|

Tasavvufun kaynağından postmodernizme doğru

Ian Almond, Derrida ile İbni Arabi''yi karşılaştırdığı Tasavvuf ve Yapısöküm kitabında iki farklı kaynaktan beslenen ve farklı çağlarda yaşamış iki düşünürü ele alıyor. Okuyucuya bir postmodernizmin kurucusu ile büyük bir mutasavvıfın nerede nasıl kesiştiklerini kavramlar üzerinden gözler önüne seriyor.

Lütfi Bergen
00:00 - 16/01/2013 Çarşamba
Güncelleme: 11:58 - 16/01/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Tasavvufun kaynağından postmodernizme doğru
Tasavvufun kaynağından postmodernizme doğru

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde Derrida dersleri veren Ian Almond''un İbn Arabî ve Derrida- Tasavvuf ve Yapısöküm başlıklı kitabı İbni Arabî ile Derrida arasında ilişkiler kurmaya çalışıyor. Kitabın girişinde Orhan Pamuk''un İbni Arabî''nin en büyük egzistansiyalist olduğuna ve Batı''dakilerin yediyüz yıl sonra felsefî meselelerini ondan çalıp çırptığına dair sözü naklediliyor. Ian Almond, Orhan Pamuk''un ''çalıp çırpmak'' tabirini kabul etmiyorsa da İbni Arabî''nin ilgi çektiğini ifade ediyor. Yazara göre Derrida ile İbni Arabî düzenleri bozmaktadır: Tanrı dediğimiz şeyin her zaman Tanrı olmayabileceğini ve ''Hakikat'' dediğimiz şeyin her zaman doğru olmayabileceğini kendi orjinal yollarıyla bize fark ettirirler. Ian Almond kitabın amacının kesinlikle tüm zamanların varoluşçusu ya da post- yapısalcısı olduğunu iddia etmediğini özellikle vurguluyor: ''Bu çalışmanın niyeti bir onüçüncü yüzyıl mutasavvıfını bir post modern teorisyene çevirmek olmadığı gibi Jacques Derrida''yı da ''İslâmîleştirmek'' veya yazılarını İslâmî mistik bir forma dönüştürmek değildir.'' Kitaptaki teze göre son dönem din ve teoloji bölümleri akademisyenleri kendi dini geleneklerindeki çeşitli örnekleri Derrida''nın yapısökümcü yazıları için yeniden keşfetmektedir.

