|

Üç ince kitap üç külçe altın

Mustafa Aydoğan
00:00 - 7/03/2007 Çarşamba
Güncelleme: 20:58 - 8/04/2007 Pazar
Yeni Şafak
Üç ince kitap üç külçe altın
Üç ince kitap üç külçe altın

M. Ragıp Karcı'nın (1945) üçüncü şiir kitabı Yakarış Temrinleri adıyla yayımlandı. Önceki kitaplarının adları ve yayın tarihleri ise şöyle: Yeni Bir Sevdâ Süleymânı (1986), Bir Başkasının Kitabı (1996).

Altmış yaşını geçmiş bir şair ve onar yıl arayla yayımlanmış üç ince kitap (61, 62 ve 56 sayfa). Üç külçe altın mı demek gerekir yoksa!

Az şiir yayımladı M. Ragıp Karcı. Hem az yazdı hem de yazdıklarını 'sakladı'. Tıpkı, kendini sakladığı gibi. Şiir şairine benzerse eğer, M. Ragıp Karcı ile şiiri birbirlerine en çok benzeyendir.

Karcı'nın şiiri üzerinde yeterince durulmadı bugüne değin. Günümüz şiiri içerisindeki yeri pek sorgulanmadı. Kitaplarının, adı pek duyulmamış yayınevlerince yayınlanmış olmasının ya da şiirlerinin piyasadaki dergilerde çokça yer almamış olmasının veya şairinin bile isteye bilinir olmaktan, ortalıkta gözükmekten kaçınmasının, böyle bir tavrı tercih etmiş olmasının bunda payı ne kadardır bilmiyorum. Hangi nedene dayanırsa dayansın, Karcı'nın şiirlerinin şiir okurunca ya da şiir ehlince yeterince gündeme taşınmamış olması, hakkıyla bir ünsiyet kurulamamış olması bir talihsizliktir bence. Okur adına, şiir ortamı adına.

Elbette kendince bir karşılık buldu, sevildi, beğenildi, bir çok kişinin ezberinde yer aldı. Ne var ki, belli bir çevrede, dar bir çevrede cereyan etti bütün bunlar. Ve poetik açılımlara meydan verecek yazınsal ilgilere konu olmadı. Bir kaderdir elbet. Her şair, her şiir kendi kaderiyle doğar. Kimi şiirler yazıldıkları döneme denk bir iç ahenk barındırmayabilirler. Zamanlarını beklerler. Bunlar bilinen şeylerdir. Her şiir, sadece zihinlere ve kalplere hitap etmez; kabullere ve retlere de hitap eder. Zamanın bilinciyle bir alış verişi olur.


elimde yenilgilere hazır yüreğim

ağır ve uğultulu

semaverler gibi karşında

bir yanım aceleyle bir yağmur

sen gel bir haber ver içinin kalabalığından

burada benim yalnızlığıma sular

denizlerime akşamın nakışları vuruyor

Bu mısralardan ben şunu çıkarıyorum; Karcı'nın şiiri, iç dengelerini klasik bir ahenkle kuruyor. Şiir, doğrudan kalbi hedef alıyor ve bu kalbin bir çok bakımdan kadim donanımlara sahip olması gerekiyor. Bu şiirlerin, hem kalkış noktası hem de kendi bütünlüğüne ulaşırken yaşadığı macera modern olanın hiçbir varyasyonuyla bağ kurmuyor. Hatta, bir iç vezin taşıdıklarını söylemek bile mümkün. Serbest tarzda yazıldıklarına bakmayın, şiirlerin özünde bir aruz vezni gezip duruyor. Bunu, şiirlerin ahenginden, iç işleyişinden ve kendini ait hissettiği alemin yaslandığı kadim gelenekten çıkarıyorum.


Mecnun ile kapısında tuttuğumuz nöbetleri

geceden ve yıldızlardan başka kimse bilmiyor

Şöyle bir tanımlama yapılabilir; Karcı'nın şiiri divan şiiri ve halk şiirinden büyük oranda yararlanıyor. Bu, basit ve genelgeçer bir tanımlamadır ve gerçekten Karcı'nın şiirlerinde ilk elde göze çarpan özelliklerdir. Ama, ne demektir bu?

