkiye'. Asıl, 1873'te çıkarılmaya başlanan ve ilkine Salnâme-i Hadîka adı verilen Ebüzziya Tevfik'in hazırladığı özel salnameler ünlüdür. Bunlar, sonradan, hazırlayanın kendi adıyla meşhur olacaktır. Ayrıca, bazı dergi ve gazetelerin (bugün olduğu gibi) çıkardığı “yıllık-seçkiler”, nevsâl [yeniyıl] adıyla meşhur olmuştur. Musavver Nevsâl-i Servet-i Fünun, Millî Navsâl bunların en çok bilinenidir. Peki, ne vardır bu yıllıklarda? O günün gazete ve dergilerinde çıkan önemli yazılardan seçmeler yani hemen her konuda yayımlanmış yazılardan örnekler.

Cumhuriyetten sonra, uzun bir zaman aralığında, özel yıllıklara veya edebiyat yıllıklarına rastlanmaz. Epey sonra çıkacak olan Varlık Yıllığı (1960-85; 25 cilt), Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı (1976-85; 9 cilt), o yoksunluk dönemlerinde, uzun süre belli bir okuyucu kesiminin yıllık arayışına cevap vermiştir. Yaşar Nabi'nin hazırladığı birincisinin, diğerine göre daha tarafsız olduğunu, fakat elbette resmî edebiyat tutumunun izinde gittiğini söylemeliyiz.

Bazı kaynaklarda adı kayıtlı olan Tan Yıllığı'nı maalesef göremedim. 1963'ten '73'e kadar 10 yıl/cilt çıkan Türk Edebiyatı ise Memet Fuat'ın seçtiklerini içerir; yıllıktan ziyade seçki karakteri taşımaktadır. Bir yıl içinde yayımlanan şiir, öykü, eleştiri türünde ürünlerden örnekler seçilmiştir.

Kitaplığıma bakıyorum, bir iki yıl çıkabilmiş veya ben ancak bir iki yıla ait olanını alabilmişim bazı yıllıkların. O ilk heyecan ve hevesle çıkıp arkası gelmeyen bu yıllıklar, nedendir bana daha sevimli görünmüştür. Örnekse 1982'de çıkan Suffe Kültür Sanat Yıllığı. O yıllarda, neyin ne olduğunu pek de ayırt edemeyen bir üniversite öğrencisi olarak beni çok heyecanlandırmıştı. O güne kadar, böyle bir çalışmaya sahip olamayan ve bu tür işlere çok da heves edip önem vermeyen mütedeyyin, muhafazakâr camianın bir mensubu olmanın sevinciydi benimkisi daha çok. Yanlış hatırlamıyorsam, beş altı yıl çıkabildi Suffe Yıllığı. İlk cildini yıllardır kitaplarımın arasında oradan oraya taşıyıp durmuşum, dedim ya, önemli gördüğüm için.

Bu bağlamda, 1984'den beri yayımlanan (bir iki yıl bir arada çıkan) Türkiye Yazarlar Birliği Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı'nı anmak gerekir. Seçmeler yerine daha çok değerlendirmelerin öne çıktığı yıllıkta “kültür ve sanat” çerçevesinin içine, ekonomi-toplum-siyaset, çalışma hayatı, hukuk, dinî hayatımız, eğitim, musiki, radyo, plastik sanatlar ve son yıllarda elektronik yayıncılık başlığı eklendi. Bu haliyle kuşkusuz bir belgelik, fakat “kültür ve sanat” bağlamında, bu kadar dağınıklık içinde ne derece doyurucu ve kuşatıcı olabiliyor, bu husus ayrıca sorgulanabilir. Fakat her hâlükârda bir yılın “belgelik”i olma özelliğini haiz.