TEOLOJİ TANRI''YI İTER

İbni Arabî''ye göre teoloji yapan herkes Tanrı''yı bir kenara itmektedir; Tanrı''ya bir sıradanlık ve öngörülebilirlik dayatarak O''nu yanlış yere koymaktadır. Hakk tekrar edilemez haldedir. Almond, bu noktada Futûhat''tan alıntı yapar ve ''Geçmiş, geri dönmez. Dönseydi, varlıkta herhangi bir şey tekrarlanmış olurdu'' ifadesinin ''O her gün bir şe''n [iş, tasarruf] üzerinedir'' [55:29] ayetiyle ilgisini gösterir. İbni Arabî''nin Hakk''ın sonsuzluğundan çok, onun tecellisinin sonsuzluğundan bahsettiğini, teolojistlerin ise bu tecellileri Hakk''ın kendisi ile karıştırdıklarına, Tanrı''nın sonsuz semantik zenginliğini bir ya da iki anlama indirgediklerine dair işaretini dikkate alır. Çünkü Derrida da metnin sonsuz semantik ihtimallerini incelemektedir. Yazar, Derrida ile İbn Arabî''nin göstergenin/Hakk''ın tekrar edilemezliği meselesinde birleştiklerini ifade eder. İbni Arabi''nin ''Hakk''ın hiçbir göstergeyi tekrarlamadığı'' fikrine mukabil, Derrida da bir metnin hermenötik tekrar edilemezliği üzerinde durmaktadır. Derridacı metin ''kendisini ne hiçbir zaman iki kişiye bir tek şekilde ve ne de bir tek kişiye bir tek şekilde ve iki kere açığa vurmuyor'' ise bu metnin kendisini tekrarının imkansızlığından dolayıdır. Derrida''nın ''sonsuz'' [infinite] kelimesi yerine sıklıkla ''sonu olmayan'' [non- finite] kelimesini tercih ettiğinden bahsedilir. Derrida''nın Gramatoloji kitabındaki ''sonsuzcu teoloji, söz- merkezcilik ve belli bir teknisizm arasındaki derin birliğe'' karşı uyarısına işaret edilir. Tanrı''yı sonsuz kılmak, anlam ve mevcudiyet düşüncesine karşı gelemediği için hâlâ metafizik bir jesti sürdürmektedir. Bir ''olumlu sonsuzluk fikri'', Tanrı''nın sahici düşünülemezliğini kabul etmez, onu sadece sonsuz şekilde tehir eder. Derrida, metninin bütün öngörülemezliğine anlamın aşırı çokluğu cenahından bakmaz. Buradaki reddedişin sebebi, metnin kendini tekrar etmeden onu farklılaştırmaya ve bükmeye izin veren metin altındaki boşluktur. Bu nedenle İbni Arabî''nin Fusus''taki Tanrı tanımı; Derrida''nın metni tanımlaması ile benzerdir. İbni Arabî''nin feyz kavramını kullanışı gibi Derrida da aynı metaforu (dêborder) kullanır. Derrida bir metindeki alternatif anlamların bağlarından taşmasını [saçılma- ışıma] ve metne hayat götürüyor oluşunu İbni Arabî''nin algıladığı gibi algılar.

KAOS, DÜZENİ ÇAĞIRIR

Derrida, yazma fiilinin tarife gelmez anını analiz etmeyi denemektedir; o anda, işaret sayfada görülür görülmez, anlamların çeşitliliği metinden taşmakta ve onu dönüştürmektedir. Yeni, çeşitli yorumlara hayat vermektedir. Derrida''daki tanım, İbni Arabî''nin kutsalına, hayat verici hareketine ve seyâlanına benzetilir. Kaos ve belirsizlik, adeta bir çeşit düzeni ortaya çıkarıyor. Hiçbir göstergenin Hakk''ı yakalayamayacağı, hiçbir teolojik durumun önceden bilinemezi, Hakk''ın tecellisinin sonsuz çeşitliliğini hiçbir zaman düzenleyemeyeceği gibi Derrida da metnin kavranamaz diriliğinin ondan yapılmış her yorumu nasıl yardığını ve tehdit ettiğini göstermektedir. Derrida, yazının; anlamın bir vasıtası, asil bir mesajın mütevazi, taşıyıcısı, semantic bir aracı, sözün temsili dışında hiçbir şey olmamasını göstermektedir. Derrida''ya göre bu, bir özgürleştirmedir.

Avrupa-İslâm felsefe kaynakları arasında tercümelerle aktarımlar uyanışlara neden olmuştu. Batı felsefesinin Müslüman ülkelere tercüme edilmesinden sonra Batı''da İslâm felsefesinin modern düşünürlerle kıyaslanmasının ilk elde sorunlu olduğu söylenebilir. Ancak H.Z. Ülken''in tercümelerin uyanış devirlerindeki etkisi hakkında ikazları da ciddiye alınacak değerde. İbni Arabî- Derrida arasındaki ilişkiye değinen kitabın Recep Alpyağıl''ın Cogito Dergisi 47-48. Sayısındaki ''Marrano Derrida, Morisko İbn Arabi'' başlıklı yazısıyla birlikte okunması gerekir. Aralarındaki ilişki, Endülüs''te Hıristiyanlaştırmaya zorlanmış kimliklerin direnişini de temsil eden bir benzeşmeden ortaya çıkıyor.

İbn Arabî ve Derrida- Tasavvuf ve Yapısöküm

Ian Almond

Ayrıntı Yayınları

2012

176 sayfa

11 yıl önce
default-profile-img