Bana göre Karcı, bilinçaltı bir refleksle modern olanı protesto ediyor ve insanın duyarlık çürüyüşüne karşı basübadelmevt ilkesinden yola çıkıyor. Klasik derken kastetmek istediğim biraz böyle bir şeydi. Bu protestonun bilinçle yapıldığını söylemiyorum. Öyle değil çünkü. Protesto, bir yanıyla modern bir eylem biçimidir. Onun karşı çıkışı, hâl olarak vuku buluyor. Dışında kalarak, bulaşmayarak. Bunun, kolay bir durum olmadığını, bir safiyet gerektirdiğini düşünüyorum.

Şöyle bir fotoğraf görülüyor şiirlerinde: Bir derviş, şeyhinin karşısına geçmiş hâlini arz ediyor. Kimselere açamadığı dertleri , aşk ve acı dolu kelimeleri karşısında şeyh, tebessüm ederek dinliyor onu. Çünkü biliyor ne olup bittiğini. İşin hakikatine vakıf. Ne var ki, dervişin de hâlini söz ile anlatmaya ihtiyacı var. Konuşmasa ölecek. Sonrası, onların arasında kalması gereken mahrem şeyler. Ama biz, o dervişin, hâlini arz eden sözlerini şiir halinde görüyoruz. Karcı'nın şiiri bir bakıma böyle bir şeydir. Yakarış Temrinleri'nin başında yer alan yazıda şöyle söylüyor: "...Okuyucuya abartılı gelmezse (bu şiirler m.a.) bir ateş çukurundan çıkarılıp ortaya konmuşlardır. Adına gelince: Bu şiirlerin temelindeki arzudan kaynaklanan bir duygunun izharıdır. Yâni yakarmak. Bunun kadîm şiirimizin zirveleri olan naat, münacaat ve nefesler olarak söylenen örneklerine özenmek gayreti olduğu da söylenebilir. Ama ben o yakarışlar karşısında iddia sahibi olmak gibi bir tehlikeden uzak durmayı tercih ediyorum. Bu yüzden temrinler halinde söylemenin daha edepli bir tavır olduğunu düşünerek kitaba YAKARIŞ TEMRİNLERİ adını koydum."

Karcı'nın şiirlerinin modern olanla arasına koyduğu mesafe, çok yönlü bir mesafedir ve bu mesafenin avantajlarının yanında dezavantajları da vardır. Teşbihte hata olmaz, demişler. Karcı'nın şiirlerinin bugünkü şiir içerisindeki yeri, Türk sanat müziğinin günümüz müziği içerisindeki yeri gibidir. Bir kere, özel dinleyicilere ihtiyaç duyar. Şiir, bilincin estetik dinginliğidir. Beğeni, çok şeyi belirler. Nitelikli oluşla geçerli oluşun etkileri zaman zaman birbirinin önüne geçebilir. Çünkü, geçerli olanı her halükarda kötü sayamayız. İnsan zihni ilk hareketini geçerli olanın büyüsünden alır. Ama, zamana hükmeden, niteliktir.


benim yağmuruna tutunmaktan başka

elimden ne gelir

işte sana gözüm al kendini gör

işte ırmaklarım kalbini ıslat

al köpüklerimi kuşat yüklerini

karanlığımı al bütün ışıklarını sına

bu da kalbim, içimin gözü

onu al bana ellerini uzat

M. Ragıp Karcı'nın şiiri, mevcut Türk şiirinin sağduyusudur. Sekinet halidir. Zaman içerisinde yerleşeceği mekanın çapını kimse kestiremez. Bu şiirlerin iç zarafeti, kendine özgü ve dingin zamanlara çok şey borçludur.

Not: Kitabı edinmek isteyenler için yayınevinin telefon ve faksını vermek istiyorum. Tel: 0 312 384 31 20 Faks: 0 312384 31 19

17 yıl önce