|

Ve Dersim dile gelir

'Bir Dersim Hikayesi'nde öykü yazarları Dersim'de yaşanan acıların izini yazdıkları hikayelerle sürüyor. Kitabı yayına hazırlayan Murathan Mungan, toprağa sadece ölülerin değil bir hakikatin de gömüldüğünü söylüyor.

Cemal Şakar
00:00 - 20/06/2012 الأربعاء
Güncelleme: 23:03 - 19/06/2012 الثلاثاء
Yeni Şafak
Ve Dersim dile gelir
Ve Dersim dile gelir

Edebiyatın temel işlevlerinden biri, toplumsal sorunları kendine mesele edinmesidir. İnsanın unutmasına, tarihin üzerini örtmesine inat, edebiyat ele aldığı konuyu her daim canlı ve güncel tutar. Aslında zaman ve mekanla mukayyet bir sorun, edebiyatın yöntemleriyle kayıtlarından kurtularak evrenselleşir.

Murathan Mungan, "toprağa yalnızca ölülerin değil, hakikatlerin, dillerin, kültürlerin, kelimelerin gömüldüğü"nün bilinciyle yirmiüç öykücüyle birlikte Bir Dersim Hikâyesi'ni derleyip toparladı.

Metis Yayınlarından çıkan kitapta yer alan öyküler, bu 'ortak hikaye' için yazıldı. Çalışmadaki ortak kaygı Mungan tarafından şöyle ifadelendiriliyor: "Bu seçkinin bir amacı da tarihi edebiyatla güncellemek… Hayatları ellerinden alınmışlara hayat kazandırmak."

Farklı gözle aynı acı

Bu tür atölye çalışmaları, özellikle öykünün imkanlarını tanımak açısından her zaman önemli olmuştur. Aynı konun farklı yazarlar tarafından işlenmesi; bakış açısının, kurgunun, temanın öyküyü nasıl da farklılaştırdığını net olarak gösterir. Zaten yazarları birbirinden ayıran üslup; sadece sözcüklerin ne şekilde yan yana dizildiğinden çok, meseleyi ele alışla ilgilidir.

Tahkiye için seçilen tema öykünün biçimi üzerinde etkilidir. Bu kitaptaki Dersim teması birçok öyküdeki simgeleri, imgeleri, öykü kişilerini belirlemiştir. Örneğin öykülerin tahkiyesinde masal formu neredeyse ortak bir anlatma biçimidir. Hikayeler genellikle dede-nene üzerinden anlatılır. Masal formunun seçilmesinde birkaç faktör etkili olmuş olabilir; örneğin olaylara tanıklık edilmemiş olması ilk akla gelenlerdendir. Daha da önemlisi, böylesi ağır acıların yaşandığı temaları, olayın aynı sıcaklığıyla canlılığıyla anlatabilmek muhaldir. Hatta birebir olayı yaşamış insanlar dahi, yaşadıkları acıyı anlatamazlar. Bu tür durumlarda yazarlar, genellikle olayla arasına 'soğuk bir mesafe' koyarlar, işte bu soğuk mesafe sayesinde olay anlaşılabilir ve anlatılabilir olur. Dersim öykülerinde seçilen masal formu, bu soğukluğu yaratmak bakımından oldukça işlevseldir. Ayrıca masalların nene-dede ağzıyla anlatılması, gerçeklik duygusunu da pekiştirir. Ama masal aynı zamanda tahkiye ettiği temayı kendi sisli puslu ve olağanüstü dünyasında yumuşatır, esnetir ve böylelikle gerçeklik buharlaşır. Hatta kimi öykülerde Dersim gerçeği neredeyse masalımsı tahkiyelerle romantik bir düşe dönüşmüştür.

