|

Son otobüs'ü kaçırmayın

On dört yazarın öykülerinden oluşan Son Otobüs, sınırlı konunun etkili verimi zorladığını kanıtlar nitelikte, zengin bir kitap

Reyhan Yıldırım
00:00 - 12/05/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:32 - 11/05/2010 Salı
Yeni Şafak
Son otobüs'ü kaçırmayın
Son otobüs'ü kaçırmayın

Nisan ayında yayınlanan Son Otobüs Öykü Antolojisi, Pupa Yayınları'ndan çıktı. Kitabın önsözünü hazırlayan Sezer Ateş Ayvaz “Zorlu bir yolculuğu oldu 'Son Otobüs'ün” diye yazmış. “Yağmurlu bir İstanbul akşamında, kitaplardan konuşurken düştü imgesi zihnimize. Sıcak, kapalı bir sokakta taş zemine atılmış masanın çevresindeydik. Üstümüzdeki naylon tentelerden sular akıyordu, ayaklarımızın dibinde birikip yol arıyordu kendine. Uzakta, sislerin içinde son otobüs, beyaz kâğıtların üzerine gidecek yolculuğuna çıkmak için sessizce bekliyordu. Taşıdığı imgelerle bizi baştan çıkaran bir yolculuğu vadediyordu, şimdiden. Hayallere, rüyalara, sözlerle genişleyecek öykülere kucağını açmış, gitmek istiyordu” sözleriyle de tematik bir antoloji hazırlamanın zorlu ve bir o kadar da heyecanlı serüveninin altını çizmiş.

Yola ilk çıkan yazarlar, Sezer Ateş Ayvaz, Nemika Tuğcu, Jale Sancak, Yasemin Yazıcı ve Jaklin Çelik olmuş. Otobüs çağrışım uzayındayken aralarına başka yazarlar da katılmış.

Kitap, inen-binen yolcuların ardından, 'Son Otobüs'ün son durağına varan on dört yazarın veriminden oluşuyor.

Her öykü, ayrı bir yolculuk! 'Son Otobüs' imgesi kendini, kadınların öyküleriyle çoğaltıyor.

Belli bir tema çevresinde hazırlanan antolojiler (güldesteler), nesne veya düşüncelerin zihinlerimizdeki soyut tasarımlarını araştırmak, kişiden kişiye zenginleşen deneyimleri bir araya toplamak için birebirler. Son Otobüs, sınırlı konunun etkili verimi zorladığını kanıtlar nitelikte, zengin bir kitap.

SON DURAĞA VARMADAN

Belirlenen kavramsal çerçeve uyarınca yapılan konulu üretimler, metinlerin başka başka yazarlara ait başka başka dünyalar olduğu algısını pekiştirmekle kalmıyor, içlerinde topluma dair genel bir görünüş sunma olasılığını da barındırıyorlar. Yani, edebi dönemi kayıt altına almak gibi önemli işlevleri var. Bu yüzden de tartışmalı olarak anılmaya aday oluyorlar. Önsözden 'son otobüs'ün son durağına varmadan kendi haklı gerekçeleriyle otobüsten inen yazarlar bulunduğunu (ya da hiç binmeyenler olduğunu) anlamak üzüyor insanı; maalesef seçkideki yazarlar, edebiyatımıza değer katan isimlerden yalnızca bir bölümünü oluşturuyorlar (Sezer Ateş Ayvaz, Berat Alanyalı, Halide Eşber, Müge İplikçi, Karin Karakaşlı, Ayşe Kilimci, Leyla Ruhan Okyay, Jale Sancak, Mine Söğüt, Feryal Tilmaç, Sibel K. Türker, Yasemin Yazıcı, Reyhan Yıldırım, Şükran Yücel).

Otobüsün pencerelerinden neler mi görünüyor?

