|

Soğuk Savaş yıllarından 21. yüzyıla dersler

İbrahim Karagül
00:00 - 9/07/2008 Çarşamba
Güncelleme: 00:19 - 9/07/2008 Çarşamba
Yeni Şafak
Soğuk Savaş yıllarından 21. yüzyıla dersler
Soğuk Savaş yıllarından 21. yüzyıla dersler

Bazen ciltlerce kitap okuyarak alacağınız bilgiyi, edineceğiniz kanaati, ulaşabileceğiniz sonucu, o dönemin ya da olayın temel figürlerinden birinin hayatına ilişkin küçücük notlardan edinmek mümkündür. Tarihin çok önemli bir dilimine ait bütün birikimi, o döneme tanıklık eden, aynı dönemde tarihi roller üslenen bir kişinin anılarından devşirmek, bu yüzyıllar sonra olsa bile, son derece keyiflidir. Bu yüzden anılar, hatıratlar çok önemlidir. Her ne kadar objektif değerlendirmeler olmasa da, bu tür metinlerden o dönemin resmi tarihi dışındaki “gerçekler”ini çok daha yakından görme, izleme şansı buluruz.

Hele bu tarihin hassas, olağanüstü etkilerine, kırılma anlarına ışık tutan bir çalışmaysa değeri çok daha fazladır. Yüzyıllar öncesine ait bir metinse okurken o döneme uzanabildiğinizi, adeta yaşadığınızı hissedersiniz. Yakın bir döneme aitse, insanoğlu için en zor olanı, yaşadığınız yılları bir bütün olarak değerlendirme, algılama uğraşısında önünüzdeki bir çok engelin ortadan kalktığını hissedersiniz. Çünkü içinde yaşadığınız çağın bir özetini vermeniz, anlayabilmeniz genellikle mümkün olmaz. Çoğunlukla detaylar içinde kaybolursunuz. Çünkü detayların, tarafların mensubusunuzdur ve oradan bakarsınız.

Bu yüzden yakın tarihe ışık tutan hatıratların günümüze ve geleceğimize etkileri tahmin edilenden daha fazladır. Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşadığımız bölgede geçen olayları, Ortadoğu'daki güçler çekişmesini, bir imparatorluğun çöküşünü, ardından yeni statükonun oluşumunu anlatan çalışmalar bu yüzden dikkatle okunmalıdır. Bugün, 21. yüzyılın ilk dönemlerinde hala Birinci Dünya Savaşı'nın bıraktığı mirası üzerindeki anlaşmazlığı yaşadığımızı hatırlarsak, o zamanlardan bugüne ulaşan tarihi gelişmelerin seyrinin her aşaması üzerinde dikkatle durmamızın bir zorunluluk olduğu ortaya çıkar.

Yevgeniy Primakov'un “Politikanın Mayınlı Tarlası” adıyla yayınlanan anılarını bu düşüncelerle okudum. 1937 yılından, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinden başlayıp, dünya tarihinin en kanlı dönemlerinden birine tanıklık eden, elli yıllık Soğuk Savaş dönemini içeren, Sovyet tecrübesinin en mahrem yönlerini önümüze koyan ve 21. yüzyılın ilk yıllarındaki derin ve sancılı geçiş dönemini içeren bir hayatın ayrıntılarıydı Primakov'un cümleleri. Böylesine önemli bir figürün anılarını okurken her zaman olağanüstü bilgiler ararız. Ancak buna gerek yoktur. Anlattığı olaylar, özellikle de satır aralarında yakalandığınız cümleler son derece karmaşık sorunlara daha net bakabilmenizi, daha duru ve kolaylıkla anlayabilmenizi sağlar. Bu yüzden, böylesi çalışmalarda gizemli ve gizli bilgilere ulaşmayı değil, metin içinde seçim çıkarabileceğiniz cümlelerin fazlalığıdır önemli olan.

Tiflis sokaklarından Sovyetler Birliği'nin en tepesine kadar yükselebilen bir isim Primakov! Rusların, Gürcülerin, Ermenilerin, Yahudilerin Tiflis sokaklarında; “Öfkenin alevleri bizi sefere çıkart. Slavlar haydi çarpışmaya” sloganları attığı dünya savaşı ve Sovyet heyecanından bir imparatorluğun çöküşüne uzanan hayatına ilişkin çarpıcı notları okurken, aynı zamanda hem Sovyetleri çöküşe sürükleyen gerçeklerle ilgili sistem içinde yaşanan derin tartışmaları hem de Vladimir Putin'in yeni imparatorluk mücadelesinin ipuçlarını bu kitapta bulmak mümkün.

