|

Unamuno yaşam ilkesi Proust ölüm ilkesi

Mustafa Aydoğan
00:00 - 2/01/2008 Çarşamba
Güncelleme: 12:22 - 7/01/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
Unamuno yaşam ilkesi Proust ölüm ilkesi
Unamuno yaşam ilkesi Proust ölüm ilkesi

Marcel Proust'un 'Okuma Üzerine' adıyla Türkçeye çevrilen, topu topu 59 sayfalık kitabının, sadık Proust okurlarını şaşkınlık ve aşinalık arasında tuhaf bir duyguya sürüklediğini sanıyorum. Tam bir yazma tutkunu olan, Kayıp Zamanın İzinde'n koşan, devasa cümlelerle sayfalar dolduran bu Fransız yazarın 59 sayfalık, incecik bir kitapla kitapçı raflarında yer almasına şaşırdım! Açıkçası, bu kadar küçük ebatlı bir kitap 'beklemiyordum' Proust'tan! Öte yandan; yiv gibi önüne gelen her şeyi delip geçen, öğüten, tatlı bir dinginlik ve zehirli bir derinlikle yine her şeyi apaçık ediveren ama bu apaçıklık içinde her şeyi yeniden gizleyen o plastik diliyle karşılaşmış olmakla, eski bir 'dostu' yeniden 'hatırladım'. Kitap, adından da anlaşılacağı gibi, okumak üzerine bir 'anlatı'. Kitabın arka kapağında, içeriğe ilişkin şöyle bir not düşülmüş: "Okuma Üzerine, Marcel Proust'un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği, bu edimin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatı." 'Anlatı' ibaresi üzerinde özellikle durmamın sebebi, bir denemeler toplamı bekleyen okurun, kitabı eline aldığında şaşırmaması içindir. Proust, bu kitabında, okumanın 'önemi' üzerinde fikirler ileri sürmekten çok, böyle bir eylemin psikolojik backroundunu bir romancı/öykücü üslubu ile dile getiriyor. Okur, okuma eyleminin 'ne'liği ve 'nasıl'lığı üzerine bir öykü-felsefe yumağının içine dalıyor. Proust, kitabın girişine bir not eklemiş: "Floransa Notları'yla Ruskin'e çok büyük keyif vermiş Prenses Madam Alexandra de Caraman-Chimay'a duyduğum derin hayranlığın anısına, Madam'ın hoşuna gittiği için bir araya getirdiğim bu sayfaları saygılarımla adıyorum." Bir kitabın yayınlanması için hoş bir neden. Kitabın 43 üncü sayfasında yer alan şu cümleler ilginç geldi bana: "Edebiyatçı zihninin özgün işleyişi yoktur ve kendini güçlendirebilecek özü kitaplardan nasıl damıtacağını bilmez; derdi bir bütün olarak onların biçimidir, ki bu biçim, onun için, özümlenebilir bir öğe, bir yaşam ilkesi olmak yerine, sadece bir yabancı gövde, bir ölüm ilkesidir. Belirtmem gerekir mi bilmem, bu zevki, kitaplara duyulan bu tür fetişist saygıyı sağlıksız olarak nitelerken..." Bu cümlelerden az önce ise bir tarihçi ya da bilgin için durumun çok farklı olduğunu söyler.

Edebiyatçının derdinin 'biçim' olmasının ve bunun bir 'ölüm ilkesi'ne dönüşmesinin gerisinde yatan nedenin Proust tarafından fetişizmle damgalanması işi karıştırıyor. Bu damgayla nereye kadar gidilebileceği ve nasıl bir sona ulaşılacağı hususu tuhaf bir soru olarak dikiliyor karşımıza.