Bir sırrı ifşa etmek

Hikaye zamanıyla anlatma zamanının eşzamanlı olduğu öyküler, kitapta istisna kabilindendir. Genellikle neneler veya dedeler; artık susamadıkları bir anda ya da ömürlerinin son deminde birden hikayelerini anlatmaya başlayıverirler. Yıllarca taşınmış bir sırrın fâş edilmesiyle kurgulanan bazı öykülerde, bu fâş etme, öykü içinde yeterince gerekçelendirilememiştir. Kitaptaki bu tür öykülerde 'gerekçe' sadece yazar istediği içindir. Çünkü tema bellidir, öykü mutlaka bu temayla bir şekilde ilişkilendirilmelidir. Zaten atölye çalışmalarının temel zaaflarından birisi, her yazarın 'belirlenmiş konu'lar üzerinde yazamayışıdır. Sözünü ettiğimiz öykülerde, sır fâş edilmezse öykünün Dersim'le ilişkisi kurulamamış olacaktır.

Mağara, bebek, şeref madalyası, intihar, süngü, uçak… öykülerdeki ortak simgelerdir. Katliamın izleri devamlı olarak bu simgeler üzerinden sürülmektedir. Zaten edebiyat da gücünü, kurduğu simgelerden alır. Edebiyatın toplumsal sorunları zamanın ve mekanın kayıtlarından kurtardığını söylemiştik; Bir Dersim Hikâyesi'ni okuduğumuzda muhayyilemiz, söz konusu simgelerle Dersim arasında sıkı bir ilişki kurar ve böylelikle Dersim katliamı simgelerle soyutlaşarak, dünyada bildiğimiz diğer katliamlarla soykırımlarıyla eşdeş bir hale gelir. Dersim'in üzerinde uçan uçaklarla Bosna'nın üzerinde uçanlar aynı uçaklardır ya da Dersim'in bebeleriyle Filistin'in bebeleri kardeş olur. Bir muhacir, Dersimlilerin sürgününde kendi yersiz-yurtsuzluğunu görür.

Hikayelerle hafızaları tazelemek

Zaten Murathan Mungan da önsözde, edebiyatın kin tazelemek için değil, hafıza tazelemek için yapıldığını söyler: "İyi edebiyat insanlara gerçekleri algılama, hakikatleri üstlenme, sorumluluk alma, gerçeğe dayanma gücü kazandırmak ister. Kırımları, kıyımları, katliamları halklar yapmaz, zihniyetler yapar. (…) Bu nedenle mücadele edilmesi gereken halklar, uluslar değil, zihniyetlerdir. İyi bir edebiyat bunu bilir, bunu gösterir." Edebiyatın gücü de, olaylar tekil ve şahsi bile olsa, oradaki zihniyeti her zaman ve zeminde göstermesinden doğar.

Ahmet Büke, Behçet Çelik, Hatice Meryem, Şule Gürbüz ve Murat Özyaşar'ın çalışmaları, kitabın öne çıkan öyküleri. Örneğin Behçet Çelik, Dersim'deki kıyımı yaratan zihniyeti bütün acımasızlığıyla gösterir: "Fazla kurşun harcanmasın, tüfekler de zarar görmesin demişler, bu sefer de meşe kütükleriyle…" Hatice Meryem, ortalıkta 'kanun kokusu'nu soluyan Sabiha Gökçen'i ironik bir dille anlatır; final müthiştir: "Ben nereden kalkarsam kalkayım babama konacak bir kartalım." Ahmet Büke'de Dersim tufan gibidir: "Demiş, hepimiz kırılsa bile, bir erkek bir kız çocuk bulurum. Onları saklarım, demiş."

Unutulan borç affedilmiş değildir

Yazının finali Şule Gürbüz'den olsun: "Biz ânın içinde andan habersizdik. Aynı anda yaşıyor ve birinin her yeri ağrıyorsa bu ağrılardan bize düşecek paya vereceklerimizi ne vakit ödeyecektik? Herkes şahsi borcunu bir şekilde öder ya da borçlu gider. Ödenmemiş borç, unutulmuş ya da affedilmiş değildir; bilirim ama kalabalığa, topluma ait borçlar kime kesilir, bu da pay mı edilir, sonrakilere kalır da parasını yiyip içenin, bir şey bırakmayanın kınandığı gibi ayıplar da bize mi kesilir?"

٪d سنوات قبل