|

Şimdinin eleştirisi

Fatma Barbarosoğlu'nun yeni kitabı Sözüm Söz, hem hayatı ve kitapları daha iyi anlayabilmek için hem de yazarın edebî, düşünsel ve siyasal görüşlerine daha iyi idrak için okunması elzem bir kitap

Nurşen Aldı
00:00 - 7/02/2012 Salı
Güncelleme: 23:27 - 7/02/2012 Salı
Yeni Şafak
Şimdinin eleştirisi
Şimdinin eleştirisi

On dokuzuncu yüzyıl gazeteciliğinin icadı olan söyleşiler çoğunlukla bağlamın, vesilenin ürünleri olarak karşımıza çıkar. Kitap biçimine terfi etmesi ise icadına göre oldukça yakın tarihlidir. Yazarlarla yapılan söyleşiler çifte bir imkânı yüklenirler: Hem yazarların yazı dünyasını hem de içinde yaşadıkları dünyanın sorunlarını görme biçimlerini göstermektir bu çifte imkân. İkili konuşmaya dayanan yapısı, karşılaştırma yapmaya müsait bakış açısından dolayı söyleşiler gerek yazarları ve metinlerini tanıyan aşina okurlar için gerekse yazarları ve metinlerini tanımayan 'yeni okurlar' için çoğunlukla ilginç karşılaşmalara vesile olurlar.

Fatma Barbarosoğlu kendisi ile yapılan söyleşiler ve soruşturmalardan bir kısmını Sözüm Söz adıyla kitaplaştırdı. Kitapta yer alan söyleşiler doksanlı yıllardan bu yana toplumsal, siyasal ve kültür dünyasının özellikle edebiyatla okuma boyutuna odaklanıyor. Sosyoloji, siyaset, edebiyat, kültürel inceleme alanlarında serbestçe dolaşan söyleşiler yapıldıkları/yayımlandıkları zaman aralığını aşan tartışma konularına ilişkin genel bir bakış sunmaktadır. Barbarosoğlu'nun giriş yazısı, kitapta yer alan söyleşilerin ve soruşturmaların daha geniş bir tarihsel kesit içinde konumlandırıldığını göstermektedir: "Uzun bir giriş yazısı yazmak istiyordum. Refik Halit Karay'ın Üç Devir Üç Hayat kitabında yaptığı gibi; Aziz Dönemi, Hamit Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak gündelik hayatın değişen yüzü üzerine yazdığı yazılardan esinlenen bir dönem okumasını, sorular üzerinden yapmak niyetinde idim. Özal dönemi, Erbakan dönemi, Erdoğan dönemi. Her şey nasibi ile. Demek ki; süreç henüz tamamlanmadığı için dönemin izleğini, iki kapak arasında muhafaza edilen söyleşiler üzerinden sunabileceğim sadece."

Bu giriş yazısında da görüleceği üzere söyleşiler bir bakıma şimdinin eleştirisi olarak okunabilir. Modadan, ailelerdeki ikinci televizyona, tüketim çılgınlığından riyaya, sınıfsallıktan medya zamanlarına, edebiyat dünyasından batılı bakış açısına uzanan bu eleştiriler söyleşilerde varlık bulan şimdinin eleştirisinin görülebileceği ortak zemini gösterir. Modernliğin şimdiyi kutsallaştıran zaman telakkisiyle de irtibatı var bunun. Hatta Barbarosoğlu'nun modayı zihniyet dünyası bakımından eleştiren Moda ve Zihniyet adlı ilk kitabının da bununla alakası kurulabilir. Şimdinin gerçeklerini yorumlama ve baskın bir şekilde bunları yargılama konusunda önemli imkânlar taşıyan söyleşilerle yazarın şimdisi arasında kimi zaman kırılmalar da dikkat çeker. Siyasi tartışmaların yoğun olduğu yıllarda AKP'ye ilişkin mesafenin son yıllarda kaybolması bunun bir göstergesi.

