|

Sıra dışı düşlerin sıradan kadınları

Sıradan Kadınlar Düşü'nde Beckett, Belacqua'yı ve onun kadınlarla olan ilişkisini anlatır. Aslında anlatmaz, bunlarla ilgili konuşur. Konuşması eksiklikler taşır, çünkü aslında bütünüyle bir kişiyi yansıtma amacı gütmez. Kahramanla ilgili bütünü oluşturmayacak parçalar yeterlidir.

Ömer Yalçınova
00:00 - 11/04/2013 Perşembe
Güncelleme: 15:47 - 10/04/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Sıra dışı düşlerin sıradan kadınları
Sıra dışı düşlerin sıradan kadınları

Samuel Beckett tanımlanması zor bir romancı. Belki on romanını okuyabilirsiniz, buna rağmen Samuel Beckett'le ilgili konuşmanız gerektiğinde, bir duraklamamanız, kafanızı toparlamak için biraz beklememeniz mümkün değildir. Söyleyeceğiniz her şeyin Beckett'ı tanımlamakla birlikte tanımlamayacağı, daha doğrusu tanımlamaya yetmeyeceğini düşünüp konuşmaktan vazgeçmek de olasılıklardan biri. Buna Beckett'ın büyüklüğü ve erişilmezliği diyebiliriz. Çünkü o, okuyucu ve eleştirmenini boşluğa düşürür.

İyi bir konuşmacı değildir Beckett. Romanlarındaki diyaloglar zayıftır. Fakat iyi yazıcıdır. Onda neredeyse yazmak dışında bir tutku yoktur. Okuyucuyu Beckett romanlarına çeken etken de onun bu yazmak tutkusudur. Beckett'ın yazmaktaki ısrarı ve tutkusu müziğe dönüşür. Anlamın ve amacın yok olduğu bir müziğe. Yalnızca tutkunun ve yazmaktan alınan hazzın yettiği bir uğraşıya. Öyle ki bu tutku, haz ve uğraş yaşamanın yegane mazereti olmaya başlar. Bu özellikler onun ilk romanı olan Sıradan Kadınlar Düşü'nden son romanına kadar görülebilir.

İlk roman olması açısından Sıradan Kadınlar Düşü otobiyografik sanılabilir. Beckett söz konusu olunca bu sanının hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü Beckett'ın diyalogları ve tasvirleri kesinlikle yazarını olduğu kadar onun kahramanını da ele vermez. Ortada bir metin vardır. Çok uğraşılırsa bu metinden birçok anlamlar çıkarılabilir. Fakat bu anlamların hiçbiri okuyucuyu romanın kahramanına ulaştırmayacaktır. Beckett söz ederken söz ettiği şeyi yok eder. Onu görünmez, duyulmaz, düşünülmez kılar. Sıradan Kadınlar Düşü'nde anlatılan Belacqua'yı romanın tamamını okuduğumuzda tanıyor olmayacağız. Ne de onunla ilgili fikir yürütmeye yetecek argümanlara sahip olacağız. Sıradan Kadınlar Düşü'nü okuduğumuzda yalnızca Beckett'ın bir romanını daha okumuş olacağız. Onun ötesinde bir anlam arayışı ve düşünce faaliyeti gereksizdir, istense de yapılamayacaktır. Beckett'ın okuyucuyla birlikte düştüğü boşluk; yapılan hiçbir şeyin bir anlama sahip olmaması, yalnızca onu yapmış olmanın yeterli kabul edilmesidir.

