|

Vezir değil bir piyon muydu?

Emniyet Teşkilatı'nı 22 yıldır, Hanefi Avcı'yı 13 yıldır tanıyan Önder Aytaç'ın iki kitabı okurlarıyla buluştu. Aytaç, “Avcı aslında kimdi ve ne yapmak istedi?” sorularına cevap verirken; “bir de burdan okuyun” diyerek Başbuğlu dönemin sayfalarını çeviriyor

Mehtap Güneş
00:00 - 8/12/2010 Çarşamba
Güncelleme: 21:18 - 6/12/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
Vezir değil bir  piyon muydu?
Vezir değil bir piyon muydu?

Gazi Üniversitesi ile Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Önder Aytaç'ın iki yeni kitabı okurlarıyla buluştu. İlk kitap Hanefi Avcı Çenesi ve Paranoyaları. Aytaç'ın kitabı, “polis-mafya-siyaset üçgeni” olarak tarihe geçen 3 Kasım 1996 Susurluk skandalı sonrası yaptığı çıkışla adından söz ettiren; ancak en son yazdığı Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabıyla gündemi bir anda tersine çevirerek, “12 Eylül Anayasa Referandumu öncesi kamuoyunu olumsuz yönlendirme ve Darbe Anayasası'nın kalkmasını önleyerek demokrasi yönünde ilerleyen Türkiye'nin önünü tıkamak”la itham edilen Hanefi Avcı'yla ilgili.

İki tarafı da yakından tanıyor

2001-2006 yılları arasında Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcılığı yapan Aytaç, “Bir yanda 13 yıldır tanıyıp değer verdiğim Avcı ile öte yanda korunmasına inandığım, 22 yıldır tanıdığım ve her gün daha da iyiye gittiğini gördüğüm Emniyet Teşkilatı” diyerek söze giriş yapıyor. Avcı'nın Susurluk skandalında haksız saldırılara maruz kalan polis teşkilatını nasıl koruduğunu dile getiren Aytaç, şimdi ne oldu da 180 derece tersine döndüğünü sorguluyor, buzdağının arkasını yorumluyor.

Ziya Paşa'nın “En ummadığın keşfeder, esrarı derunun/ Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanursun?” sözüne atıf yaparak konuya girizgahta bulunan Aytaç, Avcı'nın “Anayasa oylaması öncesinde şişirilmiş bir balon, bir milliyetçi-muhafazakar damar mı” olduğu üzerinde fikir teatisi yapıyor: “Türkiye'deki en önemli ve etkin STK'lardan birisi olan Fethullah Gülen hareketinin yaptığı/yapacağı çalışmaları engellemek isteyen bir karşı manevra mı söz konusu, elbette cemaat içinde güç elde etmek için iktidar savaşı veren bir kısım muhteris kifayetsizler de bu durumdan nemalanıyorlar mı diye de soruyoruz.”

Hangisi sanal, hangisi gerçek Hanefi Avcı?

“Tutuklandı mı, kendisini mi tutuklattı?” diye soran Aytaç, “Yardım ve yataklıktan tutuklanması gerekirken bu kez masumluk karinesini mi oynadı? Bir yandan tutuklanmak için her şeyi yapan Avcı; diğer yandan da İstanbul Başsavcılığı nezdinde inanılmaz bir lobi faaliyeti yaparak bir an önce serbest bırakılmayı gerçekleştirmeye çalışan Avcı. Acaba hangisi sanal, hangisi gerçek?” diye sormayı da ihmal etmiyor.

Aytaç'ın aynı yayınevinden basılan ikinci kitabı ise Heron İhaneti adını taşıyor. Aytaç bu kitabını ise “Hayatımın her aşamasında pek çok konuda bildiğim ya da bilmediğim bana çok katkısı olan” dediği Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e ithaf ediyor. Türkiye'nin siyasi tarihinden olayı başlatan Aytaç, 1946'ya kadarki süreci “demokrasizlik”, 1960-2000'li yıllar arasını “demokrasi açlığı çekilen dönem” olarak tanımlıyor. 2000'den sonraki süreci “derin oluşumların mercekte tutulduğu yıllar” olarak tarif eden Aytaç, 2010'lu yılları ise “cesur bir duruş ve kararlılıkla yolundan vazgeçmeyen bir AK Parti hükümeti sayesinde militarizmin yıkıldığı, MİT, TSK, yargı, medya ve polis gibi stratejik kurumların kriptolardan arındırıldığı bir devre geçiş” olarak öngörüyor.

Kes, kopyala, yapıştır mı?

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ'lu dönemi irdeleyen Aytaç, “Kes, kopyala, yapıştır mı?”, “Başbuğ'un keyfi bilgilendir(me)me ya da akreditasyon(suzluk) garabeti”, “(N), (H) Eronların ihanetindeki neden ve nasıllar” başlıkları altında Türkiye'nin üzerine çökmüş puslu havayı aralıyor, madalyonun karanlıkta kalmış taraflarına ışık tutuyor, okurunu kah fıkralarla süslediği akıcı üslubuyla düşünce ikliminde bir yolculuğa çıkarıyor.


13 yıl önce