Şiir yıllıkları

Edebiyatımızda sadece şiire ayrılan yıllıkların ilki 1993'te yayımlandı “şiirimizde geçen yıl” alt başlığıyla; on yıldan artık bir zaman aralığında adeta şiirimizin fenomenlerinden biri oldu. Mehmet H. Doğan'ın hazırladığı söz konusu çalışmanın ilk 9 cildi Adam Sanat dergisinin (1993-2000), sonraki üç cildi de Kitap-lık dergisinin armağanı olarak verildi. İlk serideki dokuz yıllıkta Doğan, değerlendirmeler, o yıl çıkan şiir kitapları ve şiir üzerine yazıların künyesi, ödüller, ölümler vb. gibi belgelik bilgilerle birlikte sadece şiir örneklerine yer veriyordu. Sonradan hazırladığı yıllıklarda yenilik olarak -az da olsa- şiire dair düzyazı örneklerine de yer verdi. Doğan'ın hazırladığı yıllıklar emek mahsulü idi, ciddi idi, ama birçok olumsuz eleştiri aldı. Eleştirilerin hemen çoğu, hazırlayıcının yansız/tarafsız/nesnel davranmadığı, ideolojik tercihinin edebî, estetik tercihinin önüne geçtiği noktasında toplanıyordu. Bu satırların yazarı da, Doğan'ın bu tutumundan rahatsızlık duymuştur. (“YKY Yıllığı hazırlayıcısını buldu”, Şiirin Ardında içinde s. 225-228 yazısına bakılabilir.) Ne olursa olsun, edebiyatımızda “şiir yıllığı” deyince Mehmet H. Doğan akla gelmektedir; hazırladığı yıllıklar da, şöyle ya da böyle sonrakilerce örnek alınmıştır.

E dergisinin 7. sayısıyla birlikte verilen Şiir '99 yıllığını da çok sıcak/sevimli, okunur bulmuştum, hâlâ öyledir. İçinde ne bir sunuş, ne bir kayıt, ne de yıla dair bir değerlendirme, sadece seçilen şiirler vardı. Şimdi bakıyorum, beni heyecanlandıran, karşılıklı sayfalara konan, şairin fotoğrafı ve şiiri olmuş. O güne kadar alışmadığımız bir sayfa düzeni tercih edilmiş. (Bugünlerde sıkça televizyon ekranlarında seyrettiğimiz Bejan Matur'un fotoğrafını ilk defa bu yıllıkta görmüştüm. Doğrusu çok da hoş ve etkileyici bir fotoğraftı.) Sonraki yıllarda çıkan E yıllıklarına fotoğraf konmaktan vazgeçildi. Düzensiz de olsa, galiba 3, 4 yıl daha çıkabildi söz konusu yıllık. Aynı E dergisi, bir de 59. sayısıyla 2004 Edebiyat Yıllığı armağan etti. Bir önceki yılın edebî mahsullerini değerlendiren yıllığı Metin Celâl-Kadir Aydemir hazırlamıştı. Bu yıllığı da çok sevmiştim, günlerce çantamda taşıdım; sınıfa götürüp şiir ve düzyazı türlerinden seçilmiş örnekleri okudum öğrencilerime. Keşke Metin Celâl, o seçkilerine devam etseydi. İncelmiş bir zevkle ve güçlü bir birikimle seçildiği belliydi örneklerin. Çoğu nitelikli ürünlerdi.

Şiir Defteri, “Şiir ve Hayat” alt başlığıyla son altı yıldır Cenk Gündoğdu ve Şeref Bilsel tarafından hazırlanıyor. Onun da bir cildi var elimde. Şiir örnekleriyle birlikte, değerlendirmeler, soruşturmalar, kayıtlar, kayıplar, dergiler, şiir kitapları üzerine yazılar gibi geride kalan yılın şiir dokümanlarının bir kısmına ulaşmak mümkün.

Göremediğim için hakkında hüküm belirtemeyeceğim başka şiir yıllıkları da çıktı son yıllarda. Bu alanda ciddi bir sayı artışı gözleniyor. Bana sorarsanız, şiir adına sevindirici bir gelişme. Azımsanacak bir sayı değil, on sekiz yıl boyunca (1992-2010), tespit edebildiğim kadarıyla 54 şiir yıllığı yayımlanmış. Bunların bir ikisinde, az da olsa, şiirin dışındaki türlerden (öykü, deneme) seçilmiş örnekler de var. Bir başka not da şu, 2010 yılında, bir önceki yılın şiirine dair altı yıllık hazırlanmış.

Sorular/ sorunlar

Yıllıklara dair, edebiyatla bir şekilde ilgili olan neredeyse her kafada, bir soru/ sorun yatmaktadır! Benim görebildiğim, duyabildiğim belli başlılarını şöylece sıralayabiliriz:

- Yıllıklar, bir yıl içinde dergilerde çıkan şiirlerin en iyilerini mi seçmeli, yoksa yılın şiir görünüşünü ortaya koyacak örnekleri mi?

- Hazırlayıcı şiiri mi, şairi mi esas alacaktır?

- Yıllıklar bir “yılsonu dökümü” müdür; bir dergi eki mi, “kalıcı bir kitap” mı, bir seçki midir? Aynı zamanda “sosyolojik çalışmalar” mıdır?

- Yıllıklar üç beş kişinin tekelinde midir?

-Her aklı esen yıllık hazırlayabilir mi?