'Biçim' derdi ve bununla bağlantılı olmak şartıyla 'ölüm ilkesi', esas itibarıyla edebiyatçının varoluş nedenleri arasındadır. Başkalarına ait biçimlerin 'ölüm ilkesi'yle yargılanmadığı durumda kendi özgün biçimine ulaşmasının mümkün olamayacağı gerçeğini her edebiyatçı daha işin başında bilir. Bilmek durumundadır. Bunu elbette Proust da biliyor. Ama burada şu sorun çıkıyor ortaya: Kendi özgün biçime ulaşmak durumunda olan bir edebiyatçı zihninin -başka biçimlere ölüm ilkesini uygulayan bir zihnin- özgün olmadığı tespiti ile baş başa bırakıyor bizi. Özgün olmayan, derdi salt biçim olan, bunu da bir yaşam ilkesi olarak değil ölüm ilkesi olarak fetişist bir boyuta yönlendiren bir zihnin, nasıl olup da şu cümlelerin muhatabı olacak kitaplara imza attığını sorgulamak durumunda kalıyoruz: "Sanatçının olduğu gibi yazarın da nihai çabası, bizi evren karşısında meraksız bırakan çirkinlik ve anlamsızlık perdesini bizim için ancak kısmen aralamaya varır." Bize kısmen de olsa çirkinlik perdesini aralatan yazarının zihninin 'özgün olmayışı' üzerinde düşünmek gerekiyor gerçekten! Ya da Proust'un neden böyle söylediği konusunda...

Unamuno'nun Abel Sanchez ve Tula Teyze adlı romanları, iki roman bir arada olmak üzere, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yeniden basıldı. Daha önce başka yayınevlerince de basılmış olan bu romanlardan Tutkulu Bir Aşk Hikayesi alt başlığı ile yayınlanan Abel Sanchez 1917, Tula Teyze ise 1921 yılında ilk defa okur önüne çıkmışlar. Unamuno, İspanyol edebiyatında olduğu kadar dünya edebiyatında da önemli bir isim. Ülkesinin aydınlarını derinden etkilemiş bir yazar. Romanlarının yanı sıra denemeleri, şiirleri ve tiyatro eserleri ile de ispanya edebiyatına yön vermiş. İspanya'nın modern kültür tarihinde önemli bir dönüm noktası olan '98 kuşağının (1898) en önde gelen ismi. 14 dili iyi derece bilen Unamuno, Danimarkalı filozof Kierkegaard'ın eserlerini aslından okumak için Danimarkacayı öğrenmiş. Unamuno, yazarlık felsefesini şöyle özetliyor: "Benim amacım, gerçeklikteki hayatı ve hayattaki gerçekliği araştırmaktır, yaşadığım sürece onları bulamayacağımı bilmeme rağmen." Abel Sanchez romanında, çocukluktan beri arkadaş olan Abel Sanchez ve Joaquin Monegro ikilisinin, bir ömür boyu süren ilişkilerinin merkezine bir sütun gibi dikilen kıskançlık anlatılır. Abel Sanchez, bir ressam. Joaquin ise bir doktor. Abel, hayata karşı son derece sakin bir tavır içerisinde. Gidişata fazla müdahale etmekten yana değil. Ama, onun bu rahatlığı, arkadaşı Joaquin'i çileden çıkarır. Böylece, her iki arkadaşın, ömür boyu sürecek kaderleri çizilmiş olur: Joaquin, her şeyini Abel'e kaptırmaktan kurtulamaz. Sevgilisini bile. Abel, hiçbir çaba göstermeden, kendi doğallığı içerisinde kalarak ve yeteneklerini kullanarak her zaman bir adım öne geçer. Zavallı Joaquin ise, kendi elleriyle ördüğü kıskançlık duvarlarının arasında yalnızlık ve çaresizlik içinde bocalar. Tula Teyze romanında ise; akıllı, otoriter, yardımsever ama kendisi dururken kendisinden daha güzel olan kız kardeşi Rosa ile evlenen Ramiro'ya duyduğu gizli aşkın doğurduğu derin kıskançlık yüzünden, kardeşinin, eniştesinin ve nihayet kendi kendisinin acıklı ölümlerine yol açan, bir türlü elde edemediği bir erkek yüzünden bütün erkeklere kuşkuyla yaklaşan Getrudis'in hikayesi anlatılır. Unamuno, bu her iki romanında, kahramanlarına hayatı zehir eden kıskançlığı tatlı tatlı anlatır bize. Yumuşak dili ve derin bir kavrayışla kurguladığı anlatısıyla hayatın içindeki gerçekliği ya da gerçekliğin içindeki hayatı arayışına okuru da ortak etmeye çalışır.


16 yıl önce