Kitabını tanıtmak için Türkiye'ye gelmesine rağmen kendisini dinleme şansı bulamadığım için üzgünüm. Ancak, anılarını okurken, Sovyet sisteminin en karmaşık koridorlarında belirgin bir yere sahip, üstelik Vladimir Putin'in yerine Rusya Devlet Başkanı olma ihtimali bulunan bir kişiye ait kitabı okuyarak söz konusu eksikliği tamamladığımı düşünüyorum.

Sovyet-ABD, Rusya-ABD ilişkilerinden Çeçenistan ve Afganistan savaşlarına, Soğuk Savaş gerilimlerinden Nato'nun genişlemesine, Balkanlar'daki güçler çatışmasından Ortadoğu'nun sonu gelmez sorunlarına kadar geniş bir tecrübe birikimini önümde buldum. Primakov, Ortadoğu'nun siyasi tarihi açısından en önemli adreslerden biri. İsrail-Filistin sorunu, Irak işgali, petrol mücadeleleri, bölge liderleriyle yakın dostluklarından gizli pazarlıklara kadar, sahip olduğu çok önemli bilgilerin bir kısmını okuyucusuyla paylaşıyor. Gazetecilik dönemlerinde geliştirdiği ikili ilişkilerin, siyasi geleceğinde krizleri çözmede ne kadar etkili olduğunun örneklerini veriyor.

Birinci Körfez Savaşı döneminde, Saddam Hüseyin'le yakın ilişkisi sayesinde, dünyanın tecrit ettiği bu ülkenin işgalini önlemek için yürüttüğü gizli görüşmeleri, Rusya'nın savaşı önlemek için yürüttüğü mekik diplomasisini dikkat çekici notlar halinde sunuyor.

İkinci Irak işgali sonrası asılan Saddam Hüseyin'le ilgili verdiği bilgiler çarpıcı. Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesi için yürüttüğü pazarlıklar sırasında Saddam kendisine şunları söylüyor: “Bir realist olarak belli koşullarda askeri birliklerin Kuveyt'ten çekilebileceğini düşünüyorum. Ama eğer bu çekilme, Filistin sorununun çözümüyle ilişkilendirilmezse ben bunu yapamam. Filistin sorununun çözümünün içeriği ve şekli, görüşmelerin başlamasından bahsedilip edilmediğini netleştirmek istiyorum. Bu konularla ilgili belirli bir açıklık olmadıkça Kuveyt sorunu çözülemez.” Primakov, bu sözler karşısındaki çaresizliğini de aktarıyor. Ancak bir sonraki görüşmede, Kuveyt'ten çekilirse Filistin konusunda ilerleme ihtimalinden söz ettiğinde Saddam kesin bir dille: “İsrail bunu asla kabul etmez” diyor.

Primakov'un anıları, sadece birinci Körfez Savaşı öncesi yürütülen gizli pazarlıkları anlamak için bile okunmaya değer. Sovyet diplomasisinin önemli isimlerinden biri olarak hem Batı ile hem de Çin ve Japonya gibi Doğu ülkeleri ile ilişkilerden dikkat çekici ayrıntılar sunuyor. Özellikle Çeçenistan ve Afganistan savaşına bakışı önemli.

Mesela Afganistan direnişi için şunları söylüyor: “Amerika'nın Afganistan'daki Sovyet birliklerine en fazla zararı vermek amacıyla Afgan mücahitlerine en modern silahları, örneğin Stinger füzelerini gönderdiğini ispatlayan belgelerle tanıştım. Ne de olsa bu tür bölgeler Soğuk Savaş döneminde 'davranış kuralları'ydı. Bizim verilerimize göre, Stinger füzeleri ile ilgili fikri Amerikalılar'ın kulağına fısıldayan ismin, o zaman CIA ile sıkı işbirliği içinde olan Usame Bin Ladin olduğunu belirteyim.”

“Politikanın Mayınlı Tarlası”nda sadece Sovyet dönemini değil, sonrasında Rusya'nın verdiği iç mücadeleyi, Putin'in nasıl bir Rusya hayal ettiğini, oligarklara karşı ne tür bir mücadele verdiğini de görmek mümkün. O elbette dünyayı Sovyetler'in ve Rusya'nın gözüyle görüyordu. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Ancak hep Amerika'nın gözüyle, Batı'nın gözüyle bölgemizi ve dünyayı algılamaya şartlandırılan bizler için onu okumanın çok farklı bir perspektif açacağı bir gerçektir.

Böyle bir kitabı Türkçeye kazandırdığı ve okumamızı sağladığı için Selis Yayınları'na teşekkür etmek gerekiyor.

16 yıl önce