Darbeler ve okur ilişkisi

,

Sözüm Söz'de yer alan söyleşi ve soruşturmalar doksanların ortalarından bugüne uzanan kronolojik bir sırayı izlemektedirler. Dönemlere ilişkin eleştirel bakışta muhafazakâr bir söylemin öne çıktığını da belirtmek gerekir. Ahmet Hamdi Tanpınar'la birlikte rüya metaforu bunun önemli ipuçlarından biri. Sözüm Söz'deki bazı söyleşilerin altmışlı yıllardan bugüne uzanan değişim sürecini okuma, anlamlandırma perspektifi İsmail Kara'nın yaklaşımları ile karşılaştırılabilecek nitelikte. Müslümanların bazı amellerinde görülen "politik sembolizmin güçlenmesi" ne dönük eleştiri, Müslüman bilinçte görülen "otorite karşıtlığı", geleneksel İslam anlayışının eleştirilmesi, ahlak vurgusu gibi noktalar bu paralelliklerin görülebileceği bazı noktalar.

Barbarosoğlu'nun askeri darbelerle ve özellikle de 28 şubat süreciyle ilgili söyledikleri önemli. Yazarın askerî darbelerin okuma kültürüne tesirini açmaya çalışan bir soruya verdiği cevaptan çok, cevapta sorduğu sorular öne çıkıyor. Barbarosoğlu, değişen siyasi konjonktürün okuma kültürü üzerindeki etkisini şöyle açıklıyor: "28 Şubat 1997'den itibaren, dini kitapların arz ve talebinde çok hızlı bir düşüş yaşandı. Yani karşılaşılan baskı, geri çekilme ve giderek yok olma sürecini başlattı. İslami yayınevi diye bilinen yayınevleri okuyucusunu kaybetti, Neden? Bu konu üzerinde çok ciddi olarak durmak lâzım. Değişen ne? Yazar profili mi değişti? Yayınevi sahipleri, bir baskı ile karşılaşabilecekleri endişesiyle, bu tür kitaplar (fıkıh, tasavvuf, İslam tarihi, tefsir) basmaktan geri mi durdu? Postmodern darbe, insanları hızla post modern bir kimliğin içine ittiği için insanlar bazı kitapları okuyarak, "bir şeyci olmaktan" korkup, başka kitaplar okuyarak "her şeyci" mi olmaya başladı?" Ömer Lekesiz'in de üzerinde durduğu ve birkaç yazı yazdığı bu konu postmodern darbe sonrasında İslamcı çevrelerde yaşanan değişimin izinin sürülebileceği alanlardan biri olması bakımından önemli. Tesettür bağlamında Müslüman kadınlar üzerine yazılıp çizilenler konusundaki yanlış anlamaların önüne geçmeye çalışan bakışı oldukça önemli olan Fatma Barbarosoğlu'nun üç noktada söyledikleri dikkat çekmektedir. Ki bunlar okuma kültürünün değişimi gibi genel olarak üzerinde düşünülmesi gereken sorunlardır. Tabii bazen başka yanlış anlamalara sebep olabilecek gözlemleri de söz konusu. Mesela örtünen genç kızlar üzerindeki baskı meselesini ele alırken işçi kızlar hakkındaki tespitleri bunun bir örneği: "Eğitim seviyesi arttıkça, baskı ile örtünen genç kızların sayısı çok azalıyor. Ama işçi kızlar arasında böyle bir baskı var. Ve zaten, herkesin diline doladığı kıyafetleri giyenlerin bir kısmı, işçi kızlardan oluşuyor."

Kadın meselesi

Diğer taraftan kadın meselesini sadece fetvacı yaklaşımla tartışan Müslüman aydınların ihmal ettiği sosyal boyuta dikkat çeken hakkaniyetli tespitleri de var: "Enflasyonist baskılar, aile sorumluluğu duymayan erkekler ve kadın emeğinin ucuza mal edilmesinden dolayı her geçen gün daha fazla kadın, ekmek parası kazanmanın derdine düşüyor. Sosyal hayatın düzensizliğinden dolayı kadının eli makineleşiyor. Yani, kadının kendi iki eli bile, birbirine değemez hâle geliyor." Modernlikten melez kimliklere evrilen Müslüman bilincin konformist yeni hâllerini sadece kadınlar üzerinden eleştirmenin doğru olmadığını belirtmesi de önemli bir nokta: "Konformist tavrın, doğrudan kadınlar üzerinden eleştirilmesini yanlış buluyorum. Bu yanlışlık, İslami kesimde de, kadın ile erkeği karşı karşıya getiriyor. Dindar erkekler, bir lokma bir hırka derken mi, bunların eşleri, kızları lüks salon hayali ya da gerçeği içinde yaşıyor. Hayır. Böyle örnekler de vardır fakat istisna olarak.”

12 yıl önce