- Belli seviyede bir estetik, edebî zevk gereğince hareket eden yıllık hazırlayıcısı, bir sorumluluk da taşımaz mı?

- Yıllıkları şairler mi, eleştirmenler mi hazırlamalıdır?

- Yıllık hazırlayıcısı kendisinden de şiir almalı mı yıllığına.

Bu türden soruların arkası kesilmez. Sorulara cevap olsun diye değil, bir açıklama olur diye, hemen aklıma gelen birkaç görüşü paylaşmak isterim. Bana sorarsanız, hem bir “seçki” hem bir “belge kitapçık” olmalıdır yıllıklar. Zor olsa da, temsil ettiği yılın en iyi, en güzel örneklerini içine almalı. Her seçileni herkese beğendirmek olası değil, ama en azından, beğenisinde ittifak ettiğimiz insanların hoşuna gidecek, takdir hislerini okşayacak güzellikte olabilir ana gövde. Yıllık, okuyucusuna güven vermeli ki, onu geniş bir tarama zahmetinden kurtarsın. Yıllık hazırlayıcısının adaletli ve samimi olduğuna ilişkin bir kanaate sahip olmalıdır yıllığı okuyan. Olabildiğince yansızlık ve adalet; yıllık hazırlayıcısında olması gereken iki önemli haslettir. Sonra estetik beğeni inceliği ve sezgi gücü. Adalet, Mevlana'nın o nefis ve sade deyişiyle, “her şeyi yerine koymak”tır. “Her şey yerli yerinde”. Herkes, her nesne, her ürün/ şiir; neyse o. Değerince. Elbette her yıllık, hazırlayıcısının beğenisini yansıtır/ yansıtmalıdır. Bununla birlikte, donanımını, tarafsızlığını, adaletini de. Şairler de, eleştirmenler de yıllık hazırlayabilir; yeter ki şu söylediğimiz ölçütlere yakın dursunlar. Keşke bir şair bir eleştirmen birlikte hazırlasa. Son olarak bir de şu, hazırlayıcının, yıllığına kendisinden şiir alması pek şık görünmüyor.

Bu senenin şiir yıllıkları

Bu yazının kaleme alındığı vakte kadar elime ulaşan ve biri Mehmet H. Doğan'ın bıraktığı yerden beş yıldır, ikincisi düzensiz de olsa 9 yıldır, sonuncusu ise henüz daha iki yıldır çıkmakta olan üç şiir yıllığına da kısaca değinmek/ dokunmak istedim.

YKY Şiir Yıllığı 2010

Bâki Asiltürk'ün hazırladığı yıllık, geçen yıllardan pek bir farklılık arz etmiyor. Fakat bir şey var, meselâ yıllıktaki 147 şiirin pek azına iyi olduğunu gösteren işaretler koymuşum okurken. Geçen yıllara baktım, işaretlenen şiir sayısı daha fazla. Şöyle desem, haksızlık etmiş olur muyum; uzun uğraşlarla ve sanırım epey bir harcamayla ortaya çıkan yıllığın sayfa düzeni, baskı kalitesi (çünkü büyük sermaye var arkasında), hazırlayanın dikkati, bilimsel disiplini devam ediyor; ne var, seçilen şiirlerin güçlü soluğu pek duyulmuyor. Bu durum, geçen yıl yayımlanan şiirlerin zayıflığından kaynaklanabilir mi, bilemiyorum. Asiltürk, “şiirlerin seçiminde, en büyük zorluğu bu sene yaşadım” diyor. Niçin? 2010'da yayımlanan kötü şiirlerin sayısının çokluğu, zorluğun nedeni olarak gösterilen. Zayıf şiir, her dönemde iyilerden kat kat fazladır. Bir şeye daha dikkati çekmek gerekecek. Kaynak kitap olma özelliği daha bir öne çıkıyor söz konusu yıllığın. Söz gelimi dergilere, yılın şiir kitaplarına değgin ciddi değerlendirmeler var. Bunu önemsemiyor değilim, ama git git bir “yığma kitap” hâline gelebilir. Bu noktada bir ihtiyat kaydı, şiire dair her yazı, içeriğine bakılmadan listelenmeli mi?