Sezer Ateş Ayvaz, Kıpırdamadan adlı öyküsünde hayata tanıklıkla yetinmenin vicdanımıza yüklediği soruların peşine düşerken Berat Alanyalı, İçimizden Geçer'de 'otobüs'ü analojik bir dil içinde 'son fırsat'ın bir iç hesaplaşmasına dönüştürüyor.

Halide Eşber, bireysel ve toplumsal çelişkilerin kıskacındaki öykü kişilerine neyin önemli olduğunu sorduruyor. Olan Her şey Unutulur'un sonu sevdanın bir umut, bazen son umut olduğunu düşündürüyor.

Müge İplikçi'nin Hay Allah'ı yorgun bir ilişkinin taraflarını 'son otobüs'ün bekleme alanında duyarsızlıkları ile yüzleştiriyor. Kişilerin devam eden hayatları, gecikmiş sonu imleyen diyaloglara rağmen, yolculukta, aynı ilişkinin yeni formlarının ya da yeni ilişkilerin beklenebileceğini sezdiriyor.

GÖÇ VE 'YERLİ'LİK

Karin Karakaşlı Kaçan'da otobüsü kaçırdığında kendini bulan bir delikanlıyı anlatırken Ayşe Kilimci, Elveda Cunda'sında, cahil ve fırsatçı insanlar yüzünden 'son otobüs'e binerek evini terk etmek zorunda kalan 'yabancı'ya, göç ve 'yerli'lik konularını tartıştırıyor.

Leyla Ruhan Okyay, Bu Son'da insana olan inancını koruyan, sevecen insan Kenan Bey'in hayatının son otobüs yolculuğunu anlatıyor.

Jale Sancak, Sevgili Hayat Beni Bırakma'da “öykünün seslerinden mekânlara mekik dokurken, kaçırılmaması gereken yıprak bir otobüsteki küçük insanlar”a sokulurken Mine Söğüt, Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat'da bedeni yanarken içindeki türküleri de kavrulan sarı 'oğlu'nu Sivas'tan gelecek otobüse bindiren 'anne'yi anlatıyor. Zihninde tanıklıklarından biriken anılarıyla, her biri bir türkü olan sayısı belirsiz insanı hüzünle hatırlayarak soruyor kadın: '(…) şimdi ben ölünce ne olacak onca şarkı kuzum?' Zamanla zayıflayan toplumsal belleğe bir ağıt!

Tilmaç'ın öyküsünde (Kemer) tavandan sarkan kahverengi kemerin ucuna asılıyor, ölüm. Hayatsa geç kalmış bir isyanın kıyısında.

Sibel Türker, Gitmek Üzerine'de 'Nedir bir şehir' diye soruyor, 'gitmek, kalmak nedir?' Bütün otobüsler, gidenleri yine insanlara çıkaracak, hem de nasıl insanlara!

Yasemin Yazıcı, Son Otobüsle Dönersin'de terminali ölüm-tırak bir ışıkta seyreden Nazan'ın, çocukluğunu babanın şiddetinden geç bir kurtuluşa bağlayacak gecede çıktığı yolculuğu anlatıyor.

Şükran Yücel, 'her şey elimizde' diyen Meryem Nur'a hayat veriyor öyküsünde (Kuzimo); bir türlü binemediği otobüse inat, dost mektuplarıyla yollar aşan, aydınlık çehreli Meryem Nur'a.

Tüm yutulanlar (Reyhan Yıldırım), 'son umutlu an'da takılı kalan, günü gelince hatıraların beslediği umutsuzluktan sıyrılıp hayata sarılan kuklacıdan söz açıyor.

Kitap, akla Nazım Hikmet'in Son Otobüs şiirini getiriyor: “ (…) Kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti / hatıralardan şikâyetçi değilim. / Hiçbir şeyden şikâyetim yok zaten, / yüreğimin durup dinlenmeden / kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.” Ne ki Son Otobüs Öykü Antolojisi genç bir kitap, şikâyet ediyor!

Öykü severlerin yer yer artan bir hüzünle okuyacağı, güzel bir öykü kitabı, bu.


14 yıl önce