BECKETT, NİHİLİZM VE HİÇLİK

Gerçekten yeterli mi? Kesinlikle yeterli değildir. 'Dostoyevski nihilizmi'yle 'Beckett nihilizmi' arasında farka geliyoruz. Dostoyevski'nin nihilizmi çağın nihilizmine bir cevap niteliği taşır, bir işlerliğe sahiptir. Hiç olmazsa, cevap verme uğraşının, mücadelesinin bir göstergesi ve açısıdır. Bir mücadele sonucunda düşülen yenilgi veya bezginliktir. Hatta Dostoyevski'nin nihilizmi nihilizme karşı verilen bir savaştır. Beckett için çağla uğraşmak diye bir şey yoktur; aksine onun nihilizmi besleyen ve büyüten bir tavrı vardır: Hiçbir şey olmak! Bu, onu modernlikten çıkarıp postmodernliğe taşıyan unsurdur: En baştan yenilgiyi kabul etmek. Onda herhangi bir mücadelenin sonuçlarından söz edemiyoruz. Murphy veya Aşksız İlişkiler'deki 'kuluçkaya yatmak' figürüyle Sıradan Kadınlar Düşü'nde de karşılaşıyoruz. 'Kuluçkaya yatmak'; bir yatağa veya şezlonga uzanıp, hiçbir şey yapmadan, yalnızca düşünmenin, hatta birçok defalar onu bile yapmamanın tadıyla mayışmak, yerinden kalkmamak, hareketsiz kalmaktır. Bilindiği üzere Beckett'ın meşhur Godot'yu Beklerken adlı tiyatro eserinde de karakterler beklemek dışında bir şey yapmazlar. Kitabın sonunda Godot gelmez, beklemek bitmez. 'Hiçbir şeyin anlamı yoktur' demenin de bir anlamı yoksa postmodenizm başlamış demektir.

Sıradan Kadınlar Düşü'nde Beckett, Belacqua'yı ve onun kadınlarla olan ilişkisini anlatır. Aslında anlatmaz, bunlarla ilgili konuşur. Konuşması eksiklikler taşır, çünkü aslında bütünüyle bir kişiyi yansıtma amacı gütmez. Kahramanla ilgili bütünü oluşturmayacak parçalar yeterlidir. Yazarın kafasında da bir bütün yoktur. Bilgilerin yetersizliği yazarın kalemini daha da kamçılayacaktır, çünkü yazar bilmediği kadar uydurma, hayal etme ve tahmin yürütme gereği duyacaktır. Bunları yaparken bolca benzetmelere ve sembollere kayacaktır. Semboller hayal dünyasını daha da kamçılayacaktır. Bu da yazarın sık sık konudan sapmasına sebep olur.

ROMANIN KAHRAMANI YOKTUR

Beckett sık sık konudan sapar ve çok uzak noktalara gider, öyle ki artık anlatılan Belacqua mı, yoksa yalnızca yazarın konuşması veya bilinç akışı mı, bilinemez. Okuyucunun bu noktada metinden kopması, yazarın konusundan sapmasına denk düşer. Bu, yazarın okuyucuyla birlikte yuvarlandığı boşluktur. Yazar kahramanını yalnızca okuyucusunu avlamak için kullanmıştır. Belacqua'nın söylediği veya yaptığı hiçbir şeyin sebebi yoktur. Yalnızca elinde kalemiyle, okuyucunun karşısında bir yazar vardır. Bu yazar, ister perşembe pazarını anlatsın, isterse bir şairin, karşı cinsle olan ilişkilerini fark etmeyecektir. Çünkü romanın bir kahramanı yoktur. Beckett'ın roman sanatında yaptığı bir devrim varsa, o da yazardan başka kahramanı olmayan romanlar yazabilmesindedir.

Fakat yazar romana dahil olmaktan sakınır, işi oyuna vurduğu bile olur. Romancı bu noktada yoktur, aslında bir müdahaleci değildir; 'tanrısal konum'da bulunmaz. O yazacaktır. Bazen yazmakta olduğu kahramandan sıkılacaktır. Kahraman malzemedir. Malzeme yazma edimini daha da körükleyecek; kısmen okuyucuyu tuzağa çekecek özellikte olmalıdır. Bunlar nelerdir? Genç bir şair, şairin ilişkiye geçtiği kadınlar, onun içinde bulunduğu şehir ve arkadaş ortamları, okunan kitaplar, gönderme yapılan büyük yazarlar, ressamlar. Tabii birkaç da trajik olay. Yazma tutkusunun içinde bu konular ve unsurlar parlayacaktır. Belli bir neden sonuç veya zamansallık gözetilmese, olaylar ve kişilerin hareket ettikleri mekan tam olarak yansıtılmasa, kahramanı ve karakterleri okuyucunun gözünde canlandıracak tasvirlerden uzak durulsa bile.

Birincisi Beckett'ın etkileyici, şiirsel ve estetik ifadeleri; ikincisi bunların oluşturduğu ahenk ve müzikalite; üçüncüsü romancının yazarak, okuyucunun ise okuyarak birlikte yuvarlandıkları dipsiz ve karanlık

boşluk (nedensizlik) Sıradan Kadınlar Düşü'nü cazip kılıyor.

11 yıl önce