Asiltürk'ün, “Şiir yıllığı adı altında çıkan bir çalışma, o yıl yayımlanan en güzel şiirleri bir araya getiren bir çalışma değildir, olmamalıdır.” görüşüne iştirak edemiyorum. Elbette yıllıklar, “şiirdeki gelişmeleri, yenilikleri, farklı anlayışları” yansıtmalıdır. Ne var, güzel örneklerle. Siz en iyilerini seçmeye özen gösterirsiniz de, başkaları beğenmez; o ayrı. Ama sırf yenilik diye, farklılık diye, “deneysel” diye zayıf şiirlere dahası şiir olamayan metinlere yer vermek, bana doğru görünmüyor. Tahmin ediyorum geçen yıl çıkan bir başka yıllık hazırlayıcısına bakılarak yapılmış olsa da, şairlere/şiirlere dair düşülen küçük notlar önemli. Bir kısmı isabetli hükümler içeriyor. Yıllık hazırlayıcıları, beylik ifadeleri azaltıp bu türden değerlendirmeleri sürdürmeli. Böylelikle o şairin veya şiirin yıllığa niçin alındığı da açıklanmış olur.

Pek izleyemedim, haber verdiler, şöyle bir baktım internete düşen haberlere, Asiltürk'ün yıllığı, bu yıl “yerden yere vurulmuş”; bir grup şair açıklama yapmış, artık bizim şiirimizi almasın diye. Pek şaşırmadım, bunlar olağan şeylerdir. Yalnız bir şey dikkatimden kaçmadı. Açıklama yayınlayan şairlerin bir itirazı oldukça düşündürücü, şöyle diyorlar: “Bir seçki olması yönüyle bu yıllığın da az çok öznellik taşıması doğaldır. Ancak bu öznellikte kendi ideolojik rengini de gösteren yazar, siyasal ve kişisel yakınlık duyduğu şairleri de seçkisinde çoğaltmış ve tarafsız olmayı başaramamıştır. Yakınlık duymadığı şairlerin, yazı başlıklarını bile, kendince değiştirmektedir.” Yazı başlıkları değiştiriliyor, seçilen şiirin tamamı alınmıyor gibi şikâyetlere, eğer doğruysa, diyecek bir şey yok. Yıllık hazırlayıcısının böyle bir tasarruf hakkı olamaz. Ayrıca “kendisiyle tartışan, kitaplarını ya da yıllıklarını eleştiren yazarları yazınsal olmayan bir dille karalamakta, edebiyatı kendi kişisel ve ideolojik önyargılarının aracı kılmakta” ise haksızdır, yanlış yoldadır Asiltürk. Ancak, “siyasal ve kişisel yakınlık duyduğu şairler” meselesine gelince, orada biraz durmak gerekir. Tam da bu noktada, açıklama yapan şairlere bir sorum olacak. Şimdiye kadar hep sizin siyasal tercihleriniz, yakınlık duyduğunuz isimler ve onların ürünleri dikkate alınıyordu; bir kesimin şairleri ise görmezden geliniyordu ve hiç sesiniz çıkmıyordu. İşinize geliyordu çünkü. Şimdi, Bâki Asiltürk başka kesimlerin ürünlerine de dikkat kesilince mi tarafsızlığını kaybetmiş oluyor?

“Şiir Denilen Cehennem”

Şiiri önemsediğini, sevdiğini söyleyen Veysel Çolak, maalesef tutarsızlığına, tutuculuğuna, özensizliğine rağmen yıllık hazırlamayı sürdürüyor. Bir beis yok, devam etsin. Ne var, söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutmadığı için tutarsız; bir kesimin yazdıklarını ve yaptıklarını görmezden geldiği için tutucu Çolak. Söz gelimi, her sayısı sadece 4 sayfa çıkan Dize dergisinden toplam 16 şiir alırken yıllığına; günümüz dergiciliğinin önemli örnekleri arasında sayılan Dergâh, Edebiyat Ortamı, Türk Edebiyatı dergilerinden bir tanecik bile şiir koymuyor! Ne dersiniz? Değerli değersiz, yılın birçok şiir ödülünü zikrettiği halde, parasal olarak en ciddi ödülü veren “Edebiyat Ortamı Şiir Ödülleri”ni anmıyor. Neye yormalı? Özensizliği ise, yıllığına yazdığı “sunu”da, değerlendirme yazılarında, belgelik listelerde açıkça görülüyor. Örnekse, Baki Asiltürk'ün yıllığında gösterilen 2010 şiir kitaplarının sayısı 188; Çolak ise bunlardan 114 tanesini kaydetmiş. Yıllığına verdiği isim (Şiir Denilen Cehennem) ise yersiz, rahatsız edici. Şeref Bilsel'in soyadını hâlâ “Birsel” şeklinde yazıyor. Veysel Çolak'ın şiir seçmek yerine, öncelikle “şair seçmek” tutumu, hayli netameli. “Bu; etik, estetik, ideolojik ölçütlerin işletilmesini de sağlar” ifadesi ise izaha muhtaç.

Edebiyat Ortamı Şiir Yıllığı

Mustafa Aydoğan'ın hazırladığı yıllığın bu yıl ikincisi çıktı. Daha şimdiden bir etki alanı buldu kendisine. Sanki, şiir bağlamında, yıllardan beri mağdur ve mazlum olan bir kesimin sesi oldu. Tarafsızlığın kısmen mümkün olabileceğini gösterdi. Başka türlü söylersek, ideolojik duyu bozukluklarına kapılmadan da yıllık hazırlanabileceğini somutlaştırmış oldu Aydoğan. Dikkatini daha çok gençlere yoğunlaştırdı. Bağlı kaldığı seçme ölçütlerinin ilki iyi; ikincisine iştirak edemiyorum. Şöyle diyor: “Öyle 'hazır' şairlerim yok. Şiire bakmaya çalışıyorum. Sadece, şiire. Tabii 'adama' da bakıyorum. Niye bakmayayım ki! Tek tük iyi şiir kimseyi kurtarmaz. Neler yazmış, neler yapmış, nereye gidecek, ne olacak; düşünüyorum elbette.” Kimin nereye gideceğini, ne yapacağını kestirmek güçtür. Biz ancak hâlihazırdaki duruma bakarak bir sonuca varabiliriz.

Aydoğan, bu yıl yaklaşık 4500 şiir okumuş yıllığı hazırlarken ve bunlardan 126'sını seçebilmiş. Buna rağmen Türkiye'de az şiir yazıldığını söylüyor. Aynı kanaatte değilim. Aydoğan'ın okuyamadıklarını, göremediklerini de yukarıdaki sayıya dahil edersek, kendi deyişiyle “şiirle yorumlamayan, şiire dikkat kesilmeyen, şiiri beğeni ölçüsü olarak görmeyen bir çağda” çok değil mi, yayımlanan bu kadar şiir! Bir yerde bir yanlışlık yok mu dersiniz? Acaba, kabaca 10 bine yaklaşan bir yılın şiir ürünleri içinden 50 sene sonra hatırlanacak, okunacak şiir olacak mı?

Mustafa Aydoğan'ın yıllığını okurken sayfa kenarlarına şu notları düşmüşüm: Şairlere yönelik belirlemelere epeyce kafa yorulmuş, kimi şairlere dair ciddi tespitler var. Dizeler seçkisi başarılı, iyi örnekler alınmış. Çünkü güzel dize seçmek güçtür. Semih Poroy'un karikatürü, şiir seçkileri arasına değil de, poetik metinlerin başına yahut sonuna konsa daha iyi olurdu. Ergun Tavlan'ın “Turgut Uyar Confessional”, Tarık Günersel'in “Travma” adlı metinlerinin şiir yıllığına niçin alınmış olabileceğini düşünmeden edemedim. Birincisinde tek bir ses taklidi sözcük “mıy mıy” farklı şekillerde tekrar edilmiş, diğerinde ise başlıktaki kelimede bulunan altı harf dağınık bir vaziyette yazılmış. Hepsi bu. Ben şahsen bunların bir buluş olduğunu, yenilik getirdiğini, bir zekâ parıltısı taşıdığını düşünmüyorum. Aydoğan kendisinden şiir koymamış yıllığına, doğrusunu yapmış.

Yıllıkla ilgili olarak birkaç teknik iyileştirme yapılmalı eğer önümüzdeki yıllarda çıkmaya devam edecekse. Meselâ, şiirlerin altında, alındığı dergilerin adıyla birlikte sayı numaraları da belirtilmeli. Mısraların içinden alındığı şiir adları da eğik değil, tırnak işareti içinde yazılmalı.

Beğenelim beğenmeyelim, sevelim ya da yerden yere vuralım, eksik fazla, şöyle ya da böyle, şiir yıllıklarının çıkmasında fayda var. Sadece şiir yıllıkları değil, diğer türlere dair yıllıklar da hazırlanmalı. Zaten az okuyan, arama, bulma, alma, okuma zahmetine katlanamayan okuyucu kitlesi, hiç değilse bu türden kitapları okuyarak yaşayan edebiyata ilişkin bir fikir sahibi olabilirler. Nitelikli edebiyat ürünlerini bir araya getirecek, o türe dair o yılın önemli notlarını kayıt altına alacak böyle kitaplar, bugünün ve geleceğin araştırmacıları, edebiyat meraklıları için bir kaynak vazifesi görecektir.

13 yıl önce
default-profile-img